“Avrupa Birliğinin AB Asya siyaseti üzerine” Sühal Şemsit’in yazdığı bir akademik makalede; “Avrupa Birliği (AB), 2009 yılında yürürlü...
“Avrupa
Birliğinin AB Asya siyaseti üzerine” Sühal Şemsit’in yazdığı bir akademik
makalede; “Avrupa Birliği (AB), 2009
yılında yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile Avrupa Dış Eylem Birimi’ni
kurarak dış ilişkilerinde küresel bir aktör olarak varlığını ve etkisini
artırma yönünde adım atmıştır. Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan,
Türkmenistan ve Özbekistan’dan oluşan Orta Asya bölgesi, AB’nin dış
ilişkilerinde Avrupa Komşuluk Politikası ülkelerine yönelik politikaların bir
uzantısı niteliğinde “komşuların komşuları” olarak değerlendirilmektedir.
“Komşuların komşuları” kavramı ile AB, komşu bölgelerde oluşturmayı hedeflediği
güvenlik, istikrar ve refah ortamını söz konusu bölgeyi etkileyen ülkelere de
yaymak istemektedir. Bu bağlamda AB, siyasi, ekonomik ve teknik anlamda
bölgesel işbirliği programları ve bu programların yürütülmesine yönelik
politika araçları oluşturmaktadır.” Demektedir.
Aslında bu husus üzerine siyaset üretmek,
bölge ülkeleri için hayati bir önem arz
etmekle beraber, Asya kıtası devletleri ise jeopolitik stratejilerini, daha
güçlü ve daha etkili bir şekilde yapmaları zorunluluktur. Çünkü AB (Avrupa
Birliği ) ABD nin Truva atı hükmünde varlık göstermektedir.
Şüphesiz
Asyanın en önemli jepolitika gücü, Türkistandır. Emperyalistlerin
“isimsizleştirmek” suretiyle, emperyal hedeflere açık hale getirilmek
üzere,”orta Asya” dedikleri bölge… Zinhar ! Asya kıtasında Türklerin yaşadığı
bütün coğrafyayı “Türkistan” olarak herkesin kabulüne sunulması gerekir. Hatta
bu durumu, Türk milletinin varlık sebebi sayacak duyarlılık gösterilmelidir.
Batı
dünyası, sağladığı siyasi ve iktisadi bütünlüğünü, “birleşik haçlı gücü”
olarakta, askeri alanda üstünlük içinde görünmektedir. Ancak bu üstünlüğünün
devamı ve sürdürülebilir olması, enerji kaynaklarına sahip olması ile mümkün
görülmektedir. Batı saldırganlığı Asyanın uyanmasına fırsat tanımadan her türlü
siyaseti ve gücünü kullanmak istemektedir. Asya’da hedeflediği bölgelerde
yeraltı ve yerüstü kaynaklarının bakir durumda olması, onun iştahını
kabartmaktadır.
Ingilizlerin
Hindistandan çekilmelerinden bu güne, batının hedefleri, Asyayı yeniden
sömürgeleştirmek olmuştur. Ancak durum hiç te kolay olacağa benzemiyordur.
Belki de batı kendi geleceğini bu yolla tehlikeye de atmış olabilir.
Ülkemizde,
herkesin heyecanla takip ettiği “Türk Devletler Topluluğu” ile ilgili
gelişmeler,AB nin Türkiyeye AB’ye giriş için rüşvet siyaseti olacak şekilde bir
yönelim, batı emperyalizminin düşünebileceği bir gelişmeye evirilebilirmi?
sorusu beni endişeye sevk eder.çünkü türkiyede milliyetçi siyasetler dışındaki
sağ ve sol siyaset ahlak ve ilkeler yönünde zaaf içindedirler. BOP eş
başkanlığı ortada iken endişelenmekte haklılığımız olacaktır. Ayrıca,
ermenilerin karabağdan çıkarılmalarına göz yummaları çaresizlikten değil,
“komşumun komşusu” siyasetinin bir parçası olabilir.
Asyayı
tanımak, kendimizin farkındalığında olmak anlamına gelmektedir. Öncelikle
üzerinde yaşadığımız coğrafyanın jeopolitiği; yani etnoğrafyası,yeraltı ve yer
üstü kaynakları,ulaşılabilirliği,askeri gücü, farklı etnisitenin ve kültürlerin
yanında, farklı inanç sistemi olması karmaşık bir durumu işaret etse de, batı
emperyalizmine karşı cepheleşme ve caydırma gücü oluşturmak çok zor
olmayacaktır. Çünkü “batı vandallığı” bütün açıklığı ile ortadadır. Batı tek
blok halinde hareket etmesi Asya birliği için teşvik edici bir husus olabilir.
Elbette güçlü bir dış politika ve diplomasi şarttır.
Asyanın
bu günkü profilini de bilmemizde yarar vardır. öncelikle, Çin’in
budist,Hindistanın Brahmanist, Malezya ve Endonezyanın müslüman,japonyanın ise
din konusunda laik olmasını bilmeliyiz.
Asya
ülkelerinde, siyasi yönden bazı hususlar, Asya birliğini tehdit etmektedir.
Kuzey kore ve Çinin birlikteliği,Güney Kore ve Japonya için siyasi tehdit
olmaktadır. Aynı zamanda, Çinin doğu Türkistan’da yayılmacı politikası ve
sibirya ile ilgili “-50 derecede yaşam projesi” ile Rusya ile arasında geleceği
tehdit eden bir durumun varlığından bahsedebiliriz. Iran,Tacikistan ve Afganistanın
birlikte hareket etmesi, İranın bölgesel güç olma isteği, ön asyada varlığını
hissettirmesi,bölgede birliği gölgeleyen bir durumun olduğunu göstermektedir. Azerbaycan-İran
arasındaki gerilim, Türk dünyasının tayakkuz içinde olmasını gerektiriyor. Dolayısı
ile İran detant siyasetine taraftar olur mu? Muhaldir.
Hindistan-
Pakistan arasındaki siyasi gerilim,bölgede çok yönlü çıkmazlara gebedir. Bunun
çözümü ciddi bir bölgesel diplomasi
takip edebilecek siyasi oluşum olabilir mi? Pakistan nüfusu itibari ile Babür
Şah ve evvelinden Türk olgusunu,islami değerleri yaşıyor olması,hindistanın
endişeleri arasındadır.
Asya;
yeni dünyada, batı bloğuna karşı hazırlıklı olabilecek potansiyelini politik
bir birliğe dönüştürebilir mi? bunu zaman gösterecektir.
Ancak
Filistin İsrail savaşı, batının belirlediği emperyal hedeflerine aralıksız
devam etmektedir.ırak,suriye, kuzeyde ukrayna-Rusya savaşı bunun en bariz
örneğidir.
Peki
Türkistan coğrafyası ne durumdadır?
Türkistan
üç büyük gücün hedefindedir. Çin; emperyal hedefi olan bir ülkedir ve doğu
Türkistanda yayılmacı politikalar sürdürmektedir. Bu yönüyle, Türkistan ile
kaçınılmaz bir sürtüşmeyi var saymak gerekir.
Sovyet
nüfüz alanlarında gözü olan Rusya, Türkistanda etkisinin kaybolmasını
düşünmemektedir. Kafkaslarda elde ettiği üstünlüğün devamını sağlamak
iradesindedir. Aynı zamanda, Çin ile arasında tanpon bir bölgede Türkistan
kuvvetlerine ihtiyacı olduğunu düşünmektedir. Bir taraftan da sıcak denizlere
inme ve Çarların ülküsünün,İstanbul’u, “Çar grad” ideali olarak düşüncelerinden
çıkarmadıklarını biliyoruz. Yine Rusya Hristiyan batının, “balta tuttan eli”
olduğunuda biliyoruz.
Ön
asya da, iran ile yoğun bir siyasi mücadelemiz, temeli tarihin derinliklerine
giden bir vakıadır. Ermeni meselesinde takınılan tavır çok nettir.
Güneyimizdeki istikrarsız bölgede ABD ve İsraile karşı elde edilecek bir
üstünlük iranın bölgemizdeki hedefi haline gelmemiz kaçınılmazdır. ÜstelikÇin
ve Rusya ile de siyasi birliktelikleri mevcut olması bilinmektedir. Zayıf tarafları
ise elbette demografik yapısının bizim lehimize oluşudur.
Sonuç
olarak, dağınık ve bütüncül siyaset takip etmekten uzak Asya
kıtası,kuzeyden,ukrayna, Akdenizden ön Asya, Güney Kore vasıtası ile Çin denizi
batının tehdidinde iken, bir taraftanda, Türkistan bölgesini yanlarına
çekebilmek üzere, AB nin dış eylem planı ile lizbonda karara bağlanan hususu
yürürlüğe sokmak istemektedirler. Bu konuda, BOP eş başkanı sıfatı ile ve Türk
devletler topluluğunda aktif siyaset yapan Türkiye ve Cunmhurbaşkanının takip
edeceği siyaset önemlidir. Eğer,Irak ve Suriyede uygulanan siyasetlerden ders
alınmaz ise dünya veTürkistan bölgesini vahim bir akıbet beklemektedir.
Iran,yemende,filistinde,suriye
ve ırakta yüklendiği misyon, ABDyi endişelendirmektedir. bu durumda ön Asyada,
ABD’nin “karakol devleti” olan israilin başarısı hem türkiyeyi hemde iranı zora
sokar. Zaafa uğramaları ise,İranın bölge gücü haline gelmesini sağlar ve ABD
ile uzun sureli bir mücadele dönemi başlar ve bölgede, huzur ve barışa giden
yollar kapanmış olur.
Türk
devletler topluluğu başarılı olması ve gaspıralı İsmail Beyin ifade ettiği
gibi,”dilde,iş’te ve fikirde birlik” temelinde bir siyasi yapılanma, dünyada ve
Asya da yeni bir dengenin kurulması anlamına gelmektedir. Batı dünyasının iki
yüzlü ve şahsietsiz politikalrına muhatap olan türkiye,digger küresel
emperyalistlerle beraber olmak yerine, menfaatlerini esas alan politikalarla
şahsiyetli bir devletin, onurlu bir milletin sağduyu,insan hakları ve
insanlığın ortak değerlerinin egemenliği için mücadele ederek,kirlenen bu
dünyada tertemiz bir sayfa açmalıdır. NESİM YALVARICI
YORUMLAR