Japon asıllı Amerikalı ekonomist Roberto Kiyosaki, “Nakit Akışı” kitabında dünya servetinin yüzde doksanı, nüfusun yüzde onu tarafında...
Japon asıllı Amerikalı ekonomist Roberto
Kiyosaki, “Nakit Akışı” kitabında dünya servetinin yüzde doksanı, nüfusun yüzde
onu tarafından tasarruf edildiğini ifade etmektedir.
Türkiye Sanayici ve İş Adaları
Derneği TÜSİAD, ülkemizde, milli gelirin aslan payına hâkim bir gurubu temsil
etmektedir. Bir bakıma Roberto Kiyosakinin tespitine de uymaktadır.
Sermayelerini nasıl ve ne şekilde
oluşturdukları kadar, ülke kalkınmasına ve geleceğine ne kadar katkıda bulunmaktadırlar
sorusu çok önemlidir.
Vergi muafiyetinden, teşvik ve
kredilerden ne kadar yararlanmaktadırlar sorusu da çok önemlidir.
Parasal güçle elde ettikleri
prestij ve üstünlüğün, taleplerinde sınır tanımayan bir boyutta baş göstermesi,
her şeye muktedir ve her şeyi yapabilecekleri yönünde bir irade içinde
oldukları görüntüsü vermektedirler.
Demokratik ülkelerde, anayasayı
yapacak kurum, millet meclisidir. Ve seçilmiş parlamenterlerdir. Elbette
katılımcı demokrasilerde her sektörün ve her sosyal topluluğun düşünceleri,
görüşleri alınır, alınmalıdır. Ancak her kesten bağımsız bir kurum, bir anayasa
hazırlayarak meclise ve topluma dayatması kabul edilebilir bir durum değildir.
Bu işe tevessül eden kurumun haddi de değildir.
Seçimler yoluyla yasama görevi
yerine getirmek üzere oluşan parlamentonun seçilmişlerine saygısızlıktır. “yüce
meclis” dediğimiz parlamento bu durumu nasıl kabullenmektedir sorusu cevap
bulmalıdır.
TÜSİAD dediğimiz kuruluş, asli
görevlerini ne kadar yasal, ne kadar insani, ne kadar vicdani, ne kadar ahlaki
ve ne kadar milli hassasiyetleri gözeterek yapabilmektedir? Asıl bunun cevabını
aramamız gerekir.
Hazırladıkları anayasanın
esasları göz önünde bulundurulunca, hadlerini aşmış ve devleti-milleti hiçe
sayan anlayışları ile “Truva atı” hükmünde bir yapının temsilcileri olduklarına
kanaat getirebileceğimiz bir durumdadırlar.
Nitekim Anayasadan Türklük
kavramını çıkarmayı ifade etmektedirler. Uluslararası sözleşmelere kayıtsız bir
şekilde uymayı anayasal teminat altına almayı düşünmektedirler. Egemenliğimizi
uluslararası güçlerle paylaşmayı, Milliyetçiliğe yer verilmemesi, Yerel
yönetimlerde özerklik uygulamasına gidilmesi, “Halkların kendi kaderlerini
tayin hakkının” anayasal güvenceye kavuşturulması gibi Milli devletin ortadan
kaldırılacağı bir anayasayı ülkeye dayatmaktadırlar.
TÜSİAD’a sormak lazım, bu haddi
aşma cüretini kimden almaktasınız?
Siz ülkede ihtiyaç olan ve sizin
hukuki yapınızda varlık gerekçeniz olan sanayide uluslararası arenada
muadilleriniz ile karşılaştırılınca görevlerinizi yerine getirmekte misiniz?
Çalıştığınız iş yerlerinizde
istihdam ettiğiniz personelin insani ihtiyaçlarını karşılayacağı ücret
politikanız var mı? Gelirlerinizden, ülke genelinde sosyal dayanışmayı
sağlayacak çalışmalarınız var mıdır?
Öncelikle sermaye düşmanı ve
düşmanlığı içinde değilim. Ancak sermayedarların, üretimden çok montajla
yaptıkları sanayiciliği, bu meyanda distibritörlüklerle, ülke sanayisinin
önünde engel teşkil ettiklerini bilebilmekteyiz.
Ülkenin güvenliğini tehdit olarak
gördüğümüz bu tür müdahaleler, gerektiği şekilde cevap verilmez, hukuka hesap
vermez iseler, her önüne gelen anayasa hazırlar ve ülke bütünlüğüne kast
edenler cesaretlenir. Bu aynı zamanda kargaşa yaratmaktır… NESİM YALVARICI
VESAYET
SAVAŞLARINI NASIL ANLAMALIYIZ
Uzun zamandan beri kamuoyunda, medya ve basın yoluyla gündemde tutulan
“vesayet savaşları” konusunu, kavramın kendisini hukuki yönüyle anlamalıyız.
Böylece, anlam bütünlüğü içinde olayları anlamak ve anlamlandırmanın doğru
olacağını düşünmek gerekir.
Vesayet, Reşit olup da belirli nedenlerle kısıtlanması gereken kişilerin
yahut reşit olmayıp da anne – babası ile arasında velayet ilişkisi bulunmayan
çocukların kişisel veya malvarlığı haklarının korunması amacıyla bir “vasi” ile
aralarında kurulan ilişkiye “vesayet” denir.
Yukarıda bahsettiğimiz şekilde vesayet altına alınan kişinin, kişilik
haklarının korunması ve malvarlığının yönetimi için görevlendirilen kişiye “vasi”
denir. Vesayet nedir denildiği zaman akla gelen ikinci soru “vasi” ne demek
sorusudur.
Bu tanım, kişi ile ilgilidir. Bizim ifade etmek istediğimiz veya anlamak
istediğimiz husus, dünya milletler ailesi içinde, bir milletin varlığını
korumak üzere, hukuk ve insan hakları ile temellendirilmiş bir devletin vesayet
pozisyonudur. Yani varlıkları kabul görmesine rağmen kendisini yönetemeyen,
koruyamayan devletlerin durumu ile ilgilidir.
Genellikle, sınırdaş olan ülkelerin, siyasi, egemenlik, sınır anlaşmazlıkları,
kültürel ve ekonomik yönden çıkar çatışmaları durumu baş gösterdiğinde,
diplomasi ile meselenin çözümüne gidilmesi, devletlerarası bir teamüldür. Ülkelerin bahsi geçen meselelerde anlaşamama
ciheti ile bir durumda, güç ve baskı yolunu denemektedirler.
Güç dengeleri eşit olmayan ülkeler, kendilerini korumak üzere, bölgesel
veya küresel güç unsuru olan ülkelerle diplomatik ilişkiye girip durumunun
güvenceye alınmasını talep edebilmektedir. Eğer küresel veya bölgesel güç,
ilgili devletin güvenliğinde destek ve koruması ile ilgili politikalar
destekleyecek ise, devletin haklarını korumak üzere, yine aynı devlete,
politik, askeri, ekonomik destekler vererek, uyguladıkları stratejinin adı
vesayettir. Burada, “vasi” durumundaki devletin bizzat savaşmayarak, vesayetini
aldığı ülkeyi savaşa veya operasyonel faaliyetlere sevk etmesi olarak
anlaşılmalıdır.
Ukrayna, batı vesayetinde(ABD; İngiltere; Almanya; Fransa, İtalya, Kanada)
Rusya ile savaşması, Hamasın, İran’ın vesayetinde bulunması, İsrail’in ABD ve
batı bloğunun vesayetinde hareket etmesi bu çerçevede anlaşılması gerekir.
Sonuç olarak, doğrudan savaşa girmeyen küresel ve bölgesel güçlerin
kendilerini temsilen başka devletlerin savaşa girmesinde, kendilerine lojistik,
silah, ekonomik ve politik desteği doğrudan veya dolaylı vermek durumu olarak
vesayet savaşları olarak anlaşılmaktadır. Bazen vasi sayısı birden fazla
olabildiği de, görüldüğünü, Ukrayna ve İsrail’in desteklenmesinde
görülmektedir. NESİM YALVARICI
YORUMLAR