DUYGUDAN GERÇEKLİĞE TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN MİSYONU

  Milliyet duygusu,   yaşantı yoluyla, ortak değerler oluşturup, birlikte yaşama kararı veren ve bu durumu sürdürme iradesi gösteren arala...

 


Milliyet duygusu,  yaşantı yoluyla, ortak değerler oluşturup, birlikte yaşama kararı veren ve bu durumu sürdürme iradesi gösteren aralarında kan bağı olan toplulukların ortaya koyduğu duygudur.

Bu duyguyu sistem olarak, yönetimin temel felsefesi haline getirenler ve milliyet meselesini benimseyen kişilere “milliyetçi” denmektir.

Dünya, yepyeni bir şafağın doğmasını beklerken, insanın ve insani değerlerin merkezde olduğu bir anlayışın muştusu beklenmektedir.

Küresel emperyalizmin “ulus devletleri” ortadan kaldırmak ve dünyayı, şirketlerin yönetileceği, bir anlayışı ikame etmekte olduğunu görmekteyiz.

İnsan, yaratılışındaki gelişim ve değişim psikolojisinin gereği, içinde yaşadığı coğrafyaya, sahip olduğu değer ve imkânlar üzerinden insan olma onuruna uygun düşünen bir yapının istemesi, yeni düşünce alanlarının ve imkânların oluşmasını sağlayacağı muhakkaktır. Bu yaratılışı ile ilgili bir durumdur.

19. Asırda, milliyetçi siyasetlerin, özgün değerler yerine, kapitalizme ait ortaya konmuş değerleri, milliyetçilikle bütünleştirerek ileri sürmesi, nasyonal sosyalizmi, nazizmi, yani materyalist felsefenin milletlerin değerleri üzerinden hedeflerine ulaşmaya çalışması, milliyet duygusunun baskılanması ve saldırgan siyasetler gütmesi neticesinde, uğradıkları mağlubiyetler sebebi ile tehdit unsuru sayılarak, büyük bir siyasi hezimetle sonlandı. Bu durumu, Almanya’da, İtalya’da, İspanya da 2. Dünya savaşlarının siyasi neticesi olarak ifade edilebilir.

İki kutuplu dünyada, materyalist anlayışın iki koldan insanlığı “karabasan” gibi etki alanına aldılar. Yani sosyalist- komünist ve kapitalist siyasi anlayış ile dünyayı paylaşarak, etki alanlarındaki milletleri, ideolojik yapılarının merkezlerini güçlendirmek üzere kullanmaya başladılar. Acımasızlık ve zulüm çağı sayılabilecek bu dönem, Sovyetlerin dağılmasından sonra, güç dengesi ve etkisi tek kutuplu bir yapının oluşması ile sonlandı. Dünya, bu duruma da isyan etti. Hızlı bir silahlanma, beraberinde, savaşları ve terörizm belasını getirdi.

Doğrudan savaşmaktan kaçınan küresel ve bölgesel güçler, ulus devletleri savaştırarak zayıflattılar, hem ürettikleri silahları satmaya yöneldiler, hem de, ülkelerin ekonomik kaynaklarını istedikleri gibi tasarruf etmek üzere, müdahale için meşruiyet kazanmak, sözde barış ve güvenliği getirmek üzere, işgal etmeye başladılar. Son elli senedir bu durumu sergileyen emperyalistlerin bu yolla birçok milletin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü etkileyen operasyonlar yaptılar.

Uygulanan oyunların ve siyasetlerin, hedef ve amaçları herkes tarafından anlaşılması, yeni bir stratejiyi yürürlüğe sokmuştur. Terör üretmek, üretilen teröre müdahale etmek, güvenlik sağlamak üzere, sınırları ihlal edebilecek meşru zemini elde etmek, istenilen ülkeyi ve bölgeyi emperyalist emeller doğrultusunda yeraltı ve yer üstü kaynaklarına el konulması ile sonuçlanmaktadır. Afganistan, ırak ve sıradakiler gibi…

Bütün bu gelişmelere paralel, milletimiz ve ülkemiz bu politikalara direnç göstermektedir. Gösterilen direnç, terör odaklı tehditler ve sınırlarımızın hem içinde, hem de dışında cereyan etmesi, bizim zinde bir ordunun muharebe kabiliyetini arttırırken, ihtiyaç duyulan silah ve teçhizatında öz kaynaklarımızla sahip olma imkânına ulaşmış bulunmaktayız.

Dünya hâkimiyetini esas alan jeopolitik stratejilerin yürürlüğe girmesine karşı, hâkimiyet alanları içindeki coğrafyalarda bulunan Türk yurtları ve kenar kuşak teorisi içindeki ülkemizin ağır aksak ta olsa, bağımsızlık farkındalığını (şuurunu) yaşıyor olması, geleceğimiz için, tünelin ucunda beliren ışık hükmündedir.

Bu husus, ekonomik, sosyal, askeri, hukuki, psikolojik ve siyasi oluşumlarla takviye edilmek zorunluluğu vardır.

Bu zorunluluğu kim yerine getirecek veya getirmeli?

Türk milliyetçilerinin meselesi burada başlamaktadır. Zira bunca meselenin çözümü, devlete memurluk yapan insanlarla mı olacak, yoksa gönüllü olarak devleti için varlık mücadelesi veren insanlarla mı? İdeolojik ve siyasi yönden devletin geleceğine, varlıklarını adamış olan, milletin varlığını, iman meselesi sayan milliyetçi- ülkücü insanların sürdüreceği bir meseledir.

Bu gün böyle bir zemin ve böyle bir atmosferin varlığını irdelemek gerekir. Çünkü milli duygu, duygu boyutundan gerçeklik boyutuna geçmesi için en mümbit zemin ve en uygun zamandadır. Peki, milli duygu ile hayatını ülkesine ve milletine hesapsızca adamış insanlar buna hazır mı?

Elbette hayır.

Düşünün; milliyetçiler, devletin yönetim ve iradesinden uzaklaştırılmış, siyasi yönden savruk ve o kadarda dağınık hale gelmiş bir manzara içinde, otorite merkezinden bihaber, karargâhlarda neyin kararları alındığı belli olmayan, herkesin eli, birbirinin boğazını sıkar vaziyette, bir görüntü sergileniyor.

Birbirlerini, “tekfir eden” cemaatlerin sergiledikleri durum gibi onlarda birbirlerini satılmışlıkla, sığınmacılıkla, hatta birilerine “koruyuculuk” yapmak iddiası ile oluşan bir görüntü içindedirler. Günümüzde, devletin ve milletin ihtiyaçlarının karşılanmasında, alternatif önermeler ve rasyonel çözümlerin yapılacağı çalışmalar ile ilgili milliyetçi bakış açısı doğrultusunda, özgün çalışmalarından bahsedemiyoruz. Savunma, eğitim, hukuk, sanayi, tarım gibi hayati konularda, küresel emperyalizme dur diyebilecek siyasetlerden bahsetmek mümkün değildir. Milliyetçi kurum ve kuruluşlar, devlette kadro ve iş bulma merkezleri gibi tüzel kişiliklerinde olmayan, hatta ideolojik terbiylerinin müsaade etmediği işlerle meşgul olmaktadırlar.

O halde, tarihin Türk milliyetçilerine sunduğu bu fırsatın değerlendirilmesinde, Türk milliyetçiliği fikri egemen olacak mı? Yoksa “Osmanlıcılık” gibi temeli olmayan bir anlayışı mı ikame edeceklerdir? Ya da, batı dünyası ve küresel emperyalistlerin varlığına cevaz veren milliyet fikrini dolaylı yollarla ortadan kaldıran seküler anlayışların belirlediği hukuki düzenlemelerle, egemen sınıfların, milleti yığın haline getirerek, köle-efendi mantığı ile bir devlet düzenine rıza mı göstereceğiz?

Milliyetçi-ülkücü terbiye ile yetişmiş hiçbir insan, bu duruma rıza göstermez elbette…

Ne var ki, örgün devlet yapısı içinde, herkesin kabiliyet ve istidadına göre bir mevzide pozisyon alması, istişare ve akıl yürütmek sureti ile meselelerini aklıselim ile hissiyattan uzak bir anlayışı ikame etmek esasına ihtiyaç vardır. İhtilafların ve farklı düşünmenin insan olmanın gereği olduğu bilinci ile istişare ve iletişim yolunun açık hale gelmesi, fikir dünyamıza ışık tutabilecek bilim adamlarının ortaya koyduğu esasları devlet için hayati bir önem içinde tasavvur etmek gereği vardır.

Her türkün, kadın-erkek; bir asker gibi devletinin güçlenmesine, geleceği inşa edeceğimiz medeniyet tasavvuru ile ilgili kendini yaptığı işe adayarak yaşamını devam ettirmesi, bu günü yarına devrederken, her gün bir adım ileriye gidebileceği bir sorumluluk içinde olması gerekmektedir.

Üretimden tüketime, bize sunulan değil, bizim ihtiyacımıza uygun olanı tercih edecek bir seçici kültürel ve sosyal yaşantının olmasını hedeflemeliyiz.

Şehirlerimizde, işyerlerimize ad ve unvan olarak belirlediğimiz kelimeler, dilimizin yasaklandığı “sömürge ülkesi” görünümde olması eminim hepimizin vicdanını sızlatmaktadır. Dilimiz bizim geleceğe giden yolda ışığımız ve teminatımız olduğu gerçeği ile yüzyüze olduğumuzu ne zaman anlayabileceğiz. Arapça, Farsça, Fransızcadan sonra şimdi İngilizcenin cümle yapımızda günlük konuşmalarımız haline gelmesi, yüreğimizi kanatan bir yaradır. Karadeniz’de üretilen fındığın borsasının batı emperyalistlerinin elinde olması ne kadar hazindir.

“kendimiz-özümüz” olarak yaşantımızdaki bütün unsurların özgün hale gelmesi zorunluluktur. Kat edeceğimiz yol çok meşakkatli ve uzun olmasına rağmen, birbirilerimizi boğazlamamıza hakkımız yoktur.

Herkes kendi miktarınca fedakârlık yapmak zorundadır. Bulunduğu mevki ve sahip olduğu makam ne olursa olsun, birlik ve beraberliğe giden yollarda, birer tuğla döşeyecek iradeye sahip olmamız gerekmektedir.

Tevfik Fikret; “vatan gayur (Gayretli) insanların omuzlarında yükselir.” Demiştir. Ne kadar da doğrudur. Ne kadarda gereklidir gayretli olmak…

Türk milliyetçilerinin tarihi sorumluluğu, önce kendisi ile barışıp, herkesi bağışlayıp, farkındalık içinde milli bütünlüğün teminatı olmaktır. Rahmetli Başbuğun başlattığı; ”gönül seferberliği” ne kendi payımıza katkı sağlamak üzere, sabaha uyandığımızda ihmal ettiğimiz, görmezden geldiğimiz, hatta küs ve kırgın olduklarımıza yüreğimizi açtığımız bir muhabbet kelamı, bir Allah selamı ile başlamanın ne kadar gerekli olduğunu biliyor muyuz?

Sonuç olarak, taşıdığımız milli duygu ve milliyetçilik ülküsü, “duygudan gerçekliğe” geçmesinde yol arkadaşlığı yapabileceğimiz kardeşlerimiz ile iletişimden başlamalıyız. Gerisi “çorap söküğü” gibi gelecektir. Çünkü Türk-İslam medeniyetini tasavvur edecek yüreklerde, endişe ve korkuya, ye’se ve güvensizliğe mahal bırakmamalıyız.

Medeniyet ufuklarımızda, ışık olmuş bilim insanlarımızı, iddia ettikleri düşüncelerini dava haline getirmeliyiz. “Adanmış ruhlar” gibi yeniden milli şuur hamlesi ile önce ailemize, şehrimize, devletimize sonra da, bütün Türk milletine karşı sorumluluk içinde hareket etmeliyiz. Çünkü bu milletin bu günkü hazin durumunu ancak fedakarlıkla aşabileceğimizi hepimiz biliyoruz.

Bu gün Türk milletinin içinde bulunduğu keşmekeşliği, dağınık ve savurul muşluğu hak etmeyen bir nesiliz. Bu millete sunacak çok önemli değerlerimiz var.

Bunu ancak şuurlu Türk milliyetçileri yapabilir. O sebeple hepiniz çok değerlisiniz…

Nesim Yalvarıcı

 

 

 

YORUMLAR

Ad

Makale,131,Şiir,12,
ltr
item
Nesim Yalvarıcı Blog: DUYGUDAN GERÇEKLİĞE TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN MİSYONU
DUYGUDAN GERÇEKLİĞE TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN MİSYONU
Nesim Yalvarıcı Blog
https://www.nesimyalvarici.com/2025/08/duygudan-gerceklige-turk_17.html
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/2025/08/duygudan-gerceklige-turk_17.html
true
4680738629484459283
UTF-8
Tüm Yazılar Görüntülendi Hiç yazı bulunamadı TÜMÜNÜ GÖSTER Devamını oku Cevapla Cevabı iptal et Sil Yazar: Anasayfa SAYFALAR GÖNDERİLER Hepsini gör SİZİN İÇİN TAVSİYE EDİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH TÜM GÖNDERİLER İsteğinizle eşleşen bir yayın bulunamadı Anasayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Paz Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Oca Şub Mar Nis Mayıs Haz Tem Ağu Eyl Eki Kas Ara şimdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago 5 haftadan daha önce Takipçiler Takip et BU PREMIUM İÇERİK KİLİTLENDİ ADIM 1: Bir sosyal ağda paylaşın 2. ADIM: Sosyal ağınızdaki bağlantıyı tıklayın Tüm Kodu Kopyala Tüm Kodu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalandı Kodlar / metinler kopyalanamıyor, lütfen kopyalamak için [CTRL] + [C] (veya Mac ile CMD + C) tuşlarına basın İçerik Tablosu