İslam ve Müslümanların fark edilmeyen en büyük problemi, Kureyş kabilesinin iki kolu olan Beni Ümeyye oğulları ile Haşim’i kollarının, h...
İslam ve
Müslümanların fark edilmeyen en büyük problemi, Kureyş kabilesinin iki kolu
olan Beni Ümeyye oğulları ile Haşim’i kollarının, hâkimiyet mücadelesidir.
Bir hayat
nizamı olan İslam, insanların hayatlarına kazandıracağı mutluluk ve saadeti
sistemleştirerek, ilahi adaletin yeryüzünde icrası, insanın barış içinde
yaşaması, İ’layı kelimetullah (Allah’ın adının yeryüzünde yüceltilmesi),
görevine en büyük engel, peygamber efendimizin vefatından sonra başlayan,
günümüze kadar da devam eden Haşimi ve Emevi lerin amansız iktidar ve hâkimiyet
mücadelesidir.
Emevîler,
Kureyş kabilesinin önemli bir koludur. Adlarını, Ümeyye b. Abdişems’ten
alırlar.
Emeviler; Kureyş’in
diğer büyük kolu olan Hâşimoğulları (Benî Hâşim) ile akrabadır. Peygamber
Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Hâşimoğulları’na mensuptur.
İslâm öncesi Mekke’de ticaret, siyaset ve diplomasi
sahasında güçlü bir aile idiler.
Emevîler, özellikle Mekke’de zenginlikleri, ticaret
ağları ve liderlikleriyle öne çıkmışlardır.
Ancak İslâm’ın ilk yıllarında çoğunlukla İslâm’a
karşı çıkan grupta yer aldılar. Peygamberimizin en amansız ve acımasız
düşmanı, Ebu Süfyan, Beni Ümeyye dendir. Yani emevilerin büyüğüdür. Hz Hamza’nın
katilini kiralayan ve şehit ettikten sonra ciğerini yiyen Hindu ile evlendi,
onlardan Muaviye bin Ebu Süfyan dünyaya geldi. Muaviye’den ise Yezid Bin Muaviye
dünyaya geldi. Hz. Ali, savaş ve gazvelerde, Ebu Süfyanın yakınlarından önemli
savaşçılarını savaş esnasında öldürdüğü için ona karşı büyük bir intikam
besledikleri de bilinmektedir. Ehli beyte karşı olmaları birazda bu intikam
duygusundan kaynaklanmaktadır.
Hz. Peygamber’e muhalefet edenlerin arasında Ebu Süfyan
(Ümeyye oğullarının lideri) en önde gelen isimdi.
Mekke’nin fethinden sonra Emevîlerin ileri gelenleri
İslâm’ı kabul ettiler. Bu kabul ediliş, kimi siyercilere göre (efendimizin
tarihini yazanlar) Mekke’den başka yerde yaşama imkânı kalmadığı için kabul etmiştir.
Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye, Hz. Ömer döneminde
Şam valiliğine getirildi.
Bu görev, Emevîlerin Suriye’de büyük bir güç
kazanmasına zemin hazırladı. Bu sayede,
emevi devleti kuruldu.
Hz. Ali’nin şehit edilmesinden sonra, Muaviye 661’de
halife olarak Emevî Devleti’ni (661–750) kurdu. Başkent Şam oldu.
Merkeziyetçi, güçlü ordu ve bürokrasiye dayalı bir
yönetim anlayışı. Kabilecilikle çölde yaşayan Arap bedevi kabileleri de yanına
alarak, disiplin altına aldı.
Kuzey Afrika, Endülüs (İspanya), Orta Asya ve
Anadolu’ya kadar geniş fetihler yapıldı. Büyük Türkistan katliamı ve ker bela
katliamı Emeviler döneminde işlendi. İmamı azam Ebu Hanife Numan bin Sabit,
uyguladıkları zulüm siyasetlerine dinen cevaz vermediği için, bu dönemde
katledildi.
İlk defa Arapça devlet dili haline getirildi.
İslâm tarihindeki ilk hanedanlık (saltanat
sistemi) Emevîler tarafından başlatıldı.
İslâm dünyasında Arap milliyetçiliği (asabiyet)
anlayışını öne çıkardıkları için eleştirilmişlerdir.
Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edilmesi (680) onların
tarihinde en tartışmalı olaylardan biridir.
750’de Abbasîler tarafından yıkıldılar. Ancak bir kolu
Endülüs Emevîleri olarak İspanya’da 1031’e kadar hüküm sürdü.
Büyük fetihler, devlet teşkilatının güçlenmesi,
İslâm’ın geniş coğrafyalara yayılması. Kimi tarihçilere göre, bu durum
Emevilerin tarihte bıraktığı olumlu izlenimlerdir. Ne var ki, Hanedanlık
anlayışı, Arap üstünlüğü politikası, Hâşimoğulları ve diğer gruplarla sert
siyasi çekişmeler ise olumsuzlukları olarak tarihe geçmiştir.
Emevi anlayışının ünümüzdeki etkileri, en az
yaşadıkları dönemin acımasızlığı, anlaşmazlığı, barbarlığı kadar
süregelmektedir. Arap şovenizmi, mezhep kavgaları, kabile anlayışı, bütün İslam
coğrafyalarında fasılasız süregelmektedir.
1517 Yavuzun Mısırı Fethi ile başlayan ve İslam
halifeliğinin Yavuz Sultan Selime verilerek merkezin İstanbul’a taşınması, Haşim’i-
Emevi kavgasını Türkler arasına da girmesini sağladı. Yavuz dönemi sonrası
binlerce Türkmen insanı ve Sait Başer’in ifadesi ile “Türk Müslümanlığı”
yorumu, yerini Emevi anlayışına terk etti. İlimden kuvvet almayan bir iman,
imandan kuvvet almayan bir amel, amelden kuvvet almayan bir “cehd” (mücadele
azmi), düşmanlara karşı kazanabilme iradesini ortaya koydu. Fetret, gerileme ve
mağlubiyetle duçar olunan zillet, Emevi anlayışının Müslümanlara kestiği gerçek
faturadır.
1950 den buyana, Türkiye’de, Emevi anlayışının
iktidarda bulunması, zilleti yeniden yaşayan, düşmana direnemeyen, İslam tevhit
esasının önünde yeni setler kuran bir anlayış ikame edilmiştir. Ümmet denilerek, Türk birliğinin ve büyük
Turan davasının da en büyük engel olma özelliğindedir. Şia, Vehhabi, Alevi, Sünni anlayışı, temel İslami
kaynaklardan “mülhem” yapılanmalar değillerdir. Bilakis, Emevi anlayışından
neşet etmiştir. Türkiye’de, Alevi- Sünni çatışmasının da bu temelde düşünülmesi
konunun anlaşılması bakımından önemlidir. Bilmeliyiz ki; “ Devlet Emevi’leşir
ise, Milet’te Bedevileşir.”
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR