Ahlat’ta, yol üstünde bir mezar; “Türkistan’...
Ahlat’ta, yol üstünde bir mezar;
“Türkistan’da Türk oğlunu vurdular,
Mezarını yol üstüne kurdular,
Gelen geçen; eyvah, eyvah Türkoğlu,”
Yosun bağlamış taşların,
kuruyan hozan otları arasında,
Adı yazılı, mermer den
yapılmış bir kırık mezar taşında,
Bilinmiyor yaşı, belki
otuz, belki de yetmiş beş yaşında,
Rahmet temennası ile
durup Fatiha okudum başında.
Kitabesinde “huvel baki”
yazıyor, tevellüdü yazılmamış,
Sanı, namı bilinmiyor, o
mermerin üstüne kazılmamış,
Meçhul bir yolcu mu,
yoksa bir serden geçti mi sanılmış,
Kuş uçmaz, ker van geçmez bir yolun üstüne konulmuş.
Kimileri onu, adanmış bir
ruha sahip, sade bir derviş,
Kimileri, zorda kalanlara
el veren, ışık olan bir ermiş,
Kimileri de, aç sefil
yaşayanlarla hep sofra serermiş,
Rivayet bu ya!
Türkistanlı Buğra oğlu sofi derlermiş.
Belki Buhara’dan belki Horasandan
buralara gelmiş.
Belki de, vuslatı olmayan
bir sevgiliye gönül vermiş,
Bir hırka bir lokma diyar
diyar gezip hakkı söylermiş
Börküne sarılı bir sarık,
boynunda keşkülü varmış.
Arkasında nice sevenlerini
terk edip yollara düşmek,
Karda kışta, yağmurda
ıslanmak, fırtınalarda üşümek,
Geçit vermeyen ulu
dağlarda, dipsiz yarlarda düşmek,
Feda edilmiş bir ömür,
aşk ile bir davayı düşünmek…
Ey şimdi kabrinde
rivayetlerle bilinen meçhul insan,
Onca sevgiliyi, şerbet
gibi suları bıraktığın Türkistan,
Her mevsim yolcular sana
dua edip geçer buradan,
Huzur vermekte mezar
taşların, mekânın nurdan…
Nesim Yalvarıcı
08.04.2025/ANKARA
YORUMLAR