Üzerinde yaşadığımız coğrafya, kaderimizdir. Geleceğimizi ve kaderimizi etkileyecek bütün gelişmeler, hassasiyet, duyarlılık, sabır, i...
Üzerinde yaşadığımız coğrafya, kaderimizdir.
Geleceğimizi ve kaderimizi etkileyecek bütün gelişmeler, hassasiyet,
duyarlılık, sabır, irade ve akıllıca takibi gerektirmektedir.
Sahip
olduğumuz jeopolitik bölge, sadece bizi değil, aynı zamanda, bütün dünyayı
ilgilendiren bir potansiyeli barındırmaktadır. Bu jeopolitik durum; bize büyük
avantajlar sağlayacağı gibi büyük riskleri de barındırmaktadır. Ondan ötürü siyasi
bir karar verirken, çok yönlü değerlendirmeler yapılarak, farklı düşüncelere de
imkân tanımalıyız. Alternatif düşüncelerin değerlendirilmesini yaparken
sağlayabileceği katkıyı da düşünerek, planlamalarımızı ona göre hayata
geçirmeliyiz.
Milli muhtevayı gerektiren meseleler, günü
birlik politikaların malzemesi yapılmamalıdır.
Çevremizde ve bağlantılı olduğumuz ülkelerdeki gelişmelerin takip
edilmesi, gelişmelere karşı gerekli tedbirlerin alınabilmesi, dış siyasetimizin
sorumlularının meseleyi bizzat gelişmelerin merkezinde olarak müdahil
olabilecekleri bir zemini oluşturmaları zorunludur. Herhangi birinin meseleleri
seyrettiği gibi meselelere bakamazlar. Yoksa “atı alan Üsküdar’ı geçer” biz
geri kalırız.
Suriye
ile bağlantılı gelişmelerde, dış siyasetimiz sınıfta kaldı. Bölgenin bütün
siyasi ve ekonomik sorumluluklarını almamıza rağmen, sığınmacı sorununda olduğu gibi son
merhalede, gelişmelerin dışında bırakılmamız kaygı düzeyindedir.
Irakta
uğradığımız başarısız dış siyaset, Musul-Kerkük ve Türkmenler meselesinde
etkili olamadığımız için, soydaşlarımızı kaderlerine terk ettik. Bu meyanda,
hem bölgesel Kürt Devleti, hem Irak devleti onları yok sayabilecek bir tavır
içine girdi. Bizim ise etkili bir müdahalemiz orta yerde mevcut değil maalesef…
Suriye,
yeni devlet yapılanması içinde Türkmenlerin varlıklarının tanınmaması, herhangi
bir yerde temsil edilmeyişi, üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur.
Kamuoyunun da gözlemlediği gibi, Suriye yeni oluşumunda, Türkmenlerin öncü
birlikler gibi hareket edip, esat rejimini bitirmesinde, sarf ettiği gayretler,
asla yadsınamaz bir durumdur.
Dışişlerimiz
ve istihbarat yetkililerinin; Suriye de “romantik pozlar” vermeleri bize bir
şey kazandırmadı. İç politikada algı operasyonundan öteye bir anlam taşımadı.
Doğu
sınırımızda, Güney Azerbaycan şehirlerinden Urmiye, Hoy, Selmast gibi sınır
bölgelerinde gövde gösterisi yaparak “tehditkâr” tutum içine girmeleri karşısında, hariciyemiz,
İran dışişlerine bu konuda herhangi bir mesaj verilmeyişi, duyarlılıktan uzak
bir tutum olarak algılanmaktadır. Çünkü hedeflenen strateji, siyasal Kürt
hareketinin doğu sınırlarımızı kuşatmak olduğu aşikardır.
Son
olarak, Avrupa birliğinin Türk dünyasına müdahale ederek, onları uluslararası
anlaşmalara ikna etmesi, ekonomik ve stratejik kaynaklarını kullanmak istemesi,
doğrusu dikkat edilmesi gereken bir husustur. Burada alınan kararlardan birisi,
Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın varlığını güvenceye alınırken, Kuzey Kıbrıs’ın tanınması noktasında herhangi bir gelişmeye
işaret edilmemesi, çok manidardır.
En
önemli husus, bu toplantılarda Türkiye hariciyesinin etkisizliğinin ortaya
çıkmasıdır. Mevcut hükümetin yirmi üç senelik devri iktidarları, bütün
başarısızlıklarını kapatabilecek, ufuktaki “Türk birliği” bakımından umut
kırıcı bir durumun oluşmasını gösterdi.
“asrın
lideri” Afrika’ya gösterdiği ilgiyi “Türk birliği” için sarf etmemesi,
düşündürücüdür. Üstelik Afrika’ya yapılan bunca yatırım karşısında, Kuzey
Kıbrıs’ı tanıma noktasında herhangi bir emarenin olmayışı da düşündürücüdür.
Esas
enerjisini BOP ’un hayata geçirilmesine sarf eden AKP hükümeti, bu ülkeye
verebileceği bir fayda görülmemektedir. Ancak BOP gibi küresel terör
baronlarının bölgede yarattığı kaos ve yıkımdan etkilenen milli ekonomimiz, ne
yazık ki, iç siyasette de milli bütünlüğün olumsuz etkileneceği bir gelişmeye
gebedir.
Kontrolsüz
bir şekilde, sanal ortamda “bölücü – kürt’çü ” propagandalara müsamaha
edilmesi, ülke bütünlüğü açısından kaygı verici bir seyir içindedir.
Hâsılı,
dış siyasette hemen her platformda dışlanan hariciyemizin, ülkemizin hak ve
menfaatlerini savunamayan, milletimizi temsil edemeyen bir kadrodan
kaynaklandığını görebiliyoruz. Tıpkı 2. Abdülhamit dönemi hariciyemizin
başındaki Nubar Pogosyan’ın ekibi gibi etkisiz ve verimsiz politik manevralarla
ülkemizi oyalamaktadırlar.
Nesim
Yalvarıcı
YORUMLAR