1.Ekim 2024 tarihinde, MHP lideri Devlet Bahçelinin; işaret fişeği ile verilen “terörsüz Türkiye” projesi, terör örgütünün kendisini fes...
1.Ekim 2024 tarihinde, MHP lideri
Devlet Bahçelinin; işaret fişeği ile verilen “terörsüz Türkiye” projesi, terör
örgütünün kendisini feshederek, silah bırakabileceği açıklamaları ile gelinen
nokta, kamuoyunda sevinç, umut ve birazda muamma yaratmıştır. Zira bu sürecin
geri kalanının nasıl bir uygulama beklemektedir bilinmemektedir.
Envanterlerindeki silahların tasfiyesi, lider kadroların durumu, militanların
geleceği konuşulmamaktadır.
Terör örgütü de, hükümette,
gelinen noktayı ve gelişmeyi, kendi açılarından kazanılmış bir zafer sonrası
yaşanan sevinç gösterisi gibi aktarmaktadırlar. Oysa henüz semeresini ne
piyasa, nede sahada etkilenen vatandaşlarımız yaşamadılar. Evlatlarını şehit
verenler, dağa kaçırılarak militanlaştırılmış çocukların ailelerin durumları,
sonsuza kadar bölücülere hedef haline gelen korucular ve aileleri, yerlerinden
yurtlarından göç ettirilmiş “Per perişan” yaşamakta olan vatandaşların
durumları konuşulmadı… İlgi duyanda yok…
“Terörsüz Türkiye” projesi, dünya
genel siyasetinden de bağımsız değerlendirilemez. Zira bölgede bağımsız
politika uygulayan güçlü Türkiye, Ortadoğu’da, ön Asya da ve Türkistan’da,
Akdeniz havzasında, Balkanlarda ve Kafkasya da güç odağı olmasının önünü açacağı
hepimizin tahmin ettiği ve istediği bir husus değil mi? Bu meselenin çözülmesi,
Türkiye’nin prangalarından kurtulacağı anlamına gelmektedir.
Avrupa birliği ülkelerinin sessiz
kalması, Rusya’nın ve Çin’in kontrollü bir takip içinde olması, ABD’nin ise destekler
açıklamaları, dünya siyasetinin merkezinde bir gelişme olduğunu göstermektedir.
Bu sebeple bu projenin hayat bulmasını sağlayan etkenler ve faktörler açısından
anlaşılması gerekmektedir.
İsrail-İran-Suriye gerginliği
arasında cereyan eden bu gelişmeler, Türkiye’nin yarım asırlık bir endişesinin
sonlanması, dünyanın genel siyaseti içindeki yerini iyi anlamamız bakımından,
meseleyi, GRAHAM FULLER ’in “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabının sonuç
bölümünde ifade ettiği hususun bilinmesinde fayda vardır.
FULLER;
“Türkiye’nin ABD’ye ve mevcut politikalarına karşı yaklaşımı ciddi biçimde
değiştirebilmek için, muhtemelen ABD politikalarının çoğunun değişmesi gerekir.
Özellikle de yüksek etki yaratacak üç politika değişikliği söz konusudur ki
derhal Ankara’nın dikkatini çekecektir.
1-
Kısa dönemde, Kuzey Iraktaki PKK varlığını ortadan kaldıracak ve oradaki küt
hükümetini bölgeyi PKK güçlerinden kalıcı olarak kapatmaya zorlayacak karalı
bir ABD hamlesi, Türk Amerikan sürtüşmesinin yakın ve duygusal kaynaklarından
biri üzerinde önemli bir etki yapacaktır. PKK varlığı Iraktan çıkarılsa bile, Kuzey
ıraktaki Kürtlerin de fakto özerkliğine veya yarı bağımsızlığına yönelik
herhangi bir uzun vadeli ABD vaadi veya desteği Amerikan niyetleri konusundaki
Türk güvensizliğine süreklilik kazandıracaktır.
2-ABD,
ilişkilerinin kötü olduğu ülkelerle irtibata geçmek suretiyle, başkalarına
gözdağı vermekten ve ters tepen kapışmalara girmekten vazgeçmek suretiyle, İran
ile biçimsel diyaloğa girmek ve Suriye ile ilişkileri iyileştirmek suretiyle,
bölgedeki tansiyonu azaltmaya yönelirse, Ankara bu tür bir ABD girişimlerine
olumlu tepki verecektir. Hâlihazırda, ne yazık ki Washington, İran ve Suriye
ile ilgilenme bağlantısında az sayıda havuç, çok sayıda sopa kullanmaktadır.
3-Ankara
Filistin sorununa bir çözüm bulunmasına yönelik çabalara olumlu tepki
verecektir, özellikle de haklı şikâyetleri olan Filistinlilerin ve
Müslümanların çoğunluğu tarafından adil olarak algılanacak bir çözüm arayışına
bu durum şu anda orta doğuya hâkim olan ve Türk kamuoyunun görüşlerini
etkileyen aşırı gergin atmosferi yumuşatacaktır.”
Graham
Fullerin, PKK’lılar için uygulanabilir veya da öngördüğü politik vaatleri ne
olmalıdır ki, PKK’lılar bu sürece balıklama atladılar? ABD’nin çift ağızlı
bıçak olduğunu, önü de arkası da keseceği gibi siyasetleri de ikiyüzlü ve
şahsiyetsizdir.
Elbette
BOP kapsamında uygulanmakta olan ve halen yürürlükteki esasları göz ardı
edemeyiz. Tükenmiş bir terör örgütünü yeniden hayata bağlayan ve her yerde
zafer teraneleri atan PKK ile BOP eş başkanlığı arasında, milletten saklanan neler
vardır?
Bu
arada, Devlet Bahçelinin duygusal yaklaşımları, bu gelişmelerdeki fonksiyonu,
Türklüğe karşı düşman olanlara pek sempatik gelmesi, oldukça manidardır. Ama
biz biliyoruz ki, küresel emperyalizm, iktidarları yapılandırma ile kalmaz,
muhalefeti de ihmal etmeyerek kendi başına bırakmaz. Devlet Bahçeli, muhalefete
muhalefet etmek görevi ile görevlendirildiğini görebiliyoruz.
Burada
anlaşılan husus, ABD yeni ihdas ettiği Ortadoğu politikalarını ülkemiz
üzerinden icra etmektedir. Dahası, havuç ile mi, sopa ile mi göreceğiz.
Terör örgütünün kongresinden sonra yayımladığı
sonuç bildirisinde, Örgütün ipinin kimin elinde olduğundan bahsetmemesi, Lozan
öncesi duruma atıfta bulunması, küstahlığa varan ifadelerle, boyundan büyük laf
etmesi, birinin kendisine güvence verdiğini göstermektedir. Özal’a güzellemeler
yapmaları ise, çok manidardır. Zira ihtilalin “sivil generali” bu günlerin
mimarı olduğunu herkes kabullenmektedir.
Halepçe katliamında masum çocuk kadın ve
yaşlıların öldürülmesi, nihayetinde ise eğitilmiş militan hainleri pervasızca ülkemize
kabul etmesi, elli altı bin insanımızın ve milyar dolarlarımıza mal oldu. Ermeni
-Azerbaycan savaşında, Azerbaycan’a sırt çevirmesi, onları, “şii” olarak
nitelemesi, faşist fars iktidarının himmetine yöneltilmesi, ABD’nin “bizim
çocuklar” dediği sivil General Özal’dan buyana süregelen ABD güvencesidir.
“Terörsüz
Türkiye” projesi kendi içinde birçok muammayı barındırmakla, hükümetin gizli
anlaşmaları kamuoyu ile paylaşmaması, “önkoşulsuz” bir silah bırakma ve fesih
işlemi oluşmuştur geçiştirmesi, kimseyi tatmin etmemektedir.
Barzani
ve avenesi, bu durumla yetinmemektedirler. PKK militanlarının, Türkmen
bölgesinde (Türkmen elinde) yerleştirilmeleri ve Kerkük, Musul, Telafer, Tel Beşir.
Tuz Hurmatı gibi yerleşim bölgelerinin tahsisi düşünülmektedir.
Ülkemizde,
Türk insanının hakkını savunmak “ırkçılık” olarak kabul görmekte, farklı
milletler ve oluşumların hakkını savunma ise “temel insan hakkı” bağlamında
düşünülmesi, işgal edilmiş bir devletin müstemleke valilerinin iradelerini
temsil etmektedir.
Sonuç
olarak, MHP, DEM Büyük Birlik Partisi ve AKP siyasi ikballerinin derdine
düşmüş, anayasa değişikliği ile ayakta kalan kalelerinde hedeflendiği
gözlenmektedir. CHP ve diğer küsurat partiler ise pragmatik siyaset takip
ederek gelinen noktadan nasıl fayda umacakları ile ilgili politik yaklaşım
içindedirler.
Ekonominin
her gün daha kötüye gitmesi, vatandaşın alım gücünün taban yapması, sermaye
paylaşımında aslan payının kapitali olanlara akması, sosyal adaletin kaybını
hızlandırmaktadır. Her gün daha da derinleşen sosyal, ekonomik ve siyasi
problemler, dışa bağımlılığı ve küresel emperyalistlerin manevra
kabiliyetlerini arttırmaktadır.
3.
dünya savaşı sinyallerinin hissedildiği dünyadaki siyasi, ekonomik ve askeri
gerilimlerden bağımsız olmadığımız bir realitedir. Ancak sahip olduğumuz
avantajlarımızı, ilkeli ve onurlu siyasetlerle korumak milli sorumluluğumuzdur.
Terörsüz Türkiye” projesi, artısı ve eksisi ile Türk milleti ve Türkiye
cumhuriyetinin bekasına halel getirmemelidir. Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR