TÜNEKTEKİ KUŞLAR

  Sakarya da yaşayıp, yaşı yirminin üstünde olanlar, şemsiyeli parkı bilirler. Kestane ağaçları ekilmiş vaktinde, serin bir gölgelik olu...

 


Sakarya da yaşayıp, yaşı yirminin üstünde olanlar, şemsiyeli parkı bilirler.

Kestane ağaçları ekilmiş vaktinde, serin bir gölgelik olur yazın.

Atkestaneleri, mevsiminde, altından geçenlerin başına düştüğü de olur.

Son baharda, çöpçüler yapraklarıyla ve düşen kestaneleri ile uğraşırlar.

Yazın sefa yeri gibidir.

Çocuklar için salıncaklar, kum havuzları, tahta atlar…

Bütün malzemeler ahşaptan yapılmıştı…

Bilerek mi yoksa bilmeyerek mi ahşap tercih edilmiş bilmiyorum.

 Ancak, ahşap doğru tercih…

Oyun çocuklarının kum ile oynamaları, sağlık açısından önemlidir.

Günümüzde parklarda; kaydıraklar, salıncaklar, bilumum oyuncakların plastik olması, çocuklar için son derece zararlıdır. Çünkü hareket halindeki çocukların enerjilerini boşaltmaları, vücuttaki elektriklendirmeyi aktarabilmeleri, ancak toprağa ve ahşaba temasları ile mümkündür.

Eskiler, birçok hizmeti estetik boyutta düşünüp icra ettiklerini düşünüyorum.

İmkânsızlıklara rağmen…

Şimdilerde, bahsettiklerimizden eser yok… İhata duvarları yıkılmış, her yerden içeri girmek mümkün…

Hafta içinde şemsiyeli parkın olduğu yere gittim. “engelsiz yaşam” ile ilgilenenlere, Adapazarı belediyesi, bir ofis vermiş, engellilerin problemleri ile ilgili iletişim notası…

Engellilerle doğrudan ilgilenen ve il genelinde - ülke düzeyinde belediye meclis üyelerinden biri arkadaşımdır. Yeni yazdığım kitapla ilgili bilgi vermek istedim.

İl dışında olduğunu öğrenince, şemsiyeli parkın bu günkü halini gözden geçireyim dedim.

Ciddi bir değişime uğramış.

 Emeklilere tahsis edilen kahvehaneler, ucuz ücretle çay servisi yapıyorlar.

Kadınlı erkekli yaşlı emekliler, hummalı sohbetler, kahkahalar ve sigara eşliğinde gülüşmeler var.

Gözlerim tanıdık birilerini aradı ama nafile…

Hemen herkesin elinde bir baston var…

Yani üçayaklı olmuş çoğu…

Bisikletimle Bulvara doğru yöneldim, tam parkın giriş kapısında, tanıdığım bir ilköğretimde görev yapan öğretmen ile karşılaştım. Önce bakıştık, sonra hocam, adınızı hatırlayamadım siz beden eğitimi öğretmeni değil miydiniz? Dedi.

Evet dedim.

Hal hatır sorduktan sonra, bu yakınlarda ikamet ettiğini ve sıklıkla buraya geldiğini ifade etti.

Vaktiniz varsa bir çay ikram etmek isterim dedi.

Kabul ettim.

Bisikleti, kestane ağacının gövdesine dayadım.

Boş bulunan bir banka bakındık, birkaç boş bank vardı.

Güneşin hareketine göre en fazla gölgede kalabileceğimiz bankı seçti.

 Oraya oturduk.

Biliyor musun bu bank, plastik oturaklardan daha rahattır dedi. Bende onu tasdik ettim. Ne de olsa ahşap…

Eliyle iki çay getirmesi için çaycıya işaret etti.

O arada yazlık ceketini kolunun üstünde taşıyan, elinde bastonu,  orta yaşın üstünde biri yanımızdan geçerken, öğretmen arkadaşım;

Hamza abi buyurmaz mısınız dedi.

O da, Bir soluk oturayım hadi dedi. Ve oturdu.

Usuldendir, nasılsınız diye sordu arkadaşım?

Yaşlılık işte, nasıl olunacaksa…

Ne yapıyorsun?

“Sala” mı bekliyorum. Nasılsa ezanı savuşturdum!

Önce anlayamadım.

Sonra açıkladı; Bu parkta, bir ay öncesine kadar gelenlerin sayısından, yaklaşık yirmi kişi eksildi. Yani salası okunan gidiyor. Bende sala mı bekliyorum.

Biraz hüzünlü bir bakışla etrafı gözleriyle taradı.

O arada, çaylarımız geldi, sohbetin rengi değişti.

Çaycı:

Hamza amca, istersen çayı, koyu yapabilirim.

O da, hayır böyle iyi dedi.

Tekrar söze başladı: baksanıza, şu emekli olmuş yaşlı insanlara, evlerine bir türlü sığmıyorlar. Sabahın er vaktinde buraya doluşuyorlar… Yağmuru bekleyen sığırcık kuşları gibi…

İş yok güç yok, evde fazlalık olmuşlar. Kadın ayrı karışıyor, gelin ayrı… Kendilerini külfet gibi görüyorlar. Gidecekleri tek yer burası…

Bu parkta, hemen her kesin oturacağı yer bellidir. Biri biraz geç gelecek olsa, acaba salası mı okundu diye endişeleniyorlar. Gelince, herkeste bir rahatlama…

Anlaşılan halini anlatabileceği içini dökeceği bir dinleyiciye o kadar ihtiyacı vardı ki, kimseye sıra vermeden konuşuyordu.

Baksana dedi şunların haline, yağmur bekleyen sığırcık kuşlarının ağaçların dallarına “tünemiş” gibidirler.

Çayımı içtim, müsaade istedim ki; “delikanlı iki laf edelim dedim” sende gidiyorsun. Özür diliyorum vakitli bir işim var saatinde orada olmak gerekir dedim. 

Delikanlı dediğin için teşekkür ederim. Gülüştük ve vedalaştım ayrıldım oradan…

Aklım hala, ezanı savmak ve salayı beklemek arasındaki hayatı tarif eden o latif sözde kaldı.

17 Eylül 2025.Sakarya

 

YORUMLAR

Ad

Makale,131,Şiir,12,
ltr
item
Nesim Yalvarıcı Blog: TÜNEKTEKİ KUŞLAR
TÜNEKTEKİ KUŞLAR
Nesim Yalvarıcı Blog
https://www.nesimyalvarici.com/2025/09/tunekteki-kuslar.html
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/2025/09/tunekteki-kuslar.html
true
4680738629484459283
UTF-8
Tüm Yazılar Görüntülendi Hiç yazı bulunamadı TÜMÜNÜ GÖSTER Devamını oku Cevapla Cevabı iptal et Sil Yazar: Anasayfa SAYFALAR GÖNDERİLER Hepsini gör SİZİN İÇİN TAVSİYE EDİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH TÜM GÖNDERİLER İsteğinizle eşleşen bir yayın bulunamadı Anasayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Paz Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Oca Şub Mar Nis Mayıs Haz Tem Ağu Eyl Eki Kas Ara şimdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago 5 haftadan daha önce Takipçiler Takip et BU PREMIUM İÇERİK KİLİTLENDİ ADIM 1: Bir sosyal ağda paylaşın 2. ADIM: Sosyal ağınızdaki bağlantıyı tıklayın Tüm Kodu Kopyala Tüm Kodu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalandı Kodlar / metinler kopyalanamıyor, lütfen kopyalamak için [CTRL] + [C] (veya Mac ile CMD + C) tuşlarına basın İçerik Tablosu