EMEVİLER: Arap-Türk yakınlaşması, Talas savaşında olduğu bilinse de, İran’ın Hz. Ömer tarafından fethedilmesi, daha sonra, Hz Osman’ın...
EMEVİLER:
Arap-Türk yakınlaşması, Talas savaşında olduğu bilinse
de, İran’ın Hz. Ömer tarafından fethedilmesi, daha sonra, Hz Osman’ın halife
seçilmesi ile Emevilerin dönemi başlamıştır.Emevilerde Arap asabiyeti( Milliyet
duygusu) öncelikli olması, islamın savaş hukukunu gözardı etmelerine vesile
olmuştur. Bunun en açık göstergesi, Türkistanda uygulanan savaş ve hukuka
uymayan uygulamalarıdır. Bu sayede,Türkler zayıf düşürülmüş,fakirleşmiş ve
varlıklarını korumada zor zamanlar yaşamışlardır. Emevilerin uyguladığı zulüm
sebebiyle,bir çok Türk boyu Müslümanlığı kabul etmemiş,eski inançlarını
yaşamakta karar kılmışlardır. Sibirya Türkleri hala bu durumdadırlar.
Emevîlerin Türkistan’da (özellikle Mâverâünnehir
bölgesinde) uyguladıkları siyaset, genellikle sertlik ve baskı olarak
değerlendirilir. Bu dönemde Türklerle karşılaşmalar, daha çok askerî seferler
ve zorla İslamlaştırma çabaları üzerinden gelişti. İşte Emevîlerin Türkistan’da
uyguladıkları zulüm ve baskılara dair başlıca noktalar:
Askeri
müdahaleler ve zulümler:
Kuteybe bin Müslim’in Seferleri (705–715): Horasan ve Mâverâünnehir’de yapılan
seferlerde, Buhara, Semerkand, Fergana gibi şehirler defalarca kuşatıldı.
Direniş gösteren şehirler büyük katliamlara ve yağmalara uğradı. Hatta ata
binecek yaştaki erekleri kılıçtan geçirmişler, kadınlar cariye olarak alınmış,
çocuklar ise köle pazarlarında Arap aşiretlere satılmış olduğu tarihi
hakikattir.
Teslim olan şehirlerde bile halk ağır vergiler altında
bırakıldı, sık sık isyan çıkınca yeniden kanlı baskılar yapıldı.
Zorla inançlarından vaz geçirme:
Emevîler bölge halkına zorla İslâm’ı kabul ettirmeye
çalıştılar. Oysa Türklerin İslam’a girmelerinde “gök tanrı” inancı ile olan
benzerlikleri sebebi ile daha yumuşak bir İslam davet metodu uygulanabilirdi.
Camiye girmeye zorlanan Türkler arasında direnenler öldürüldü veya köleleştirildi.
Yerli halkın eski dinlerini sürdürmelerine izin verilmedi, mabetler tahrip
edildi.
Ekonomik baskılar ve ağır vergiler:
Gayrimüslimlerden alınan cizye ve haraç
vergileri çok ağırdı. İslam’ı kabul eden Türklerden bile zaman zaman bu
vergiler alınmaya devam edildi; bu durum büyük tepkiye yol açtı. Halk hem savaş
hem de vergi baskısıyla fakirleşti.
Yerli halkın Köleleştirilmesi:
Direnen Türkler savaşlarda esir alınıp Arap
yarımadasına köle olarak gönderildi. Özellikle Buhara ve Semerkant seferlerinde
binlerce Türk esir edilmiştir. Bu gün Arap yarımadasında, (Irak, Suriye, Yemen,
Ürdün) gibi ülkelerdeki Türk nüfusunun varlığı 8. Asırda köle olarak getirilen
ve daha sonra güçlenip devlet kuranların bakiyeleridir.
Kültürel Baskı:
Emevilerin şoven bir yaklaşımla, kendi kültürlerini
empoze edebilmek üzere, Türklerin kültürlerini yaşamalarına izin vermediler.
Hatta kendi kültürel kabullerini dini ritüel imiş gibi dayatmaları geleneği bu
güne kadar sirayet etmektedir. Emevî yönetimi, Türklerin kültürel kimliğine ve
geleneklerine saygı göstermedi.Şehirlerde cami ve Arap kolonileri kurarak,
yerli kültürü bastırmaya çalıştılar.
Yönetimde adaletsizlik:
İslâm’a giren Türklere bile eşit muamele yapılmadı;
onlar “mevâlî” (ikinci sınıf Müslüman) sayıldı. Devletin askerî ve idarî
kademelerinde Araplar üstün tutuldu, Türkler hor görüldü.
Emevîlerin Türkistan politikası, adalet ve eşitlikten
uzak, zorbalığa dayalı bir yönetim anlayışıydı. Bu yüzden Emevîler döneminde
Türkler İslâm’a büyük ölçüde soğuk bakmışlardır. Ancak Abbasîler döneminde
(özellikle Horasanlı Ebû Müslim’in önderliğinde) daha ılımlı bir siyaset
izlenince Türkler İslâm’a kitlesel olarak girmeye başlamıştır.
ABBASİLER:
Abbasîler döneminde (750–1258) Türkmenlerle ilişkiler
oldukça karmaşık bir seyir izlemiştir. Abbasîler bir yandan onları askeri güç
olarak kullanmış, diğer yandan da kontrol altına almak için zaman zaman baskı
ve zulümlere başvurmuştur.
Abbasilerin Türklere uyguladığı işkenceler:
Zorunlu İskân ve Yer Değiştirme: Abbasîler, Orta Asya’dan gelen
Türkmen boylarının kontrolsüz göçlerini tehlike gördüklerinde, onları zorla
sınır bölgelerine (özellikle Horasan, Maveraünnehir ve Anadolu öncesi uç
bölgelerine) yerleştirdiler. Bu yer değiştirmeler sırasında Türkmenler sıkıntı
yaşadı.
Askerî Kullanım ve İhanet Suçlamaları:Abbasî ordusunda Türkmenler paralı
asker (ghilman/memluk) olarak görev aldı. Fakat zamanla Abbâsî yönetimi,
Türkmenleri disipline aykırı davranmakla ve sık sık ayaklanmakla suçladı. Bu
nedenle çok sayıda Türkmen emiri idam edildi veya sürgüne gönderildi.
Katliamlar ve Cezalandırmalar:Göçebe Türkmenlerin sık sık
ayaklanmaları üzerine Abbâsîler sert cezalandırmalara başvurdu. Horasan,
Nişabur ve Maveraünnehir çevresindeki bazı Türkmen toplulukları üzerine ağır askerî
seferler düzenlenmiş, teslim olmayan kabileler kılıçtan geçirilmiş veya
mallarına el konulmuştur.
Vergi ve Ekonomik Baskı:Abbasîler yerleşik halktan alınan
vergileri Türkmenlere de uygulamak istedi. Göçebe yapıya sahip olan Türkmenler
için bu ağır bir baskıydı. Vergi toplayıcılarının şiddetli yöntemlere
başvurması Türkmenlerle Abbâsî idaresini karşı karşıya getirdi.
Dini ve Mezhebi Baskılar: Abbasîler, özellikle Türk boylarının
eski inançlarından vazgeçip İslam’a geçiş sürecinde onları bazen zorlayıcı
yöntemlere başvurdu. Ayrıca Abbasîlerin ehlibeyt tarafında olanlara karşı sert
tutumu, bu gruplarla ilişkili görülen bazı Türkmenlerin kitlesel baskılara
uğramasına neden oldu.
Abbasîlerin Türkmenlere uyguladığı bu baskılar,
Türkmenlerin Abbasî devletine karşı sürekli ayaklanmalarına ve sonunda Abbasî
otoritesinden koparak kendi devletlerini (Kara hanlılar, Gazneliler,
Selçuklular) kurmalarına zemin hazırladı. Özellikle Selçukluların yükselişi,
Türkmenlerin Abbasî zulmünden kurtulup kendi siyasal güçlerini kurmalarının en
açık örneğidir.
Bu mevzunun gündeme getirmemin asıl sebebi, bu gün
dahi, Emevi anlayışının İslam dininin esaslarından öncelikli olarak ileri
sürülmesi ve Türklerin Araplar tarafından gördüğü zulmün gizlenmeye
çalışılmasıdır. Tarihini bilmeyen milletlerin, coğrafyalarını koruyabilmesinin
hassasiyetini dile getirmeye çalışmaktayım. Duyarlılıktan mahrum bir nesil
geleceğini ipotek altına almaya mahkûmdur. Bu meselenin duyarlılığa ve
farkındalığa katkı sağlaması umudundayım.
Hâlbuki Talas
savaşında olduğu gibi bu iki Müslüman güç birlikte Politika üretmesi, hareket
edebilmesi, Dünya’da yeni bir “siyasi güç dengesinin” oluşmasını sağlayacağını,
sahip oldukları coğrafyanın onlar sağladığı jeopolitik üstünlükle sağlamış
olacaklardır. Bölündükçe bölünmeler, kuvvetin merkezde toplanmasından,
parçalara ayrılması, düşmanın istediği bir politikadır. İslam “tevhit
akidesini” emreder. Yani bir ve bütün olmak… Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR