“Sıfır terör” ile Türkiye’yi devralan AKP, terörle pazarlık senaryolarının ikincisini de, bu ülke insanına yaşattı. Garipsememek lazım...
“Sıfır terör” ile
Türkiye’yi devralan AKP, terörle pazarlık senaryolarının ikincisini de, bu ülke
insanına yaşattı.
Garipsememek lazım! Zira
Recep Tayyip Erdoğan belediye başkanı olduğu zamandan beri, küresel çetenin
talimatı ile yüklendiği misyonu sektirmeden yerine getirmekte ciddi gayret sarf
etti. AKP ve Recep Tayyip Erdoğan, PKK iltisaklı DEP kurucularından Mehmet Metiner’e
siyasi ikbali karşılığında,” Kürt sorunu veya doğu raporu” hazırlatıp, bir
bakıma PKK’nın talep ve beklentilerini dile getirerek, Recep Tayyip Erdoğan
için siyasi ikbaline de ışık tuttu.
“İsyan ahlakı” olmayan
Türk milleti, “kul olma” geleneğine uygun olarak, o gün hiçbir tepki vermedi.
Sustu. Bu günde, Türk devletinin bütün kaleleri işgal altında iken, bir şey
yapabileceği olduğunu sanmıyorum.
Seyyar mahkemeler
kurulduğunda, adaleti bütün olarak, teröristlerin ayağına götürüldü. Güvenlik
birimlerine silah kullanmama talimatı vererek, övündüğümüz ordunun izzetini
ayaklar altına aldı.
Devletin mahrem
bilgilerinin saklı olduğu “kozmik oda”, deşifre edilirken, devletin gizli görev
verdiği bütün istihbarat personeli yakalanıp derdest edildi ve bazıları
öldürüldükten sonra, yakıldı. Kim ne yapabildi?
Teröristlerle paralel
düşünen zevat, “devletin bağırsakları boşaltıldı” denmek suretiyle devlet
eliyle devletle alay edildi. Kimseden ses çıkmayınca, devletin bütün
kurumlarına ihanet şebekeleri olarak bilinen “feto” örgütü hâkim oldu. Daha
sonra, devleti “üleşemedikleri” için kapıştılar. Feto gidince “çetolar” boşalan
yerleri doldurdu. Hikâye devam etmektedir. Yeni sürümleri piyasada etkilerini
henüz göstermese de, önümüzdeki günler, terör ile yapılan pazarlığın
neticesinin “izole” edileceği organizasyonlarla görebileceğiz.
Muhalefet partileri,
“meleklerin cinsiyetleri ile uğraşan Bizans” durumundadır. Neyi nereden
başlayacağından çok uzaklarda konuyu, “cambaza baktırma” noktasında
sürdürmektedir. Vakti gelmeyen işlerle topu oyunda tutup, AKP’yi ayakta
tutmaktadırlar.
Muhalefete muhalefet eden
bir yaklaşımın siyasi mimarı olan Devlet Bahçeli, mensup olduğu ideolojik ve
siyasi kimliğini hiçe sayarak, AKP siyasetlerinin savunucusu olması, yeni bir
siyaset modelini vücuda getirdi. Kendi siyasi mensuplarını kendisinden ve
partisinden uzaklaştırarak, güya farklı siyasetle varlığını korumayı
düşünmektedir. Oysa Türk milletinin, bu gün, her günden daha fazla ihtiyaç
duyduğu “milli duygu” olgusunu doruğa
taşımalıydı. Yapmadı, yapmıyor, yapmayacak ta… Zira küresel emperyalistler
nasıl ki ülkemizde iktidarı oluşturmuş iseler, muhalefeti kendi başına
bırakmayacakları da tabiidir. Neticesi de Sayın Devlet Bahçelidir.
Devlet Bahçeli’nin
yaptığı; “terörist başı, İmralı canisinin “mecliste mesajının okunması” da bu
kabildendir. Terörle müzakereyi meşrulaştıran bu yaklaşım, netice vermeyeceği
de bilinen bir hakikattir.
Nitekim yansımalarına
baktığımızda, gerek Iraktaki teröristler, gerek Suriye’deki teröristler ve
İran’daki teröristler, bu mesajı siyasi fantezi olarak düşünmektedirler. Daha
öncede yazmıştım, “terörle müzakere edilmez, mücadele edilir”. Yani son
teröristin de yok edilmesi hedef alınmalıdır. Dünyada emsal uygulamaları hep
tarih kaydetmiştir.
Bu mümkün müdür? Evet,
mümkündür. Sadece devleti yönetenlerin ortaya irade koymaları yeterli
olacaktır. Ancak bu gün, devlet maalesef bu iradeye karşı bir irade
sergileyerek, devletin zinde kuvvetlerini ve milleti oyalamaktadır.
Kandil bu mesaja, “Karayılan”
vasıtası ile verdiği cevap dijital ortamda dolaşımdadır. Mümkün olmadığını, bir
ideolojiye iman edercesine bağlı on binlerce militana silah bıraktırılamaz.
Demektedir. Hatta kendisinin de o militanlardan biri olduğunu ve düşüncesinin
bu mertebede olduğundan bahsediyor. Aynı zamanda bu kararın verilebilmesi
yapılacak birkaç kongreden sonra belirlenebileceğinden bahsetmektedir.
Birde, “ateşkes”
ilanından bahsetmektedir ki, bu daha vahim bir hatadır. Silahları teslim edip
kendisini lağvetmeyen bir yapı, hangi hukuki yapı ile ateşkes ilan edebilecek
ve muhatap konumuna düşecektir. Bu durum merak konusudur.
Suriye ve Irak
teröristlerinden ise, PKK terör örgütünün kararı bizi bağlamaktadır. Gerisini
kaale almayız gibi karşı cevap gelmektedir.
DEM parti ise bezenti
(Garnitür) gibi ortalıkta olmasına rağmen bu gelişmelere taraftar değildir.
Neden mi? Çünkü ülkemize ve bölgemize verebileceği hiçbir hizmet ve önerisi
olmayan sadece, PKK’nın bölgede yarattığı “korku iklimi” ile oy almaktadır. PKK,
DEM partisinin varlık sebebidir.
Şöyle bir durum
muhasebesi yapalım; doğu ve güneydoğuda aşiretler arasında süren bir kavgada,
öldüren taraf, her zaman bir elemanını kaçak olarak(Firar)tutar. Çünkü
varlığını ancak tehditle koruyabilir. İşte DEM’in durumunu da böyle
anlamalıyız.
İhtiyaçlar üzerinden
yapabileceği siyasetlerde, vatandaşa verebileceği bir şeyin olmadığını kendisi
de vatandaşta pekâlâ bilmektedir.
Sonuç olarak gelişmeleri
takip etmekteyiz. Suriye’nin yeni başkanı, PYD/YPG’nin hâkim olduğu yerlerden
petrol alımı yaparak onların varlığına meşruiyet tanımaktadır. DEM, bu konuda
müzakeresini, daha önce karakol komutanlarımızdan izin almak üzere günlerce randevu
almak isteyen Barzani ile yapabiliyor. İran, doğu sınırımızı tamamen Pejak ve
türevi teröristlerin kontrolüne vermiş durumdadır. Bu ablukayı kırabilecek, romantik
hariciyemiz ve devletin karar mercii ne düşünmektedir? Bunu herkes merak
ediyor.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR