Servet paylaşımdaki adaletsizlik, dünya’yı cehenneme çevirmiştir. Bu cehennemden sadece insan değil,hayvan,tabiat,iklim ve bitkilerde et...
Servet
paylaşımdaki adaletsizlik, dünya’yı cehenneme çevirmiştir. Bu cehennemden
sadece insan değil,hayvan,tabiat,iklim ve bitkilerde etkilenmektedir, seküler hayat,
geliştirdiği materialist - capitalist anlayışla, dünya egemenliğinin
peşindedir. Parasal gücü ve iletişim dili olan ingiliz dili ile yer yüzünde egemenliğini
sağlayabilmek üzere, insan yaratılışı ve insani değerleri hiçe saymaktadır.
Alternatif
bir nizam ve sisteme, hayat hakkı tanımayarak, güç kullanımı kendisinde hak
olarak görmektedir. Dünya üzerindeki savaşların asıl sebebi de budur.
Alternatif
bir hayat için ne yapmamızı bilmemiz kadar, var olan sistemin temel
dinamiklerini bilmek gerekir.
Seküler
yapı, kamu yönetiminde, değerler sistemini var saymadan, hayatı nesnel olarak
görmektedir. Yani maneviyatı, metafiziği
insan hayatında kişisel tercih edebileceği bir olgu olarak görür ve onu kamu
yönetiminden ve yönetişimden ayrı tutar. Laiklik ile eş anlama geldiğini de
söylemek mümkündür. Türk dil kurumu, “dünyacılık veya dünyevilik” olarak
anlamlandırmaktadır.
Bu
kavramı anlamadan siyaseti irdelemek, eksik veya güdük kalabilir. Zira siyaset,
günümüzde seküler dünyanın belirlediği ölçü içinde işlemektedir.
Anlaşılması
için ülkemizdeki siyasi işleyişi analiz etmemizde, iddiamızın doğruluğuna
ulaşmamız mümkündür.
Şöyle
ki;
1950 yıllardan beri, siyasette maneviyat ve
din olgusu kullanılmasına rağmen, seküler yapılanmalar daha fazla güçlenmekte,
hayatın bütün umdelerine( esaslarına) hâkim olmaktadır. Şeriatın hayata
hükmetmesi üzerine vatandaşların hissiyatına hitap ederek iktidara gelinmekte,
lakin seküler yapının gereğine göre bir düzen inşa edilmektedir.
Ezan
ile Demokrat parti ve Menderes, Adalet partisi, Anavatan partisi, Erbakan ve türevleri partiler… En son AKP ve
Tayyip Erdoğan…
Seküler
siyasetin yaşamasını sağlayan en önemli argüman şüphesiz kapitalizmin kalbi
hükmündeki Faiz sistemidir. Bu meyanda kurumsal yapı olarak ta, bankacılık
sistemidir. Dikkat ederseniz, İslam’ın faziletlerinden ve dini hayatın
egemenliğini temel alan siyasi propagandaları ile iktidara gelmelerine rağmen, faiz
sistemi ve bankacılık sisteminin en fazla güçlendiği dönemler, ifade ettiğimiz
siyasi partilerin iktidarıdır…
Seküler
anlayış, materyalizmden mülhem bir felsefesinin, düşünce sistemi midir, yoksa
materyalizm mi sekülerizmden ilham alınan bir felsefi düşüncedir sorusunu,
felsefe tarihçilerine bırakarak, iki felsefi düşüncenin birbirinin mütemmimi
(tamamlayıcısı)olduğunu görebilmekteyiz.
Faiz,
Kuranı kerimde ve efendimizin (S.A.S) veda hutbesinde kesinlikle haram kılınmış
ve yasaklanmıştır. Buna rağmen Müslümanların devlet eliyle bu haramı ve yasağı
işlemeleri, çok anlamlı değil midir?
Faizin
haram olduğu ayetler; bakara / 188,275, 276, 278, 279, ali imran/130,Nisa/29,
31,160,Rum /39. Ayetlerle sabittir. Bu ayetler muhkem ayetlerdir. Yani hüküm
ifade eden ayetlerdir. Kesinlik ifade eder. Yoruma açık değillerdir.
Seküler
sistem, faiz nazariyesi ile işlediği için devlet yönetiminde bütün kurum ve
kuruluşlar, bu sistemin işleyişini temel almaktadır. Dolayısıyla sosyal
yaşantımızın bütün unsurları da buna göre yapılanmıştır.
Eğer
İslam inanç ve itikadına göre bir hayatı tanzim edecek isek, tercihlerimizi
doğru yapmalıyız. Seküler sistemi bize dayatanların “alternatifini”
geliştirmeliyiz. Ülkemizde, iki yüz küsur üniversite mevcuttur. Hangi
üniversitenin iktisat fakültesinde, faize alternatif bir sistem üzerinde
çalışma yapılabilmektedir? Bilemiyorum, çünkü böyle bir çalışma veya bu hususu
ele alacak cesarette bir akademisyen ve akademik ortam yoktur. Ayrıca, akademik
yönden yükselebilmek için akademisyenlerin çalışmalarının batı dünyasının yani
seküler dünyanın kabulünü aşabilmeleri de mümkün değildir. Zira bir akademisyenin
profesörlük unvanına ulaşabilmesi, ya Birleşik krallık yani İngiltere’den veya
Amerikan üniversitelerinde kabul görmeleri gerekmektedir. İsteyen 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununda akademik olarak görevde yükselme ile ilgili yönetmeliği
inceleyebilirler.
Dini
otorite merkezi sayılan diyanet teşkilatı, turizm seyahat acentesi hükmünde ve
siyasi iktidarın kararlarını meşrulaştırmaya dönük paralel çalışmalar
içindedir. Hac ibadeti “Müslümanların yıllık kongresi” olması gerekirken,
ibadet ve ritüel boyutunda bırakılması bir vakıadır. Veda hutbesinin okunduğu
hac örnek alınmamaktadır. Oysa hac ibadeti, Müslümanların hayatlarında var olan
bütün meselelerin konuşulup irad edildiği bir özellikte olması gib… veda
haccında olduğu gibi.
Cemaatler
ise ticarethaneler gibi akçe ve güç devşirme peşindedirler. Böylece, sistem
üretebilmek yerine sisteme uyum tercih edilmiş bir görüntü sergilemektedirler.
Yani
sistemi kurgulayanlar, işi ihtimale dahi bırakmamaktadırlar. Seküler sistemin
yaşaması için “zehri bal ile sırlayıp” bize sunuyorlar. Bizlerde bal gibi
yutuyoruz.
Yaşadığımız
bütün problemlerin kaynağı bu durumun anlaşılmamasıdır. Seküler olduklarını
ifade edebilenlerin varlığını –hazmetmemekle- beraber, samimiyetlerine saygı
duyarım. Hiç olmazsa, sistemi, kendi inancı içinde ve tutku ile gereğini
yapmaktadır. Ya kendisini ,”dinin sahibi” gibi gösterip, sekülerizme tapanlara,
onu yaşatanlara ne demeli?
“Hiç
ölmeyecek gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete” hazırlanma gibi bir “denge sistemini” ancak
ihlaslı ve serden geçti “Yesevi anlayışını” benimseyen Türk milliyetçilerinin
hayata geçirebileceğine inanıyorum.
Umut
varım, bu çizgide düşünenler umut var olun, kış ne kadar çetin olursa olsun,
kar ne kadar fazla olursa olsun, baharın gelmesi önlenemez. Biz, sadece
“kardelen” iradesine sahip olalım. Çünkü
“Allah nurunu tamamlayacak” vaadi vardır. “O, sadikul va’dul emindir.”
Nesim
Yalvarıcı
YORUMLAR