Ülkemiz, elli yıla yakın bir süredir, üzerinde ısrarla durduğu meselelerin başında “sığınmacı” meselesi gelmektedir. “Halepçe katliamınd...
Ülkemiz,
elli yıla yakın bir süredir, üzerinde ısrarla durduğu meselelerin başında
“sığınmacı” meselesi gelmektedir. “Halepçe katliamından” sonra Iraktan
sürülen, “peşmerge” eğitimi almış
sığınmacıların ülkemizin başına açtığı belayı def etmeden, Suriye ve
Afganistan’dan, akın akın göç ve sığınmacı akınına uğramamız güvenlik
bakımından etraflıca değerlendirmelerin yapılması zaruret olmuştur. Zira
demografik yapıyı doğrudan etkileyen bazı emareler ve yaşanmış olaylardan ders
çıkarmamızı zorunlu hale getirmiştir.
Aslında,
Amerika’nın doğrudan Irak’a yapmış olduğu operasyonda, insanlık suçu işlemek
suretiyle katliam gerçekleştirdiği Halepçe de, önceden eğittiği unsurları
Ülkemizde göndermek suretiyle, gelecekte kullanabileceği unsurları
“vatandaşlık” vermek suretiyle bünyemize yerleştirerek, saçak altında yürüyen,
sol siyaset ve ideolojik gurupların içinde kendini gizleyen PKK unsurları, bir
anda aktif hale geldiler. “Eruh baskını” ile düğmeye basan terör örgütü,
yaklaşık kırk bin insanımızın ölümüne neden olurken, bölgenin ekonomisini ve
kalkınmasını sekteye uğratan “milyar dolarlarca” yatırımın da önüne geçildi.
Hala etkileri devam etmektedir.
Bunun
yanı sıra, “çukur olayları” ile iç isyan provaları başlatıldı. Yaklaşık yedi
yüz elli vatandaşımızın kaybına neden oldu.
Şimdi,
Suriye ve Afganistan’dan sığınmacı olarak ülkemizde bulunan gurupların,
ülkemizdeki varlığı endişelerimizi haklı çıkarmak durumundadır. Özellikle
Suriye den ülkemize gelen sığınmacıların, ülke geneline yayılacak şekilde
serpiştirmeleri de endişe kaynağımızdır. Dünya böyle durumlarda, sığınmacıları
“güvenli bölgeler ”de tutmak ve gerekli lojistik ve insani müdahale ve
yardımlarda bulunması gerekirken, ülke sathına yaymaları, stratejik hata olarak
ileride güvenlik zaafı yaşayacağımız problemlerin kaynağı olarak görülmektedir.
İş
dünyamızın önemli ölçüde etkilenen ve sığınmacıların “Ucuz İş gücü” olarak
değerlendirilmeleri, göç idarelerinin toleranslı tutumu, mülk edinmede bunlara
sağlanan kolaylıklar, kalıcı olacaklarına işaret etmektedir. Özellikle, sanayide
istihdam edilen elemanlar iş dünyasında ve esnaf tabakasında geleceğimizin
Suriyelilerin eline geçeceğine dair bir işarettir.
Doğumların
stratejik etkilerini ve vatandaşlık durumu geleceğimizi gölgelemekte olan
tehlikenin önemli bir emaresidir.
Afganistan’dan
gelen sığınmacıların, belli bir yaş gurubunda olmaları, cinsiyetleri ve öbek
öbek gelmeleri farklı bir tehlikenin işaretidir. Çünkü engellenemeyen bu
sığınmacıların hangi saikle ülkemize geldiklerinin sosyal ve siyasal yönden
değerlendirilmeye muhtaç olduğunu bilmek gerekiyor, hissiyatı bir tarafa
bırakıp, muhtemel tehlikelerin varlığını ortaya koymakta fayda vardır.
Gelen
sığınmacıların Afganistan’dan gelen “Peştun” olmaları özel öneme haizdir. Zira Peştular,
Yahudilerin kontrolünde hareket ettiklerini, 1937den beri Zahir şahın ifadesi
ile “biz Peştu’nlar, Efraim peygamberin soyundan gelmekteyiz” demesi iddiamızın
hakikatini anlamamız açısından önemlidir. Oysa Afganistan, güney Türkistan’dır.
Ve nüfusunu, Özbekler, Tacikler, hazaralar ve diğer Türk unsurları
oluşturmaktadır. Sığınmacıların kahir ekseriyetinin Peştu’n olmaları
önemsenmeleri gerekir.
Ülkemizdeki
Peştuların atık toplama işinde olmaları stratejik olarak değerlendirilmesi
gerekmektedir. Çünkü genç sığınmacılar, şehirlerin coğrafi bilgi sistemine
sahip olmak gibi bir durumu kavramaktadırlar.
Günümüzde
savaşların “şehir savaşlarına” evirildiği günümüzde, hangi birimiz yaşadığı
şehrin sokak ve caddelerini “atık toplayıcılar” kadar biliyor ve hâkim
durumdadır. Bu husus başlı başına bir güvenlik meselesidir.
Acilen,
sığınmacıların bilgi sistemi, hem muhtarlıklara, hem mahalli idarelere hem de
güvelik birimlerimizce belirlenmeli ve kemiyet ve keyfiyet gerekli şekilde
değerlendirilmelidir.
Bölgemizde,
küresel emperyalistleri 3.dünya savaşının fitilini yaktığı Filistin ve İsrail
savaşında, iç güvenliğimizde zaaf yaşamamalıyız.
NESİM
YALVARICI
YORUMLAR