Dünyaya birey olarak gelen kişi, özgünlüğünü cinsiyeti ile değil, ebeveyn veya “töre yetkinliği” olan büyüğünün kendisine ad vermesini k...
Dünyaya birey olarak
gelen kişi, özgünlüğünü cinsiyeti ile değil, ebeveyn veya “töre yetkinliği”
olan büyüğünün kendisine ad vermesini kazanmasıdır.
İnsana heyecan veren en
önemli husus “adı” ile çağrılmasıdır. Bazı kültürlerde, isim koyma ritüelleri
çok önemsenir ve özel bir zamanda, özel bir seremoni ile yapılmaktadır.
Bu konuda akademik
çalışmalar meseleyi çok anlaşılır boyutu ile ortaya koyabilmektedirler.
Adlar, toplumdaki
sosyokültürel değişim ve eğilimi yansıtan önemli göstergelerden biridir. Varlıklar,
bir dili kullananların bilinmeyen dönemlere ait bir sözleşmesine, bir ön
kabulüne göre adlandırılmış olmakla birlikte kişilere ad koymada farklı bir
durum söz konusudur. Ad koymada önceden kabul edilmiş sözcükler, süregelen
geleneğin içinden özel olarak seçilerek kullanılmaktadırlar. “Kişi adları,
insanın kültürel ve bireysel kimliğini yansıtmasının yanında, insanoğlunu
belirli kılarak kargaşayı, karışıklığı, yanılma ve yanlışlığı önler, kişiler
arası ilişkileri düzenler” (Örnek, 2000).
“Kişi adları dil
sosyolojisi açısından incelendiğinde bir toplumda veya grupta sosyokültürel
süreç ve yapıların anlaşılmasına yardımcı olur” (Çelik, 2005). Kişi adları,
sözlük anlamları yanında ontolojik bir değere de sahiptir. Bu bakımından adlar
toplumun bilinçaltı mekanizmalarının dışa vurumudur. Adlar, toplumun maşeri
vicdanının tecelli ettiği bir ayna hükmündedir. “Bir dönem içinde aynı dili
kullanan, aynı kültür potasında yoğrulmuş sosyal bir grubun umut ve
ideallerinin yansımasını adlarda görmek mümkündür. Bu nedenle, “yeryüzünde ad
verme olgusundan yoksun tek bir topluluk ve toplum görmek mümkün değildir”
(Acıpayamlı, 1992, s. 1).
Ad verme süreci gibi ad
olacak sözcüklerin seçimi de kültürden kültüre, devirden devire farklılık
göstermektedir. Kişi adları, bulundukları bölgenin coğrafyasından, tarihinden,
inançlarından ve ana babaların dünya görüşlerinden izler taşır. “Ad verme
eylemi, milletlerin sahip oldukları değerler sistemine göre farklılıklar
gösterir. Örneğin, Cahiliye döneminde, çocuklarını putların huzurunda
adlandıran Araplar, aynı eylemi İslamî dönemde çocuğun kulağına ezan ve kamet
okuyarak, akîka kurbanı keserek yapmışlardır” (Çağmar 2003, s. 105; Kurul,
1998, s. 332).
Türklerin İslam’ı kabul
etmelerinden sonra, kendilerine sunulan her husus inanç örgüsü içinde
değerlendirip kabul etmekte olduklarının en bariz örneği, çocuklara verilen
adlarda görebilmekteyiz. Bu konuda; TÜRKMEN KÜLTÜRÜNDE AD VERME GELENEĞİ VE
KİŞİ ADLARI Naming Tradition and Person Names in Turkmen Culture Emrah YILMAZ*
1 Dil Araştırmaları, Güz 2020/27: 211-246 yaptığı çalışma önemli bir
çalışmadır.
Esas olarak, Türkler
kendi kültürel değerlerinden ödün vermeleri, Karamanlıların İslam’a girmeleri
ile olduğunu gözlüyoruz. İlk olarak, hükümdar Satuk Buğra olan adını, Abdülkerim olarak değiştirdi. İranlıların
efsanevi Turan kralı AFRASYAB’a benzettiği kişidir. Satuk Buğra, hızlı bir şekilde İslam’ın temel
unsurlarına bağlı kalındığından hareketle, kuranda ve sünnette bahsi geçen
örnek insanlar ve elbette peygamberlerden bahisle yeni doğan çocukların
isimlerini peygamberlerin adları ile adlandırdılar. Ancak, Hz. Osman’ın
hilafeti döneminde “Emevilerin” İslam devletini yönetmeleri, Arap ekalliyetinin
(etnik yapısının) İslami esasları gölgede bıraktığını bu günde görebilmekteyiz.
Bu meyanda, “İsrailliye risaleleri” ile de İslam’da olmayan Yahudi anlayışının
sızmalarını da görebiliyoruz.
Arap şovenizmi ile İsrail
sinsiliği, karşılarındaki farklı kültürlerin geleceğine dair çok derin ve sinsi
bir planlama ile her şeyin temel dayanağının İbrani kültürü olduğu yönünde alt
yapı çalışmaları yapmışlardır. Ve dini herhangi bir zorunluluk olmamasına
rağmen, milli kimliğimizin temsil edildiği adlarımız İbrani adları ile
değiştirildi. İşte bu günde var olan isimler: İbrahim, Süleyman; Davut, Yakup,
İshak, Bünyamin; İsrafil, Danyal, Yuşa,Yusuf…. Daha onlarca örnek verilebilir.
Oysa Türk isimleri ile çocuklarımızın isimlendirilmeleri, dinen mahzur teşkil
etmemektedir. Emevi döneminde, takriben peygamberimizin vefatından iki yüz sene
sonra “uydurma hadislerle” telkin edilen bu isimler, Yahudi kültüründe
İslam’dan çok önceleri de var olan isimlerdir.
Abdullah, Abdülkerim,
Abdurrahim, Abdurrahman, Abdurrezzak, Abdulsamet, gibi başında “ABD” olan
isimlerde Osmanlının devşirmelere uyguladığı isimlerdir. Asıl isimleri
resmiyette var olup korunmasına rağmen, bu isimlerle bilindiler. Zira Osmanlı
Türkü devlet ve kalemiye sınıfından uzaklaştırınca, gayrı Müslim teb’adan
devşirdiklerini,”enderunda” yetiştirip devletin yönetiminde görevlendirmiştir.
Bu sebeple de tepki görülmesin diye de isimleri değiştirilmiştir.
Sonuç olarak köklerinden
kuvvet ve ilham almamak üzere, Türk adları, ya Yahudi veya da, Arap adları ile
kültür hayatımıza hâkim olmuştur.
Bir milletin milli olması
dili, milliyeti meydana getiren sosyolojik esasları (din, dil, soy, tarih,
kültür, vatan ve ülkü) kendi dili ve yaşantı yoluyla oluşturduğu değerleri ile
oluşmaktadır. Bu değerler milliyet olgusundan kuvvet almadığı sürece yıkılmaya
yok olmaya mahkumdur. Kendi köklerimize ve kültürümüze acilen teveccüh etmemiz
varlığımız için zarurettir.
NESİM YALVARICI
YORUMLAR