Dünya hiçbir zaman sulh ve sükûn içinde olmamıştır. İlk insandan bu güne, İnsanlığa ait tarihe, kronolojik bir yaklaşımla baktığımızda, ...
Dünya hiçbir zaman sulh ve sükûn
içinde olmamıştır. İlk insandan bu güne, İnsanlığa ait tarihe, kronolojik bir
yaklaşımla baktığımızda, böyle bir hüküm verebiliyoruz.
O halde her zaman teyakkuz
içinde, gelişen hareketlerden etkilenmemek üzere, feraset ve basiret eğitimi
alan bir millet olmak zorundayız. Elbette bu durum, duyarlılık, farkındalık
gerektiren bir durumdur. Geleceğimizi inşa ederken, muhtemel problemleri
öngörebilmek, ona karşı tedbir almak gereklidir. Böyle bir nesil ancak
gönüllülük esasına göre hayatını vakfedebilen serdengeçtilere mahsustur.
Bir ülkücü şunu anlatıyor; Öğretmenliğe
başladığım ilk yıllarda, tayinim Diyarbakır iline çıkmıştı. Kara kara
düşünüyordu ailem… “Bu çocuk oraya giderse, ne olur?” diye endişelerini
dostları ile paylaşmakta, akşam olunca da, beni gitmemeye ikna mesaileri
başlatıyorlardı… Ana - baba yüreği deyip bazen etkileniyor bazen de, “ben
gitmez isem kimin gitmesi gerekecek” diye kendimi sorgulardım…
Babam; “oğlum, elli altmış dönüm
arazim var, satıp sermaye yap, ticaretle uğraş, gitme oraya…” oysa büyük dedem
Silvan ve Bismil arasında bir köyde metfundu… Yaklaşık on pare köyde aynı kanı
taşıdığım ve çeşitli sebeplerle birbirimizden kopmuş akrabalarım vardı. Bu
hesapları göz ardı ederek; “baba, ben her zaman gençliğe, ezanın okunduğu, bayrağın
dalgalandığı her yere giderim.” Dedim. Allah beni bu söylediğim ifadelerle
imtihana tabi tutuyor, benim samimiyetimi imtihan ettiğini düşünüyordum. Baba;”
Allah bu söylediklerimle beni imtihan ediyor, dua et bu imtihanı kazanayım.”
Babam; ”oğlum sen Ülkü Ocakları başkanlığı yapmış birisin sana kıyabilirler
dedi.” “Baba sen bana dua edersen, Allah
koruyucudur, beni korur. ”dedim. Ve Babam, “yolun açık olsun” diyerek neler
yapmamız gerektiği konusunda fikir yürüttük… Tam dört sene çalıştım. Elbette
zor zamanlarım da oldu. O atmosferde daha dikkatli, daha ölçülü hareket ettim. Davamı
en iyi orada anlattım. Ve yaşadım. Allah ve birlikte yaşadığım kardeşlerim
şahit…
Diyarbakır’da, Osmanlıca
yazılmış, ”Tüzükatı Timur” kitabı elime geçti. Bir nefeste okudum. Bir daha
okudum, bir daha okudum… Kararlı
olduğunuzda, her riskin birde avantajı olduğunu ders olarak öğrendim. Gördüm
ki, tehdit ile fırsat yan yana yaşıyor.
Kendimi anlatmaktan hicap
duyuyorum. Ancak konuyu anlatabilmem için naçizane hayatımın bir kesiti gerekli
oldu kanaatim hâsıl oldu. Bağışlanmak dileğimle…
Bilge birinden ders almak isteyen
biri, “üstadım bana irfanından nasiplenmeme imkân ver ve bana hayatta başarılı
olabilmenin sırrını öğretebilir misin? Bilge kişi, şahsın samimi dileklerine
olumlu cevap verir. “yarın deniz kenarında olacağım, oraya gel derse
başlayalım” der. Sözleştikleri yer ve saatte buluşurlar. Bilge adam:
Derse başlayalım mı? Der.
O da, “nasıl isterseniz efendim”
diyerek hazır olduğunu beyan eder.
Bilge adam; kumun üstüne yaklaşık
yirmi santimlik bir çizgi çizer ve bunu kısalt der.
O kişi, çizginin önünden yaklaşık beş
santimlik kısmını siler.
Oldu mu? Diye sorar bilge adama…
Bilge adam; olmadı der.
Bir hafta sonra gel yine ders
yapacağız der ve kişiyi yollar.
Bir hafta sonra aynı yerde yine
aynı çizgiyi çizer ve “bunu kısalt” der. Bu sefer sonundan on santim kısaltmak
sureti ile kısaltma işini yapar. Bilge adam; “git altı ay sonra yine aynı yerde
buluşup derse başlayalım” der. Altı ay sonra geldiğinde yine aynı çizgiyi çizer
ve çizgiye paralel o çizgiden daha uzun bir çizgi çizer. Ve şimdi çizgi kısaldı
mı? Der. Kişi durumu anlar ve büyük bir ders aldım der…
Kıssadan hisse; yıkmadan, yapmayı
öğrenmeliyiz. Var olmak, inandığın şeylerde ısrarlı olmaya bağlıdır. Suyun
mermeri delmesi, şiddetinden değil, sürekliliğindendir.
Bu gün karşı karşıya bulunduğumuz
problemleri, küçümsemeden, ciddiyetle ele almalıyız. İktisat ilminde “Swot
analizi” temelinde olayların güçlü ve zayıf taraflarını görüp, ona göre yol
almak üzere karar vermeliyiz. Aynı zamanda, kimsenin hatalarına takılıp zamanımızı
heba etmemeliyiz.
Bizin ülkümüz, ömrümüzden daha
uzundur. Ömrümüzün var olduğu süresince, ülkümüzün tahakkuku için gayret sarf
etmeliyiz. İhlas ve samimiyet, davet metodu olarak, “hal” ile anlatımdır. Kibar
kelem, gönül alma, şiarımız olmalıdır. Zira bizim davamız, gönül seferberliği
davasıdır.
Bilmeliyiz ki, dünya her gün
yeniden kurulur. Her gün yeni bir başlangıçtır. Geleceğimizi inşa için
torunlarımızı göz önünde bulundurmalıyız. Nasıl bir dünyada yaşamaları
gerekiyor ise onu inşa etmeliyiz. Böylece anlamlı bir hayat sürmüş oluruz.
Acımasızlığın egemen olduğu
dünyada, güçlü olmak zorundayız. Zaman yönetimi konusuna önem vermeliyiz. Bir
medeniyet tasavvuru olarak, Türk milletinin birlik ve bütünlüğünün sağlanması
için fedakârlıkta bulunmaktan kaçınmamalıyız. Namık Kemal; “vatan gayur
(gayretli) insanların omuzlarında yücelir .” demektedir.
“İki günü denk olan ziyandadır.”
Diyen bir inanç sisteminde her gün bir önceki günden bir adım öne gitmemiz
gereklidir.
Bu yazdıklarım, öncelikle nefsim içindir.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR