Küresel emperyalizmin, başarısız kaldığı emperyalist siyasetlerinde, durumu kendi lehine çevirmek ve kontrol altında tutabilmek üzere, g...
Küresel emperyalizmin, başarısız kaldığı emperyalist
siyasetlerinde, durumu kendi lehine çevirmek ve kontrol altında tutabilmek
üzere, geliştirdiği “yumuşak güç” politikası muhtelif adlarla sempatik hale
getirilip uygulamaya sokulmaktadır. “İbrahim anlaşmaları” da bu uygulamanın
fiili durumudur. Zira İbrahim peygambere Müslümanların saygısına istinaden, ABD’nin
vekil savaşçısı İsrail’in durumunu kurtarmak ve bölgede etkinliğini korumak
isteğidir.
İbrahim Anlaşmaları (Abraham Accords), 2020
yılında ABD’nin arabuluculuğunda İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE),
Bahreyn, ardından Sudan ve Fas arasında imzalanan diplomatik normalleşme
anlaşmalarıdır. Bu anlaşmalar, Ortadoğu’da uzun yıllar süren Arap-İsrail
çatışmasının “yumuşak güç” unsurları aracılığıyla dönüştürülme girişimini
temsil etmektedir.
Joseph Nye’ın kavramsallaştırdığı “yumuşak güç”, bir ülkenin diğer
aktörleri zorlayarak değil, cazibesiyle etkilemesi anlamına gelir. Bu bağlamda
İbrahim Anlaşmaları, askeri değil diplomatik, kültürel ve ekonomik cazibe
araçlarının kullanıldığı yeni bir bölgesel mimarinin temel taşlarından biridir.
Anlaşmanın içeriği ve aktörlerine baktığımızda; bu
anlaşmanın bir arka planının olduğu gözlenmesi pekala mümkündür.
Temel Hedef: İsrail ile Arap ülkeleri arasında diplomatik
ilişkilerin kurulması, karşılıklı elçilik açılması, ekonomik-turistik işbirliği
ve güvenlik koordinasyonunun güçlendirilmesi.
Başlıca Aktörler; ABD: Arabulucu ve garantör; Trump yönetimi
döneminde “Yüzyılın Anlaşması” geniş görüşlülüğünün “vizyonunun” devamı sayılmaktadır.
İsrail: Bölgesel meşruiyet kazanımı ve izolasyondan çıkış hedefi. Arap
Ülkeleri (BAE, Bahreyn, Fas, Sudan): Ekonomik teknoloji yatırımları,
güvenlik işbirliği ve ABD desteği kazanma beklentisi.
“Yumuşak
güç” unsurları açısından değerlendirildiğinde; diplomatik cazibe görüntüsü
vardır. Anlaşmalar, doğrudan savaş veya tehdit yerine diplomatik işbirliği
aracılığıyla kazanımlar elde etmiştir. ABD, bu süreçte “arabulucu” rolüyle
barış inisiyatifine moral üstünlük kazandırarak kendi küresel imajını
güçlendirmeyi hedeflemiştir.
Ekonomik ve
teknolojik etkileşim bakış açısıyla ele alındığında; BAE ve İsrail arasında
teknoloji, turizm, tarım, enerji ve savunma sanayii alanlarında çok sayıda
yatırım anlaşması yapılmıştır.
Bu durum, ekonomik yumuşak güç enstrümanlarının etkin biçimde
kullanılmasına örnektir. İsrail’in inovasyon gücü ile Körfez’in finansal
kapasitesi birleşerek bölgesel bir “cazibe modeli” oluşturmuştur.
Kültürel
diplomasi ve kimlik dönüşüm çerçevesi ile bakıldığında ise,
İbrahim Anlaşmaları, “ortak İbrahimî miras” söylemini
ön plana çıkararak dinler arası uzlaşı ve kültürel yumuşama söylemi üretmiştir.
Bu, dini-kültürel temellerin diplomasiye dahil
edilmesiyle kültürel yumuşak güç inşasının örneğini teşkil eder.
Kamu diplomasisi ve imaj yönetimi değerlendirmesi
yapıldığında;
ABD ve İsrail, anlaşmaların tanıtımını “barış, refah,
hoşgörü ve modernleşme” temaları etrafında yürütmüş; medya ve sosyal
platformlar aracılığıyla olumlu algı inşa etmiştir. Bu süreçte özellikle BAE,
“hoşgörü toplumu” imajını güçlendirerek Batı dünyasındaki konumunu
pekiştirmiştir.
Bölgesel etkileri ve konunun eleştirel bakış açısı
ise, Filistin Meselesi: Anlaşmalar, Filistin’in bölgesel öncelik
olmaktan çıkmasına yol açmış; birçok Arap toplumunda meşruiyet tartışması
yaratmıştır. İran Faktörü: Körfez ülkeleri ile İsrail’in yakınlaşması,
İran’a karşı dolaylı bir güvenlik bloğu oluşturmuştur. Bu yönüyle anlaşmalar, sert
gücün dolaylı tamamlayıcısı olarak okunabilir. Türkiye ve Katar’ın
Konumu: Bu iki aktör, Filistin’e destek ekseninde anlaşmalara mesafeli
kalmış, kendi yumuşak güç stratejilerini farklı yönlerde sürdürmüştür
Türkiye’nin insani diplomasi modelini tercih ederek, bu meseleye “gizli bir
çekince” ile yaklaşmıştır..
ABD’nin
yumuşak güç stratejisi içindeki yerinin de anlaşılması bakımından izaha muhtaç
bir husus vardır.
İbrahim Anlaşmaları, ABD’nin 2010’lu yıllarda azalan
Ortadoğu etkisini yumuşak güç diplomasisiyle yeniden inşa etme girişimidir.
ABD burada; Arabulucu kimliğiyle ahlaki liderlik, Ekonomik teşvik
paketleriyle cazibe unsuru, İdeolojik düzeyde “barış üreticisi” rolüyle kültürel
nüfuz kurma amacını taşımıştır.
İbrahim Anlaşmaları, Ortadoğu’da güç dengelerini
askeri değil diplomatik araçlarla şekillendiren bir yumuşak güç projesi
olarak değerlendirilebilir.
Ancak bu yumuşak gücün “seçici” ve “stratejik” doğası, Filistin
meselesinin dışlanması ve İran karşıtı bloklaşma nedeniyle, bölgesel barış
yerine jeopolitik dengeleme işlevi görmektedir.
Uzun vadede, anlaşmaların kalıcılığı; hakim gücün kültürel meşruiyet üretimi,
halklar arası etkileşim ve ekonomik bağımlılığın derinliği ile doğru orantılı
olacaktır.
Gazze ve Filistin’de uygulanan insanlık dışı
uygulamalarda, savaşarak netice alamayan ABD ve vekaleten savaşan İsrail, dünya
kamu oyunda, “yumuşak güç” politikasına gitmesi, savaşarak netice alamamasının
verdiği prestij kaybına uğraması sebebiyle “mücbir” durumda kaldığını da görmek
gerekir. Bu anlaşmalarla, sempatiyi kazanmak, bölgeden tamamen çekilmemeyi de
hedefledikleri anlaşılmaktadır. Nesim Yalvarıcı
Nye, J. S. (2004). Soft Power: The Means to Success
in World Politics. Public Affairs.
Gause, F. G. (2021). “The Abraham Accords and Regional
Order in the Middle East.” Brookings Institute Reports.
Ulrichsen, K. C. (2022). The UAE and Israel:
Strategic Normalization in the Gulf.
Al-Omari, G. (2021). The Abraham Accords and the
Palestinian Issue. Washington Institute.
YORUMLAR