Türkiye, sahip olduğu jeostratejik konumu ile ABD’nin daima ilgisinde ve hedefindedir. Onu yönetebilmek ve kendi menfaatleri için ku...
Türkiye, sahip olduğu jeostratejik konumu ile ABD’nin
daima ilgisinde ve hedefindedir. Onu yönetebilmek ve kendi menfaatleri için
kullanabileceği bir köprü gibi düşünmektedir. 1940’lı yıllardan sonra iç
işlerine müdahaleden, sahip olduğumuz topraklarımızda, istediği gibi
konuşlanabilmiştir. Bu durumdan rahatsızlık duyan milletimiz, bunun ortadan
kaldırılabileceği politikalara karşı duyarlılık içinde olması, anlaşılır
biçimde ortaya konulmaktadır. Ne var ki, sistemi tamamen kontrol altında
tuttuğu için, karşı düşünce ve siyasi eğilimlere de nüfuz ederek, hem iktidarı
hem de muhalefeti şekillendirmektedir.
Trump’un; “Afganistan’a tekrar girmeliyiz” çıkışı,
ABD’nin içte var olan ekonomik ve siyasal sıkıntılarını izole edebilmek
üzere, geliştirdiği politikadır.
Esasında, Afganistandan çıkarken bütün silah, mühimmat ve teçhizatını orada
bırakması, idareyi Peştulara devretmesi, Peştularda sempati ile karşılansa da, Hazaralar,
Özbekler, Türkmenler açısından istenmeyen bir durumdur.
Peştulara yönetimi devretmesinde, kendilerince
gerekçelendirdikleri bir husus vardır. Bu husus; Peştuların, 1937 de iktidarı
ele geçirdiklerinde, Zahit Şah’ın; “biz Efraim peygamberin soyundanız” demesi,
İsrail ve ABD’nin sempatisini kazandıkları bilinmektedir. Ve ABD’nin tekrar
dönme isteğine tepki verilmeyebilir. Hatta sempati ile de karşılanabilir.
ABD için zor olan, Türkiye’de doruğa çıkan ABD
karşıtlığını etkisizleştirecek politikalarla, hükümeti kabule mecbur
bırakmaktır. ABD’nin himayesindeki siyasal Kürt hareketi, İsrail ve ABD
desteğini hissettiği için “şarkın şımarık çocuğu rolünü” oynamaktadır. ABD; su
havzalarını kontrol edebilmek, yeraltı-yerüstü kaynakları sömürmek, Rusya’nın
bölgede nüfuzunu ve varlığını kontrol ederek, Çin-Rus ittifakına engel olmak
için Türkiye’yi politikalarının merkezinde tutmak istiyor.
Jeostratejik Köprü Rolü: ABD’nin Hint-Pasifik stratejisinde
enerji güvenliği ve Çin’in “Kuşak ve Yol” girişimine karşı alternatif
koridorlar öne çıkıyor. Türkiye, Türkistanı (Orta Asya’yı) Avrupa’ya bağlayan Orta
Koridor (Trans-Hazar hattı) nedeniyle bu denklemde daha kritik hale
geliyor.
NATO ve Asya Açılımı: ABD, NATO’nun sadece Avrupa
güvenliği değil, Hint-Pasifik güvenliği için de uyumlu hareket etmesini
istiyor. Bu bağlamda Türkiye, NATO üyesi olarak Çin ve Rusya’ya karşı
geliştirilen ortak tutumların parçası olmaya yöneliyor.
Enerji ve Tedarik Zinciri: ABD’nin Asya’daki tedarik
zincirlerini çeşitlendirme çabası, Türkiye’nin lojistik merkez olarak önemini
artırıyor. Özellikle Türk Devletleri Teşkilatı ile kurulan bağlantılar
Washington açısından değerli bir alternatif güzergâh sunuyor.
Çin-Rusya Dengelemesi: Türkiye’nin hem Çin’le (Kuşak-Yol,
enerji, altyapı) hem de Rusya ile (enerji, güvenlik) ilişkileri var. ABD’nin
Asya politikası, Ankara’yı zaman zaman Washington’la daha yakın işbirliğine;
bazen de bağımsız denge siyasetine itiyor. Cumhurbaşkanımızın ABD’deki
görüşmelerin merkezinde, ABD’nin Asya ile ilgili yönelimleri olacaktır.
Türkistan’daki
(Orta Asya)yansımaları:
Çin ve Rusya Rekabeti İçinde ABD Faktörü: ABD, Türkistan’ı (Orta Asya’yı)
Çin’in Kuşak-Yol projesine karşı dengeleme sahası olarak görüyor. Ayrıca
Rusya’nın Ukrayna savaşı sonrası zayıflayan nüfuzu, Washington’a bölgeye daha
fazla nüfuz etme imkânı veriyor.
Türk Devletleri Teşkilatı (TDT):ABD, TDT’yi doğrudan desteklemese
de, Türkiye’nin öncülüğüyle oluşan bu blok Türkistan’da (Orta Asya’da) Çin ve
Rusya’ya karşı üçüncü bir seçenek olarak dolaylı şekilde Washington’un
çıkarlarına hizmet edebileceğini düşünüyor.
Enerji ve Ulaşım Koridorları: Hazar Denizi üzerinden Avrupa’ya
uzanan doğalgaz ve petrol hatları (Bakü–Tiflis–Ceyhan, TANAP vb.), ABD’nin
Rusya’ya olan bağımlılığı azaltma hedefiyle örtüşüyor. Washington, bu
koridorların güvenliğini önemsiyor.
Güvenlik İşbirliği: ABD, Afganistan sonrası bölgedeki güvenlik boşluğunu
fırsat görüyor. Türkistan (Orta Asya) ülkeleriyle (Kazakistan, Özbekistan,
Kırgızistan) terörle mücadele, sınır güvenliği, eğitim programları üzerinden
bağ kuruyor.
Yumuşak Güç ve Yatırım: ABD, Çin’in ekonomik ağırlığına
karşılık bölgeye doğrudan yatırım, eğitim bursları, dijital altyapı
projeleriyle nüfuz etmeye çalışıyor. Ancak bu çabalar Çin’in sermaye gücüne
kıyasla sınırlı kalıyor. Sonuç olarak, ABD; emperyalist hedefler doğrultusunda,
tek kutuplu bir dünya istiyor. Dünya hâkimiyeti anlamına gelen bu durum, “kara hâkimiyet
teorisinde”, Hartland (Kalpgah) olarak düşünülen coğrafyaya egemen olması ile
mümkün görülmektedir. Pasifik Asya’da gelişen siyasi ve ekonomik gelişmeler, bu
hedefin uzak bir ihtimal olduğunu göstermektedir. Her şeye rağmen ABD, bu politikada
ısrar edeceği aşikârdır. Bu durum onu kayba götüreceğini göremez ise, iç
bütünlüğünün büyük bir yara alacağı da muhakkaktır.
Türkiye: ABD’nin yeni Asya politikası sayesinde transit ülke
ve jeopolitik merkez olarak değer kazanıyor; fakat aynı zamanda Çin ve Rusya
ile ilişkilerinde denge baskısı artıyor. Rusya’nın eski Sovyet hakimiyet
alanlarına dönme isteği, Kırım’ı ilhak ile başlayan Ukrayna krizi ile süren
politikaları, Jeopolitik stratejide, -kara hakimiyet teorisinde-, Ukrayna’dan
Afganistan’a kadar olan bölgede egemen olmayı hedeflemektedir, o sebeple de,
Türkiye’nin dikkatli olması gerekmektedir.
Türkistan (Orta Asya): ABD, Rusya’nın zayıflayan etkisini
ve Çin’in yükselişini dengelemek için daha aktif rol üstleniyor; Türkiye ile
işbirliği, bu stratejiyi destekleyen bir unsur haline gelebilir. Nesim
Yalvarıcı
YORUMLAR