“Terörsüz Türkiye” politikasında, “barış” vurgusu yapılarak, yapılan anlaşmaların mahiyeti ile gizlenmesi, herkes tarafından endişe ile ...
“Terörsüz Türkiye” politikasında,
“barış” vurgusu yapılarak, yapılan anlaşmaların mahiyeti ile gizlenmesi, herkes
tarafından endişe ile karşılanmaktadır. PKK’nın kendisini feshettiğini
açıkladıktan sonra, ilk icraat, sembolik olarak silahların yakılması suretiyle,
kamuoyunun kırk dört yıllık terör ve yıkımı unutturmak istemektedirler.
Genç yaşlarında, toprağa
verdiğimiz her şehit, ya anne, ya baba, ya eş, ya evlat, ya da, anne-baba
olmaya aday gençlerdi. Gelecekleri çalındı. Gözü yaşlı sevenleri bir ömür boyu
hatıralarıyla buruk bir hayatı yaşamaya mahkûm edildi.
Kamuoyundan gizlenen antlaşma,
kendi içinde çelişkilerle doludur. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın; “Kürtleri,
Arapları ve Türkleri” bu ülkenin kuruluşunda ortak sayması, korkunç bir hata ve
içinde tehlike barındırmaktadır. Zira Türkiye’de Arap sayısı, Cumhurbaşkanının
sandığı kadar değildir. Eğer Suriye’den gelenleri kastediyor ise farklı bir
paragraf açmamız gerekir. Çünkü “demografik mühendislik” marifeti ile yerleştirilmiş
“sığınmacı” statüsünü bu ülkenin sahibi gibi ifade etmesi bir cumhurbaşkanı
için talihsizliktir. Eğer bilerek ve kasten ifade ediyor ise ihanettir. Sehven
ve yanlış bilgilendirilme ile verilen bilgiyi sunuyor ise (biz böyle olduğuna
inanmak istiyoruz) buda gaflettir. Her iki durumda da, devleti idare edenlerin
kişiliklerinde olmaması gereken bir olgudur.
Cumhur ittifakı; “hiçbir şart
olmaksızın silahlarını bırakmaktadırlar” iddiasına karşılık, DEM ve PKK’lılar,
ileri sürdükleri şartları sıraladıklarında, teslim alınmış bir devlete savaş
tazminatı gibi ağır gelecek şartlardan bahsedilmektedir. Çıkıp birisi
yanlışları düzeltebilmek için, doğruları millete ifade etmek zorundadır. Ya DEM
Partililer, kendi seçmenlerine yalan söylüyorlar, ya da, Cumhur ittifakı
hakikati gizlemek üzere, yalan söylemektedir.
On sene sonra da olsa, gün yüzüne
çıkacak anlaşmanız ne ise kamuoyu ile paylaşmaz iseniz, lanetlenirsiniz. Gelin
yolun başında iken, “memnu”
anlaşmalarınızı açıklayınız. Açıklamazsanız, nasılsa karşı taraf bütün
detayları ile her platformda açıklamaktadır.
“Terörsüz Türkiye “konusunda daha
öncede yazdım, başarı şansı yoktur. Zira bu küresel emperyalizmin bir oyunu,
sizlerde, oyuncusu durumundasınız. Neden mi? Oyun içinde kendisine rol verilmiş
olanlar, oyun bittikten sonra ancak yaşadıklarını anlayabilirler. Bilmelisiniz
ki; Satranç oyununda, oyun bitince, Şah’ta piyonlarda aynı torbaya konulduğu
bir vakıadır.
Yokluğa, çileye, açlığa ve
susuzluğa razıyız. Ancak egemenliğimize kimseyi ortak edemezsiniz. Hele ki,
emperyalistlerin “dikte” ettiği tarzda, bir yöntem, izzetli bir millete zilleti
reva görmektir.
Yol yakın iken, bu politikanın
geçerliliği meşru değildir. Çünkü içeride emperyalizmin sözcüsü gibi hareket
eden ve PKK’nın legalleşmiş hali olan DEM ile yapacağınız işbirliği,
emperyalizme boyun eğmekten başka türlü anlaşılmamaktadır.
Neden vazgeçilmesi gerekmektedir?
İzah edeyim; PKK dediğimiz terör
örgütü, ABD, İsrail, Rusya, İngiltere, Fransa, Araplar, İran ve Çin hatta
Hindistan’ın desteği ile varlık mücadelesi vermektedir.
Kürtlerin; PKK diye bir talepleri
olmadı. Eğer “Kürt isyanlarını iyi analiz ederseniz, hepsinin destekçileri ve
tahrik edicileri dışarıdandır. İçeride destek verenler ise, Kürt adına hareket
eden ve “Kürt” olmayanlardır. DEM partisine bakın, Kürtleri temsil edebilecek
kaç kişi vardır. Ya Ermeni’dirler, ya Arap, ya Süryani, ya Keldani ya Pakraduni
(Yahudi) veya Nesturilerdir.
Kürtler yaşadıkları bölgelerdeki yerlerinden
yurtlarından edilerek, batıya göç ettirildiler. Topraklarına ve mal
varlıklarına ise yok pahasına sahip oldular. Düşünsenize, sadece Kulpta bir
Kürt aşiretinden yüz elli insan öldürüldü. Hala o aşiret mensupları, izole bir
hayat sürmektedirler. Diğer şehirlerde de, kundaktaki bebeklere kadar
öldürdüler, göçebilen göçtü, göçemeyen ise durumu kabullenmek suretiyle,
horlanarak, yadırganarak yaşamını sürdürmektedir.
Demek istiyorum ki, PKK ve
Türevleri kukladırlar. Kuklanın ipleri başkalarının elindedir. Kuklaya bakarak
karar verirsek, perde gerisindeki unsuru görememiş oluruz. Oysa kuklalar başka
ellerle oynatılmaktadır.
“Yanılmak” gibi zaafı olan sayın
cumhurbaşkanı, hali hazırda, BOP eş başkanıdır. BOP marifeti ile yirmi iki
ülkenin sınırlarına müdahale edilerek değiştirileceği, bu projede Ülkemizin de
yer alması, öncelikli endişe kaynağımızdır. Bu konuda milletin net olarak bilgi
sahibi olmamasının temel sebebi, bu olsa gerekir.
Bir husus ta, DEM parti
meselesidir. Bu partinin, etnik bölücülükten başka ifade ettiği herhangi bir
sosyal, siyasal, ekonomik, yerel, bölgesel veya küresel bir iddiası yoktur. Bu
etnik meseleyi sadece bölgeyi baskı altında tutabileceği teröristlerle
yarattığı “korku iklimi” ile
sürdürebileceği ortada, o halde o da bu durumdan memnun olduğuna göre bir “bit
yeniği” olmalıdır. Esasen bölgede kurulan hâkimiyetle teröre gerek kalmadığını
görmek gerekir.
Küresel emperyalistler, bölge
üzerindeki emellerinden vaz geçtiklerini, silah, mühimmat, askeri ve istihbarat
elemanlarını geri çektiklerini beyan ettiler mi? Bunu beklemek saflık olmaz mı?
İran’ın, bölgedeki hâkimiyet
mücadelesinin en önemli siyasi aparatı, PEJAK’ tır. Bu durumu çözebildiniz mi?
Şam hükümeti, Fırat’ın
doğusundaki petrol kaynaklarını SDG lilerden para ile satın alırken, bu durumun
yarattığı atmosfer ve isteklendirmesinin (motivasyonun) nasıl izale edileceğini
hiç düşündünüz mü? Sayın İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanının Şam’da gece
verdikleri “romantik pozun” hiçbir ehemmiyetinin olmadığını görmedik mi?
İsrail, arzı mevut idealinden vaz
mı geçti? Beşşar Eset, bütün gücü ile Şam ve Lazkiye de konuşlandırdığı
milislerin uyutulduğunu biliyor musunuz?
Irak’ta; Musul, Kerkük, Tel-Beşir, Tuzhurmatı, Altın köprüde neler oluyor haberi
olan var mı? Türkmen eli coğrafyasından koparılan, Erbil, Süleymaniye,Zaho ve
irili ufaklı Türkmen beldeleri ile ilgili düşünceleriniz var m?
Barzani ve Talebani, varlıklarını,
Irak anayasasında güvence altına almışken, PKK’lıların barış ve huzuru
isteyeceklerini mi zannediyorsunuz?
Bundan sonra sınırlarımıza
yapılacak müdahalelerin ve saldırıların, takibini yapabilecek misiniz? Veya
muhatabınız kim olacaktır? Münfesih bir terör örgütü nü mü yoksa bu güne kadar
onlara kol-kanat geren bölgesel ve küresel unsurlardan mı soracaksınız?
Terör örgütü mensuplarını tedrici
olarak affedeceğinizi, millete alıştıra alıştıra anlattığınıza göre, hesap
sorulmayacaklarını bile bile teröristler, ne hedeflerinden, ne de terör
eylemlerinden vaz geçmeyeceklerdir.
1927 de İsrailliler tarafından,
Pehlevi hanedanınca kurulan İran denilen ülke, Türkistan içinde, “müzmin bir Ur”
gibi durmaktadır. İngilizlerin bölgeden çekilirken Yahudilerin desteğinde
kurdurdukları İran denilen ülke, gerçek hedefi olarak Türkiye ve Türkler
olduğunu anlayamayanlar, şunu bilmelidirler, PKK sahip olduğu silah, emval ve
elemanları ile İran’a “intikal” etmiştir. Kuzey-doğu İran yani Güney
Azerbaycan’da konuşlandırıldığını biliyor muyuz?
Eğer “Terörsüz Türkiye”
projesinin, gerçek yüzünü kamuoyuna izah edemiyor iseniz, ülkeyi bölünmeye
götürüyorsunuz.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin
“egemenliğini bölüşmek” üzere etnik temelli bir yetki paylaşımını düşünüyor
iseniz, bu durum yakın bir gelecekte, bölünmeyi sağlar.
Giderek fakirleşen Türklerin, dış
desteklemelerle, mülk ve varlık sahibi olan Kürt ve Arap unsurların, Türkleri
bu ülkeden göçe zorlayacaklarını düşünmekte misiniz? Nitekim doğu ve
güneydoğudaki göçlerin jeopolitik stratejideki karşılığını duyarlılıkla
incelerseniz, ifade ettiğim hususların ne kadar önemli olduğunu anlamanız
bakımından uyarıyı ciddiye almalısınız.
Batı şehirlerimizde ve turizm
bölgelerinde, Araplar parayı bastırıp aldıkları yerler ve Kürt olmadıkları
halde Kürtler adına edinilen mal ve emlak durumu incelenmelidir. Çünkü bu durum
yapılan demografik mühendislik yanında, ekonomik üstünlüğünde beraberinde
geldiğini görebilmeliyiz.
Barış ve “Terörsüz Türkiye”
stratejisinin PKK ve Bölücü örgütlerin olumlu karşılanmasındaki temel esas,
kazandıkları mevzileri sindirerek, sonraki hamlelere hazırlanmak istemeleridir.
Bölgesel, küresel ve mahalli
konjonktür el durum, “Terörsüz Türkiye projesini” bir fantezi olarak kabul
eder, iç siyasette desteğini kaybetmede, sürekli zemin kaybeden İktidar, son
bir hamle ile toparlanıp iktidarda kalmak ve iktidarını ölünceye kadar
sürdürmeye çalışan Cumhurbaşkanı, kamuoyunu etkileyen oportünist bir yaklaşım
olarak değerlendirmek doğru olur.
Suriye’de kaybettiğimiz zemin,
Irak’ın Kuzeyindeki Bölgesel Kürt yapılanmasının meşru karşılanması ve kabul
edilmesini örtbas etmek, ilgi çekici siyasi bir hamle ile kamuoyunun ilgisinden
uzak tutulmasını sağlamıştır.
İçeride, cumhuriyet tarihinin en
büyük ekonomik krizinin yaşandığı, fiyat anarşisinin, teröristlerin yarattığı
anarşiden daha etkili bir hal aldığı ülkemizde, iktidarın yirmi üç yıldır,
yapılmakta olan yolsuzlukların, hukuktan kaçırılması, olası bir iktidar
değişiminde, bu güne kadar uyguladıkları haksızlıkları kendi metoduyla müdahale
görmesi korkusu sarmıştır. Bundan dolayı kamuoyunun ilgisini, herkesi ve her
kesimi kapsayan bir meseleye teksif etmesi akıllıca bir yoldur.
Ancak, bilmemiz gerekiyor ki, bu
gün terör ve bölücülüğün geldiği nokta, Recep Tayyip Erdoğan’ın, PKK
ideologlarından ve AKP’li Mehmet Metiner’e hazırlattıkları Doğu ve güney doğu
bölgesi üzerine hazırlanan “Kürt raporu” nun sorgulanmasının, unutulması önemlidir.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR