Egemenlik; sosyal, ekonomi, kültürel, coğrafi, askeri, demografik ve siyasi yönden belirleyici olmak üzere sınırları belirlenmiş bir coğ...
Egemenlik; sosyal, ekonomi,
kültürel, coğrafi, askeri, demografik ve siyasi yönden belirleyici olmak üzere
sınırları belirlenmiş bir coğrafyadaki, bağımsız karar ve yönetim - yönetişim
deki mutlak üstünlük olarak algılanmaktadır.
İki kutuplu bir dünyadan tek
kutuplu bir dünyaya geçilmesinde, Siyonistlerin belirlediği; “dünya hükümeti
yolu ile dünya hâkimiyeti” politikaların hayata geçirilmesi ile ilgili
uygulamalarda, egemen olmak istediği bölgelerde, uygulamaya çalıştıkları
politikalarında bir türlü başarılı olamamaktadırlar.
Dünyada yaşanmakta olan siyasi
krizler, çok karmaşık olmasına rağmen, nihai hedef, dünyada mutlak egemenlik
sağlamaktır. Edilgen durumda olanlarla, baskın olanlar arasında, asimetrik bir
güç olmasına rağmen, yaşanmakta olan krizlerin daha uzun zaman alabileceği
görülmektedir.
Enerji kaynaklarında dengeler,
coğrafi olarak saldırganların hedefinde bulunan ülkelerde, egemenlik için
mücadele eden aynı zamanda kendilerini “süper güç” olarak lanse edilen
ülkelerin aleyhinde olması, diplomasi ile paralel bir politikanın tercih
edilmesini sağlamaktadır. Bu meyanda, silah ve teknoloji üstünlüğü “süper
güçlerin” elinde bulunmaktadır.
Doğrudan müdahale edebilmek,
karşı müdahaleyi ve üçüncü güçlerin devreye girmesini sağladığı gibi, maliyet
olarak ta ağır bir bütçeyi gerektirir. Küresel güçler bunu göze alabilirler mi?
Stratejilerindeki taktiklere bakıldığında, “vesayet savaşı” şeklinde seyreden
kısmi savaşlarda, artık tarafların belli olmaya başladığı bir döneme
gelindiğini görebiliyoruz.
Diplomatik üslup kullanmaktan
Ziyade, her seviyede insanın anlayabileceği anlaşılır kesin uyarı (direktif)
şeklinde, tehditkâr ve fütursuzlukla beyanda bulunulmaktadırlar.
ABD, hemen her terör
uygulamalarının ve savaşın arkasında gizli-açık olduğu görülmektedir. Bu durum
şu şekilde anlaşılmaktadır; ABD, 3. dünya savaşını mı başlatmak istiyor, ya da,
ABD dünya ile savaşmak istiyor? Konu egemenlik olunca, kademeli olarak dünya
egemenliğini düşünmektedir. Önünde iki engel var. Birincisi, dünya egemenliği,
jeopolitik stratejide,” kara hâkimiyet teorisi” kapsamında düşünüldüğünde,
Ukrayna’da Rusları etkisiz hale getirmek zorunda, zira kara hâkimiyet
teorisinde bu bölgeye hâkim olunmadan dünyaya hâkim olunamamaktadır. “Hartland”
(dünyanın kalpgahı) denilen bölge, Ukrayna’dan Afganistan’ı kapsamaktadır.
Afganistan’dan başlayan ABD, batıya doğru hareket etmek isteyip, başaramayınca,
arkasını toplayamadan kaçtı. Bütün güç unsurlarını Rusya’nın hinterlandına
yığdı.
İkincisi, Rusları güneyden
kuşatabilmesi gerekmektedir. Yani Karadeniz’e girmesi gerekmektedir. Zira nihai
hedef, kara hâkimiyetini gerektirmektedir. Karşısında Lozan antlaşması ile
boğazlardan geçebilecek gemilerin donanımı ve süresi çıkmaktadır. Yani Türkiye
Cumhuriyeti devleti buna izin vermeyeceği kanaati hâkim olduğundan, Bunu
aşamadığını görebiliyoruz. Akıllara şu soru gelmektedir: Karadeniz ile
Marmara’yı birbirine bağlayan “kanal İstanbul” ile “hülle” uygulamak istediği
için Türk hükümeti tartışmalı “kanal İstanbul’u” devreye sokmak istedi? Bu bir
muamma!
Merakla gelişmeleri
beklemekteyiz. Filistin işgal ve ilhak harekâtının bu kadar sert ve şiddetli
desteğe rağmen başarılmaz ise, bölgesel güçlerle süper güçlerin sonsuza kadar
sürecek yeni savaşları mı olacaktır, yoksa çinin devreye girerek dünyanın diğer
milletlerini yanına alıp, fitili yakılmış 3. Dünya savaşının ateşini harlatacak
mı? Merak ve endişe ile bekliyoruz. Zira Dünya eski dünya olmayacağını
kesinlikle anlamaktayız. NESİM YALVARICI
YORUMLAR