Ege Denizi, Anadolu Yarımadası ile Yunanistan arasında yer alan, yüzlerce ada ve adacıktan oluşan karmaşık bir coğrafyadır. Bu adaların ...
Ege Denizi, Anadolu Yarımadası ile Yunanistan arasında
yer alan, yüzlerce ada ve adacıktan oluşan karmaşık bir coğrafyadır. Bu
adaların mülkiyeti, silahlandırılması, deniz yetki alanları ve hava sahası gibi
konular, Türkiye ile Yunanistan arasında uzun süredir devam eden bir jeopolitik
gerilim kaynağıdır.
Ege Adaları, yalnızca iki ülke arasında değil, NATO,
AB, ABD ve Doğu Akdeniz güvenlik sistemi açısından da stratejik bir denge
unsurudur.
Ege Denizi, Türkiye ile Yunanistan arasında kalan,
tarih boyunca büyük güçlerin rekabetine sahne olmuş stratejik bir iç denizdir.
Bu bölgedeki ada, adacık ve kayalıkların sahipliği, deniz yetki alanları
ve güvenlik doktrinleri üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir.
Ege Adaları meselesi sadece ikili bir ihtilaf değildir; NATO’nun iç
dengeleri, AB’nin dış politikası ve Doğu Akdeniz enerji rekabeti gibi çok
katmanlı dinamikleri de içermektedir.
Ege Adaları’nın jeopolitik önemini coğrafi, askeri,
enerji, ekonomik ve diplomatik boyutlarıyla incelemek; Türkiye açısından
stratejik çıkarların korunmasına yönelik çözüm önerileri sunmak önem arz
etmektedir.
Jeopolitik veriler ve coğrafi konumu ele aldığımızda, Ege
Denizi, yaklaşık 2.400 ada ve adacıktan oluşur. Bu adaların %90’ından
fazlası Yunanistan’a aittir ve birçoğu Türkiye kıyılarına 3-5 deniz mili
mesafededir.
Bu durum, Türkiye’nin deniz yetki alanlarını, hava
sahasını ve kıta sahanlığını doğrudan etkileyen bir güvenlik zafiyeti
yaratmaktadır.
Coğrafi açıdan Ege Denizi: Batı Anadolu kıyılarının
doğal savunma hattı konumundadır, Akdeniz, Karadeniz ve Süveyş hattı
arasında bir enerji ve ticaret koridoru işlevi görür, Mavi Vatan
doktrininin temel stratejik bileşenidir. Bu nedenle Ege Adaları, Türkiye’nin deniz
güvenliği, enerji ulaşım hatları ve bölgesel nüfuz politikaları açısından
yaşamsal önem taşımaktadır.
Tarihsel
arka plan esas alındığında, Ege Adaları’nın statüsü, Osmanlı döneminden
itibaren uluslararası hukukta sürekli tartışma konusu olmuştur.
1923 Lozan ve Atina Antlaşmaları, adaların önemli kısmını
Yunanistan’a bırakmıştır.
1923 Lozan Antlaşması, Doğu Ege adalarının büyük bölümünü
Yunanistan’a vermiş, ancak silahsızlandırılma şartı getirmiştir. 1947
Paris Antlaşması ile On İki Ada, İtalya’dan alınarak Yunanistan’a
devredilmiştir.
Yunanistan’ın 1960’lardan itibaren bu adaları askerîleştirmesi,
Lozan ve Paris hükümlerine aykırıdır. Bu durum Türkiye açısından sadece hukuki
değil, aynı zamanda ulusal güvenlik sorunu niteliğindedir.
Enerji
hatları ve ekonomik boyutunda; Ege Denizi, Doğu Akdeniz enerji kaynaklarına
erişim ve Avrupa’ya doğalgaz iletim hatları açısından stratejik bir
köprü görevi görür.
Bölgedeki enerji jeopolitiği üç ana unsur etrafında şekillenmektedir:
Doğal Gaz ve Petrol Rezervleri: Ege ve Doğu Akdeniz’de tespit
edilen olası rezervler, Türkiye-Yunanistan rekabetini enerji politikası
eksenine taşımıştır.
Enerji Nakil Projeleri: East Med Doğalgaz Boru Hattı
Projesi (İsrail-Yunanistan-GKRY hattı) Türkiye’yi devre dışı bırakma amacı
taşımaktadır. Türkiye’nin Mavi Vatan stratejisi, bu tür enerji
hatlarının egemenlik alanlarını sınırlamaması üzerine kuruludur.
Ticaret ve Ulaşım Hatları: Ege Denizi, Süveyş – Cebelitarık –
Karadeniz hattını birbirine bağlayan küresel deniz ticareti ekseninde
yer almaktadır. Bu nedenle adalar, yalnızca askerî değil, jeoekonomik birer
kontrol noktasıdır.
Savunma
doktrini ve askeri stratejisini göz önüne aldığımızda; Ege Adaları, Türkiye’nin
batı
Savunma
hattının önünde bir ileri karakol zinciri oluşturur.
Yunanistan’ın
bu adaları askerîleştirmesi, Türkiye kıyılarına karşı askeri tehdit
potansiyeli doğurmuştur.
Türkiye’nin Savunma Doktrini: “Mavi Vatan” konsepti ile
deniz yetki alanlarının korunması, Donanma Gücü Modernizasyonu: Milli
savaş gemileri (MİLGEM), denizaltılar, İHA/SİHA tabanlı deniz keşif sistemleri,
Caydırıcılık ve Esneklik: Kriz anında hızlı manevra kabiliyeti, NATO
içi denge politikası: Türkiye’nin batı kanadında dengeleyici unsur olma
kapasitesi.
Bu doktrin, Türkiye’nin sadece savunmada değil, aktif
deniz hâkimiyetinde de söz sahibi olmasını hedeflemektedir.
Uluslararası
aktörlerin çıkarlarını ele aldığımızda; Ege meselesi, bölgesel bir anlaşmazlık
olmaktan çıkıp küresel güçlerin çıkar alanına dönüşmüştür.
Buna göre;
ABD NATO içinde Türkiye’yi dengeleme, Yunanistan’daki Dedeağaç ve Girit
üslerini güçlendirme,
AB/Fransa,
enerji hatlarının kontrolü, Yunanistan ile işbirliği ve silah satışı,
Rusya,
enerji diplomasisi ve Akdeniz erişimi, Türkiye- Yunanistan gerilimini denge
unsuru olarak kullanma,
Çin,
kuşak-yol girişimi, Pire limanı üzerinden Avrupa’ya ekonomik geçiş hattı kurma,
bu tabloda, ege denizinin yalnızca ikili diplomatik değil, aynı zamanda küresel
güç rekabeti arenası haline geldiğini göstermektedir.
Ege adalarının jeopolitiğinde, sorunlar ve
gerilim noktalarını da ele almakta yarar vardır.
Ege’deki temel anlaşmazlık konuları şunlardır: Karasuları
genişliği (6 mil vs 12 mil tartışması) Kıta sahanlığı sınırları, Hava
sahası (FIR hattı), Adaların silahsızlandırılması Egemenliği belirsiz
adacık ve kayalıklar (Kardak örneği)
Bu konular, zaman zaman askeri tatbikatlar, hava
ihlalleri ve diplomatik krizler biçiminde kendini göstermektedir.
Bütün bu
veriler ışığında, çözülebilme olasılığı var mıdır? Bunun için bir takım çözüm
önerileri stratejik yaklaşımlar üzerinde değerlendirme yapılmalıdır.
Diplomatik
Çerçeve: Türkiye,
uluslararası hukuka dayalı tezlerini güçlendirerek, doğrudan müzakereler ve
üçüncü taraf arabuluculuk modelleriyle süreci yönetmelidir.
Askerî
Caydırıcılık: Savunma
sanayii yatırımları artırılmalı, deniz ve hava kuvvetleri modernizasyonu
sürdürülmelidir.
Enerji
Diplomasisi: Bölgesel
enerji işbirliği modelleri (örneğin Türkiye-Yunanistan-İtalya enerji koridoru)
ekonomik bağımlılığı artırarak çatışma riskini azaltabilir.
Uluslararası Farkındalık: Türkiye’nin haklı tezleri, akademik
diplomasi, medya ve kamuoyu kanallarıyla küresel düzeyde anlatılmalıdır.
Kriz Yönetimi Mekanizmaları: NATO bünyesinde “Ege Güvenlik
Diyaloğu” benzeri bir kriz önleme platformu kurulabilir.
Ege Adaları meselesi, jeopolitik bir rekabetin
ötesinde, Türkiye’nin ulusal güvenliği, deniz yetki alanı, enerji
erişimi ve diplomatik manevra alanını doğrudan etkileyen çok boyutlu bir
sorundur.
Türkiye açısından kalıcı çözüm, uluslararası hukuk zemininde, bölgesel
diyalog ve caydırıcı güç dengesinin korunması ile mümkündür.
Ege Adaları meselesi, Türkiye’nin ulusal güvenliği,
deniz yetki alanları ve enerji politikaları Açısından stratejik bir
konudur. Sorunun çözümü, askeri caydırıcılıkla desteklenmiş akılcı diplomasi
yoluyla mümkündür.
Uzun vadede Ege’nin çatışma alanı değil, ortak
kalkınma ve enerji işbirliği bölgesi haline gelmesi, hem Türkiye’nin hem de
bölgenin çıkarınadır.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR