“ABD – Türkiye görüşmeleri” gibi üst düzey diplomatik temasların siyasi değerlendirmesi, pek çok değişkeni göz önünde tutmayı gerektiriy...
“ABD – Türkiye görüşmeleri” gibi üst düzey diplomatik
temasların siyasi değerlendirmesi, pek çok değişkeni göz önünde tutmayı
gerektiriyor: jeopolitik dengeler, iç siyasetin dinamiği, uluslararası
aktörlerle ilişkiler ve ekonomik/askeri boyutlar. Güncel gelişmeler ışığında bu
görüşmelerin olası siyasi anlamlarını ve risklerini ele almaya çalışacağım.
Arka Plan ve
Konular: görüşmelerle ilgili planlama ve konular, kamuoyu ile bölüşülmedi. En
azından aslına uygun bir bilgilendirme dahi yapılmadı. Basından takip ettiğimiz
kadarı ile Son görüşmelerin gündeminde öne çıkan başlıklar arasında:
Savunma ve askeri iş birliği (özellikle F-35, askeri
teknoloji transferi gibi konular).
Ticaret, dış yatırım, enerji işbirliği — özellikle
LNG, enerji kaynakları, stratejik anlaşmalar. Anadolu
Ajansı
Bölgesel krizler: Suriye, Filistin / Gazze meselesi,
Orta Doğu dengeleri.
Türkiye’nin denge politikası ve küresel aktörlerle
ilişki yönetimi: Rusya, Çin, AB ile dengeli bir diplomasi yürütme çabası.
(Dolaylı olarak birçok analizde bu strateji belirtiliyor)
Bu başlıklar, Türkiye'nin hem güçlü aktörlerle (ABD)
ilişkileri iyileştirme arzusu hem de bölgesel aktörlerle dengeli kalma
ihtiyacını yansıtıyor.
Siyasi
Kazanımlar:
uluslararası
itibar ve diplomatik alan: Türkiye, bölgede aktif bir aktör olduğunu yeniden
göstermek isteyecektir. ABD ile yüz yüze görüşmeler, Türkiye’nin diplomatik
manevra alanını genişletme arzusunun bir işareti olabilir.
Gazze ve Filistin konularında Türkiye’nin sesini
duyurma ve arabulucu rolü teklif etme çabası, dış politikada “aktif sorumluluk”
imajını destekleyebilir.
ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı yaptırımların
kaldırılması yönünde sinyaller, Ankara’nın Batı ile normalleşme sürecine dair
beklentileri artırabilir.
Ekonomik ve yatırım:
Ticaret hacmi artırma hedefi (100 milyar dolar gibi
rakamlar telaffuz ediliyor) görüşmelerin ekonomi tarafındaki önemini
vurguluyor. Anadolu
Ajansı
Yabancı sermaye girişlerinin artması, finansal risk
priminin düşmesi (CDS gibi göstergeler), döviz kurlarında nispeten istikrar
gibi kazanımlar mümkün. Anadolu
Ajansı
Teknoloji işbirliği, büyük projeler, enerji ve savunma
sanayiinde ortaklık fırsatları doğabilir.
İç siyaset stratejileri:
Hükümet açısından: “Dış politikada başarı” retoriği,
hem iç kamuoyuna prestij kazandırabilir hem de muhalefet karşısında güçlü bir
pozisyon sunabilir. Seçim dönemlerinde (yerel ya da genel) dış politika
başarıları “liderin dış alandaki etkinliği” olarak propaganda aracı haline
getirilebilir. Ancak bu tür temaslar yüksek beklenti yaratır; hayal
kırıklığı riski de büyüktür.
Sınırlamalar,
riskler ve eleştiri: Sınırlı somut sonuç riski: Görüşmeler çok kapsamlı
ve sembolik kalabilir. Askeri teknoloji devri ve yaptırımların kaldırılması
büyük engeller içerir.
Güvenlik ve ittifak açısından gerilim: ABD’nin Türkiye’ye karşı şüpheleri
(örneğin Rus savunma sistemleri, S-400, bölgesel politikalar vb.) hâlâ önemli
gerilim unsurlarıdır.
Dengesizlik beklentileri: ABD ile yakınlaşma, Türkiye’nin
Rusya, Çin veya bölgesel aktörlerle ilişkilerinde gerilime yol açabilir.
İç eleştiriler: Muhalefet cephesinden, “çok şey söylendi, az hareket
edildi” eleştirisi gelebilir. Ayrıca, dış politikanın “iç siyasete göre
şekillenmesi” eleştirisi de yükselir.
Kamuoyunun beklentileri: Eğer halk ve iş dünyası yüksek
beklentilerle yaklaşıyorsa, gerçekleşen sonuç tatmin etmeyebilir; bu durum
hükümete yönelik eleştirileri artırabilir.
Zamana
bırakılmış senaryolar: En olası senaryo: Kademeli normalleşme ve pragmatik
işbirliği Türkiye ve ABD arasında sınırlı ama somut adımlar atılır: savunma
teknolojisi transferinde sınırlı izinler, yaptırımların bazı dallarda
hafifletilmesi, ticaret ve enerji alanında projeler başlatılması. Ancak bu
süreç “tam güvene dönüş” anlamına gelmeyebilir.
İyi senaryo:
Hedeflerin çoğunun tutturulması: F-35 benzeri ileri savunma teçhizatları alımına izin
verilmesi, Türkiye’ye yönelik yaptırımların büyük ölçüde kaldırılması, önemli
ortak projeler ve Türkiye’nin bölgesel krizlerde arabulucu rolünün benimsenmesi.
Kötü senaryo
ise: Görüşmelerin boşa çıkması halinde, bölgede bir kriz olabileceği
değerlendirilebilir.
ABD’nin söz
verilen konularda geri adım atması, Türkiye’nin beklentilerine karşılık
gelmemesi, yaptırımların devam etmemesi; bu durumda kamuoyunda güven kaybı ve
dış politikada sertleşme yönünde tepkiler doğabilir.
Türkiye farklı stratejik planlarını devreye sokabilir
mi? Rusya’nın Suriye’deki hedeflediği stratejiye müsamaha eder mi? Bilmiyoruz.
Ya da, Rusya, Çin ve türkiye yeni bir birliktelik kurar mı? Bu çok hassas bir
konu olması, toplu durum değerlendirilmesine muhtaç bir durumdadır.
ABD’nin nihai hedefi, bölgeyi tamamen kontrol altına
almaktır. Pasifik-Asya’da Çin politikalarını ve etki alanını kısıtlamak için,
Basra körfezi ve Aden körfezinde güvenliği sağlamak zorundadır. Zira Rusya’nın
kuzeyden saldırabileceği veya lojistik destek sağlayacağı endişesini bertaraf
etmek istemektedir. Bundan ötürü de kilit konumundaki Türkiye politikalarını
çok sağlıklı ve güvene dayalı yapmak durumundadır.
İsrail merkezli politikaların, bölgede barış
getirmeyeceği bilinmektedir. Bunda ısrar eden ABD; 2027 tarihinde bölgede büyük
bir felaketin fişeğini yakmış olacaktır. O tarihe kadar siyasetteki
değişkenler, ABD’nin aleyhine cereyan edeceğini, Birleşmiş milletlerin 81.
Toplantısında, İsrail’e olan tepkiden anlaşılmalıdır. Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR