1 Ekim 2024 tarihinde, meclisin yasama yılı açılışında, Devlet Bahçelinin DEM partililerin elini sıkması ile başlayan süreç, Bölücü başı...
1 Ekim 2024 tarihinde,
meclisin yasama yılı açılışında, Devlet Bahçelinin DEM partililerin elini
sıkması ile başlayan süreç, Bölücü başı -bebek katilinin mecliste konuşma yapması
davetinden sonra, Terör örgütünün silah bırakarak kendisini feshetmesi
noktasına gelindi. Gelinen süreç, birçok muamma noktasını da taşımaktadır.
Gelişmeler bir sır gibi her şeyin güllük gülistanlıkça yürüdüğünü-yürütüldüğünü
ifade eden medya, yetkililer ve taraflardan kamuoyuna bilgi verilmeyişi, hadisenin
bir oldu-bitti ile neticeleneceğini göstermektedir.
Milletin, sürecin nasıl
uygulanacağı ve uygulamalardan oluşan endişelerle ilgili düşüncelere
bakılmaksızın, PKK’lıların 5-7 Mayıs ta toplanan kongrede ele aldığı kararlar,
kimi tatmin edecektir? Bu bilinmiyor. Yoksa alınan kararlar hükümete ve “cumhur
ittifakına” dikte mi edilecektir? Bu da bilinmiyor.
Ülke ve millet meselesine
duyarlılıkla bakan herkes biliyor ki, pragmatik (Faydacı)siyaset takip eden AKP
ve cumhur ittifakı, gelişmeleri sağlıklı bir şekilde vatandaşlara iletmeyeceği
bir hakikattir. İç çekişmelerin, gündemi kapattığı, bu meyanda bu sürecin
nerede, nasıl ve kimlerin denetiminde yürütüldüğü muamma olarak gizli
tutulmaktadır. Bu durum, hükümetin devre dışı ve etkisi olmadığı bir
değerlendirme ile ele alındığı kanaati hâkimdir.
On binlerce ifade edilen
terör örgütü üyelerinin durumu nasıl değerlendirilmektedir. Zimmetlerine
verilmiş silah ve mühimmatın durumu nedir? Lider kadroları nasıl
değerlendiriliyor? Hâkimiyet kurdukları coğrafyadaki lokasyonun, aidiyetlerinin
durumu ne olacak? Kime tahsis edilecektir?
İşlevsiz hale gelmiş ve
ya görevi bitmiş terör örgütü, yeni aktive edilmiş; Pejak (İran), PYD-YPG
(Suriye)ve diğer bölücü Kürt örgütlerine mi ilhak edilecek? Bu durum, farklı
cephede PKK tarafından eğitilmiş ve diğer paralel örgütlere transferi sağlanmış
olacaktır.
Murat Karayılan; “barış
masasına oturmayı, mağlup taraf ister. Ben galip tarafım. O halde benim masaya
talip olmam söz konusu değildir.” Demektedir.
“Kürt federasyonu”
kurulması noktasında, PKK’nın kendisini feshetmesi, elli yıllık “terör yorgunu”
devletimizin rahatlayarak, federasyonun oluşumunu gözden kaçırmasını sağlamış
olacaktır.
PKK militanları, silah ve
mühimmat envanterini, Irak, İran ve Suriye’deki PKK türevi örgütlere aktaracağı
yönünde düşüncelerin kuvvet bulması endişe vericidir.
Düşünsenize, PYD ve YPG
Silahları ile birlikte, Suriye silahlı kuvvetleri bünyesine alınacakları
konusunda anlaşmalar var. Aynı terör örgütü, Suriye silahlı kuvvetler mensubu
asker olarak, Kuzey Suriye’de ve Halep hinterlandında, Türkmenlere neler
yapabileceği önemli bir endişedir.
1.Dünya harbi esnasında,
Fransız ordusuna paralı asker olarak askerlik görevi yapan, güney doğudan
devşirilen Ezidilerin, daha sonra ellerini kollarını sallayarak ülkemizde
vatandaş olmaları, bu günkü PKK ve türevi yapılanmalara temel teşkil etmiştir
olması, başlı başına endişelenmemiz gereken bir husustur.
“Ezidilerin eski
ihtişamlı günlerine dönmesi gerekir” diyen Neçirvan Barzani’nin varlığı ve
bölgesel Kürt devleti ne olacaktır.
En önemlisi, AKP’nin
“akıl danası” doğu raporunu hazırlayıp Tayyip Erdoğan’a sunan ve onunda
yürürlüğe soktuğu Mehmet Metiner gibi şahısların düşüncelerini ne yapacağız.
Bakın zatı şahane ne diyor: “Anadolu’nun teröre bulaşmış delikanlılarını
serbest bırakmalıyız, sahada gelip siyaset yapmalarını sağlamalıyız.”
Çocuklarını şehit ettikleri ailelerde, onlara çay-kahve servisi yapmalarını ima
etmektedir galiba…
Halepçe katliamında,
terör örgütü ile irtibata geçmeye direnen Kürt aileler, kimyasal bombalarla
imha edilirken, güya Saddam zulmünden kaçarken katledildiler. Oysa özel terör
eğitimi almış Ezidi, Keldani Pakraduni, Nesturi ve Asuri unsurlarını, Mehmet Metiner’in
dediği şekliyle doğu ve güneydoğuya kabul edenler, elli sene süren terör
batağını, elli bin şehidi ve onlarca milyar dolar mali kaybımızla, bozulan
milli birliğimizi göremediğimizi mi zannediyorlar? Esasen bu düşünce, AKP
tarafından da kabul görebilecek bir düşüncedir. Zira PKK’nın en büyük hamisi ne
yazık ki, AKP olarak gözükmektedir.
Son merhalede, CHP ve
MHP’nin de AKP ile paralel düşünmesi, düşündürücü ve endişeleri arttırmaktadır.
Cihan savaşlarını bir an
düşünelim; herkes stratejik hedefleri için savaş ekonomisi uygulayarak,
savaşabileceği gücünü tahkim etti ve savaş başladı, savaşın nihayetinde, her
kes payını aldı. 3. Cihan savaşının ertesinde bu gelişmelerde bölgemiz kime pay
olarak verilmeyi beklediğini herkes üç aşağı-beş yukarı görebiliyor. Bizim
endişe ettiklerimiz ise, pay edilecek coğrafyalarda, Kürt ve Türk’e kimliğine
bakılmaksızın hedefte olduğu bir görünüm söz konusudur.
Bu meyanda, halkı
Müslüman olan bütün devletlerin küresel emperyalistlerin hedefinde olduğu,
Pakistan-Hindistan da sürdürülen savaşın taraf ve karşı tarafından kolayca
anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak, “terörsüz
Türkiye” projesini millete sunanlar, birçok bilinmeyen endişe kaynaklarını
gizlediklerini görebiliyoruz. “zıpçıktı” önermeleri de demokrasi, insan
hakları, barış kavramlarının içinde, balla sırlanmış zehir gibi sunmaktadırlar.
Oysa devlet, terörü bütün unsurlarıyla yok etmekle yükümlüdür. Bu gün ihmal
edilen her husus, yarın milli bir mesele olarak karşımızda olacağını herkes
bilmelidir.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR