Demokrasilerde, seçim vaz geçilmez bir unsurdur. Devletin bekası, milletin refahı, emniyeti, huzuru, ekonomisi, eğitimi, kültürü ve bilu...
Demokrasilerde, seçim vaz
geçilmez bir unsurdur. Devletin bekası, milletin refahı, emniyeti, huzuru,
ekonomisi, eğitimi, kültürü ve bilumum gelişme unsurları ile ilgili milletin
düşünceleri doğrultusunda, milletin kendi kendisini yönetebilmesine imkân
vermektedir.
Demokrasiyi tercih eden
ülkelerde, siyasal partiler, tüzel kişilikleri ile neler yapmak istediklerini
bir program çerçevesinde, milletle paylaşmaktadırlar. Tercihe mahal çoğunluğu alan
siyasi partiler, devleti veya mahalli idarelerin yönetiminde söz sahibi
olurlar.
Bu organizasyon devletin adalet
teşkilatı marifeti ile yapmaktadır. Bu noktadan hareketle, devlet siyasi
partiler arasında eşit mesafede ve bir ölçü içinde duruşu olmalıdır.
Cumhurbaşkanlığı devlet
sisteminden önce, adalet bakanlığı, içişleri bakanlığı, ulaştırma bakanlığı,
siyasi kişiliği veya tercihi yasal olarak belli olmayan kişilere bırakılarak
her partiye ve her adaya devletin eşit davrandığını ifade etmesi sağlanarak,
devletin seçimlerde taraf olmadığını görebiliyor idik… Şimdi ise devlet, taraf
olarak seçimleri iktidar partisinin yanında ve devleti baskı unsuru olarak
milletin önüne koymuşlardır.
Bu durum, ülkemiz geleceği
bakımından bazı tehlikeler arz etmektedir. İktidar partisinin adaylarının
seçilmediği durumda, devletin mağlubiyeti gibi bir netice ile birçok probleme
gebe olur. Yaklaşık çeyrek asırdır uygulanan politikaların doğal neticesi
olarak, yıpranmışlık, uygulanan siyasetlerin karşı alternatiflerinin daha iyi
olması, yeterlilik ve yetkinlik bakımından daha iyi aday çıkaran muhalefet,
devlete rağmen kazanmaktadır. Nitekim geçtiğimiz İstanbul seçimleri devlet iki
defa yenildi.
Sonuçta, seçimlerde kim fazla oy
alırsa yetkiyi de almaktadır. O halde kazanabilmek için devlet karşısında her
yolun meşru olabileceğine kendisini inandıran parti veya partiler, kazanma
temelinde anlaşmaya gider ve karşılıklı tavizlerle seçimleri etkileyecek
neticeleri alabilirler. Devlet nasıl ki bir siyasi partinin yanında durması hem
ahlaki hem de hukuki değilse, devlet aleyhine oluşabilecek güç ve ittifak
olguları da zarar verebilmektedir.
Biz millet olarak, devleti;
”devlet baba” olarak biliriz. Baba, çocukları arasında tercih durumunda
kaldığında oluşan ruh yapısını bir an düşünün, küskünlük ve kırgınlık en hafif
tepki olabilmektedir. Olumsuzluklar ile ilgili “şeytan avukatlığı” yapmak
istemem, zira olabilecek organizasyonları düşünemiyorum.
AKP ve Tayyip Erdoğan’ın tercihi
giderek devlet zorbalığını meşru hale getiren bir seyir içinde, cemaatlerin de
sosyal yapı içinde öncelikler arasında olması, milletin klikleşmesi, dilim
varmıyor, olası bir çatışma
psikolojisine evirilebilmekte endişem var.
Ayrıca 31 Mart yerel seçimleri,
aynı zamanda “Tayyip sonrası senaryoların” sıklıkla gündeme taşınıyor olması,
yeniden refah Partisinin parlatılması, hayra alamet durumlar değildir.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR