Seçimler, demokratik hayatımızın vaz geçilmez uygulamalarıdır. Partiler ve kişiler, ülke ve mahalli idareler yoluyla, kamu yönetimine ta...
Seçimler, demokratik hayatımızın
vaz geçilmez uygulamalarıdır. Partiler ve kişiler, ülke ve mahalli idareler
yoluyla, kamu yönetimine talip olmak üzere aday olurlar. Demokrasinin de
gereğidir. Gerek doğrudan demokrasi, gerekse de, temsili demokrasilerin nihai
hedefi seçimlerle belirlenir.
Seçimler, ülkenin kaynakları esas
alınarak, ülke ihtiyaçlarının karşılanması temelinde, politika ve planlamalar
yapılarak, projelerle seçmen huzuruna çıkılır, seçmen kendi ihtiyaçlarına,
duygu düşünce, felsefi, kültürel ve siyasi kanaatlerine uygun kişi ve partileri
tercih ederek, seçimlerin oluşumunu sağlar.
Buraya kadar olan husus normal
seyrinde giden bir süreçtir. Ne var ki, “kazanma hırsı” ile başlatılan seçim
propaganda süreci ise vaat edilenlerin, ülke ekonomik kaynaklarıyla
örtüşmemesidir. Ya da, seçmenlerin etkilenmesini sağlamak adına gerçekleşmesi
mümkün olmayan vaatlerde bulunmaktır. Veya da, ülke düzenini etkileyecek,
toplumsal kutuplaşmayı, birlik ve
bütünlüğü bozabilecek “uçuk” vaatlerle, “toplumsal mutabakata” kast edecek
politikaların vaadinde bulunmak…
Din, mezhep, etnisite, felsefi ve
kültürel farklılıkları gündeme taşıyarak toplumun bölünmesine gidebilecek
çalışmalarla ilgili vaatlerde bulunmak, bölünmeyi esas alan niyetlerin açığa
vurmasıdır. Bazen mesajlar dolaylı ifadelerle bazen de doğrudan yapılmaktadır.
Partisi veya kendisi kazanacak
diye, oportinist davranan. Yani, kişinin eğilimi ve ilgi alanına göre kişinin
içinde bulunduğu durumdan istifade etmek en açık ifade ile ahlaka ve yaratılışa
aykırı bir durumdur.
Seçimler biter, alınan neticeye
göre yürütmeyi sağlayacak kişiler bir sonraki seçimi de kazanabilmeleri,
verdikleri vaatlerin icra edilmesi esasına göre olacaktır. O sebeple, vaatte
bulunurken, iki tercihten birine başvurmamız lazımdır. Ya oylar bölünmesin diye
“uçuk-kaçık” verilen vaatleri yerine getirerek oyları bölmeyeceğiz, ya da,
verdiğimiz vaatlerle “aklıselimi” tercih ederek, ülke bütünlüğünü
böldürmeyeceğiz.
Sizce mevcut seçim süreci ve ondan
önceki seçimlerde, oyların bölünmemesi mi düşünüldü, yoksa ülke bölünmesin diye
mi vaatte bulunuldu? Bu durum dahi bazı göreceli değerlendirmelerle ifade
edilir. Çünkü kimse “benim yoğurdum ak değil” dedirtmez. Oysaki durum hiçte iç
açıcı değildir.
PKK ile görüşmeler, Oslo
mutabakatı, cemaatlerin ülke bütünlüğünü tehdit eden varlıklarına rağmen kamu
kurumlarını cemaatlerle peşkeş çektirmek, gizli açık bölücü unsurlarla seçim
ittifakında bulunmak ve onlara bir takım imtiyazlar verecek vaatlerde bulunmak,
sermayeyi tabana yamak esasına göre, vatandaşların gelir seviyesini yükseltmek
yerine, kamu sermayesini belli kişi ve şirketlere vermek, hasılı toplumun genel
asayişine dair bir kesime toleranslı davranırken adalet erkine halel gelecek
şekilde davranmak, TRT kürdi eski adıyla, TRT Şeş in varlığını savunmak,
devletin üniter yapısına etki edecek Tevhidi tedrisata alternatif uygulamalar
içine girmek, ne acıdır ki gördüğümüz vaat ve uygulamalar olmuştur. Onun için
bölücü unsurların önünü emniyet tedbirlerinden başka bir yolla alamıyoruz.
Sonuç olarak seçimde, her kes ne
konuştuğunu veya ne konuşacağını, “oylar mı bölünmesin, Ülke mi bölünmesin
noktasına” gelmek zorundayız. Herkes saffını belirtmelidir. Mesela “Kürt
raporu” hazırlayan ve Batının “şark meselesi” olarak düşündüğü hususu, “Kürt
meselesi” şeklinde yorumlayanlar, ülkeyi ne duruma getirdiklerini “çukur
siyaseti” ile yakın zamanda görmedik mi? Elbette ifade ve üslubumuza da dikkat
etmeliyiz.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR