Yılkı atları, ömürlerini feda ettikleri sahiplerinin, iş görememek durumuna geldiklerinde, gördüğü vefasızlığın adıdır. Doğaya bırakıl...
Yılkı atları, ömürlerini feda
ettikleri sahiplerinin, iş görememek durumuna geldiklerinde, gördüğü
vefasızlığın adıdır.
Doğaya bırakılarak, yabani, etobur
hayvanların beslenme zincirine eklenmek üzere, korumasız bir şekilde her türlü
iklimde ve mevsimde, kaderlerine terk edilişin de adıdır.
Yılkı atları, önce doğasından
koparılarak, hizmet edebileceği bir eğitimden sonra “şartlı refleks” denilen
metotla bağımlı duruma getirilirler. Bir takım rutinlere alıştırılırlar. Kimisi
yük taşımaya, kimisi, tarımda kullanmaya, kimi binicilikte, kimisi ulaşımda
kullanılır. Hatta askeri amaçlarla kullanılır, güvenlik birimlerinin sosyal
problemlerde gösteri yapan “protest toplulukların” caydırılmasına dönükte
kullanılmaktadır. Sütünden ve etinden de istifade edildiği kültürel
coğrafyalarda bilinmektedir. Yani AT’ın insan hayatındaki yeri geniş bir
yelpazededir. Bazı kültürlerde, kutsallık atfedildiği de bilinir. Biz
Türklerde, “at, avrat, silah kutsaldır.” Mitolojik kahramanların, atlarıyla ve
silahlarıyla gömüldüğü tarih öncesi yaşanmış vakalardan da bahsedilebilir.
Kanatlı atlarda, “insan başlı” atlardan bahisle, mitolojinin konusu oldukları
da bilinmektedir.
At, insanlığın tasavvurunun
sınırını zorlayarak geliştirdiği medeniyetlerin öznesi olmuş, günümüzde de,
“hipoterapi” denilen ve sebebi bilinmeyen otizmde rehabilite aracı
kullanılabilmektedir.
Hâsılı, at ve insan ergonomisi
üzerinde çokça yazılacak şeyler vardır. Görsel sanatlarda atın resmedilmesi,
koreografi bütünlük içinde kullanılan bir öge olması, sanat ve duygu dünyamıza
da girdiğini görebiliyoruz.
Meslek hayatımın son on senesini,
akademik alanım gereği, yaşlılık ile ilgili spor hareketlerinde geçirdim.
Kaliteli bir yaşlı yaşamı için geriatri egzersizleri ile ilgili, sosyal hizmet
ve spor disiplinlerine katkı olacak çalışmalarımda oldu.
Asıl ögesi “yaşlılık” olan
çalışmalarımda, dünya ölçeğinde, insanlığın yaşanan problemleri arasında,
yaşlılık konusu önceliğini korumaktadır. Barınma, beslenme ve sosyal bütünleşmeden
uzaklaşmaları sebebi ile “yılkı atları” ile benzeşen bir tecrit ve
yalnızlaşmaya bırakıldıklarını görebiliyoruz. Bu bakımdan yılkı atlarının
kaderi ve yaşlıların kaderi, benzeşen kader ortaklığı gibidir.
Yaşlıların ömürlerini nasıl ve
nerede kiminle geçirdiği, sergilediği hayat ile ilgili fedakârlık ve geçmişi
geleceğe taşıması sebebi ile değer olarak kabul görmesi yerine vefa
gösterilmeyi hak etmiyorlar mı?
Sipil dağı eteklerinde, kaderine
terk edilmiş “yılkı atları” ve park ve bahçelerde bastonlarına dayanarak,
yürüdükleri hayat menzillerini düşünen yaşlıların durumunu, yaşlanmaya aday her
kesin dikkat etmesi belki de, insanın insana gösterebileceği vefadır.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR