ALTIN NESİLE NE OLDU?

  Hiçbir hesabı olmadan, sadece, Allah rızası, devletin bekası ve milletin birliği için mücadele eden bir kuşağın hazin hikâyesini, ömürle...

 


Hiçbir hesabı olmadan, sadece, Allah rızası, devletin bekası ve milletin birliği için mücadele eden bir kuşağın hazin hikâyesini, ömürlerinin son baharında, onlara vefa duygusu ile yazacağım bu satırlar vesilesi ile her birine ayrı ayrı, minnet ve şükran duygularımı sunuyorum. Özellikle ömürlerinin baharında şehit olan, gazi olan ve ceza evlerinde ömür tüketenlerin aziz hatırası önünde saygı ve tazimle eğiliyorum.

Değerli dava arkadaşlarım,

Hayata gözlerimizi açtığımızda, her birimiz ailelerimizin umudu olarak yetiştirildik. Anadolu’nun makûs talihini değiştirmek üzere, üzerimize titreyen anne ve babalarımız, asırların derinliklerinden gelen açlık, sefalet ve yoksulluk içinde sahip oldukları irfan ve iman ile bizleri hayata hazırladılar. İliklerine kadar hissettikleri, ancak ifade edemedikleri devletin bütün kalelerinin işgali ile ilgili durumun bizlerin sergileyeceği azim ve irade ile kurtulabileceğini umut ettiler.

Okullarımızda, şehrimizde, köyümüzde mahallemizde, yeni bir ruh, yeni bir nefes olmak için ışık yakan dava büyüklerimizin yola düzdükleri işaret taşları bizleri bir araya getirdi. Bir taraftan ikbalimizi, bir taraftan iaşemizi diğer taraftan da milletin istikbali, devletin dirliği için birbirimize gönül vererek bir çatı altında bir araya geldik. Bilmediklerimizi öğrendik, bildiklerimizi geliştirdik, kıvılcımdan alevler oluşturduk. Her birimiz bir meşale gibi gittiğimiz her yerde her yüreğe güven ve huzur vermeye çalıştık. Ne var ki yolumuz çok çetin, menzilimiz çok ötelerde görünüyordu. Aldırmadık, kışın soğuğuna, yazın sıcağına, bazen aç bazen tok yaşadık… Lokmalarımızı bölüşmeyi bildik. Düşeni yalnız bırakmadık, omuzlarımız onların bazen sedyeleri, bazen dayanakları oldu.

 Ne fırtınalar bizi yıldırdı, ne kar ne boran gözümüzü korkuttu. Her birimiz, birer nefer hassasiyetinde görev bildik milletimizi ve devletimizin emrinde olmayı.

Mehmet Emim Yurdakul’un dediği gibi;

“Ben bir Türküm, dinim cinsim uludur,

Sinem özüm ateş ile doludur.

İnsan olan vatanının kuludur,

Türk evladı evde durmaz yürürüm.

Muhammedin kitabına saldırtmam,

Osmancığın bayrağını aldırtmam,

Tanrı evi viran eder giderim.

Bende, esir yaratmayan Allah’a iman var,

Paçavralar altındaki masum beni yaralar.” (M. Emin Yurdakul, Türk Sazı)

Bu ruh ile beslenen zihin dünyamızda, her birimiz, birer “Bozkurt” olmuştuk. Özgür yaşadığımız bozkırda, bize sadece töremiz hükmedebiliyordu. “Allah tek hâkim, Kuran tek hüküm” dü bizim için.

Zamanlar ötesine yolculuk yaparak, ecdadımızın ruhunu şad edecek bir mecrada yürüyorduk.  Fıtratımıza dönüş olarak saydığımız yolculuğumuzda, hiç ummadığımız, beklemediğimiz zorluklar engeller ve engebelerle karşılaştık. Bazen vuruşarak, bazen uzlaşarak bütün zorlukları birer birer çözmeye başladık…  “Altaylardan kopan bir çığ olmuş”, muştu çiçekleri gibi her yerde açıyor, her mevsimi bahar tadında yaşıyorduk…

Elbette bilmediklerimiz, göremediklerimiz, görmek istemediklerimizde vardı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi;  “devletimizin bütün kaleleri işgal edilmiş, tersanelerine girilmiş, haremi ismeti izale olmuştu.” Adı Ahmet Mehmet olan birçok kapı komşumuz, düşmanın saffında bize karşı durmuşlardı. Mevzilerde gizlenerek, tuzaklarla öldürülüyor, yaralanıyor, itilip kakılıyorduk. Ama yılmıyorduk…

Bir gün sura üflenir gibi bir ses, hepimizi zindanlara, idamlara,  zorunlu ikametlere, kişiliğimizi hedef alan ünlemelerle, yolladı… Bu ses uğruna can verdiğimiz devletin içine sinmiş, devlet olarak değer verdiğimiz, hiç dokundurtmadığımız askerlerimizdi…

Milletin evlatlarının birbirlerini öldürsünler diye gelişmelerin olgunlaşmasını bekleyecek kadar vicdandan yoksundular…

Meğer sabah birimizi, öğleden sonra birimizi aynı silahla öldürtüp, kendi müdahalelerine meşruiyet tanınsın diye işi kızıştırmışlardı…

Bir tarafta da, saçak altında yürütülenleri semirtiyor, onları temsil eden “sivil generallerle” edimleme metodu ile (şartlı refleks)zulmettikleri kişileri teselli ettiriyorlardı. Fırtına sonrası, oluşacak ortamın tekrar kontrol edilebilmesi için…

Devlet, kendi evlatlarını yiyen canavara dönüştürülmüş, kimimiz, anasız, kimimiz evlatsız, kimimiz eşsiz kalmıştık…

Birileri devletin kaynaklarını pervasızca kullanmakta, hesapsız işler yapılmakta, düşmanla işbirliği içinde, bilahare devletin çözemeyeceği büyüklükte hatalar yapmakta idi…

O günler geride kaldı amma; “kurt kışı geçirdi, yediği ayazı unutur mu hiç” yeniden toparlanıp çekilen acıların bertaraf edilmesi mücadelesine başladığımızda, gördük ki, karargahımız işgal edilmiş, bizleri kapı dışarı ettikleri yetmiyormuş gibi “yıldızların bile üşüdüğü dağlarda ölümlere terk edildik. “torbacılarla” iş tutup katlettirildik. Hainlerle birlik olup öz yurdumuzda ölümlerin acı yüzünü yaşadık.

Şimdi karargâhı işgal altında bir ordunun başsız askerleri gibi, pusulamız kayıp, mekânlarımız viran, dostlarımız perişan, ahvalimiz hazin bir görüntü içinde…

Paramız pulumuz var, hiç önemi yok. Libasımız yerli yerinde, aşımız işimiz var bir anlamı yok…

Kırılgan bir yapıya kavuşmuşuz. Yaşımız kemalde, başımız ağarmış, gönlümüz kırık… Herkes, herkesin hatası peşinde… Oysa delikanlılık harçlıklarımızı bir araya getirir, “karnımızı tok, üstümüzü pek eden bir geleneğimiz vardı…” kanımızı satıyor, ihtiyacı olan kardeşlerimizin ailelerinin ihtiyaçlarını görüyorduk…

Benlik davasına düşmüş, devleti sırtlan sürüsüne bırakmışız. Ahkâm kesenler, senin ölüm fermanına gerek bile duymuyorlar. Çünkü toparlanıp karar verecek karargâhın bile kalmamış… İhanet edenlere güzellemeler yapıyor, aynı havayı teneffüs edemeyeceğin kişilerle birlikte “caka” bile atabiliyoruz.

Şimdi her birimiz, pusatsız,  pulsuz yolculuğa çıkmaya hazırlanmalıyız arttık…

Nasılsa, üstümüze bir kürek toprak atıp bir Fatiha okuyacak mezarlık imamları, zamanını ayıran mezarlık görevlileri vardır. Ya da, silkinip fazlalıklarımızı atarak son kırk günümüzü şerefli mazimize uygun yaşamalıyız… Nesim Yalvarıcı

 

 

YORUMLAR

Ad

Makale,131,Şiir,12,
ltr
item
Nesim Yalvarıcı Blog: ALTIN NESİLE NE OLDU?
ALTIN NESİLE NE OLDU?
Nesim Yalvarıcı Blog
https://www.nesimyalvarici.com/2025/08/altin-nesile-ne-oldu.html
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/2025/08/altin-nesile-ne-oldu.html
true
4680738629484459283
UTF-8
Tüm Yazılar Görüntülendi Hiç yazı bulunamadı TÜMÜNÜ GÖSTER Devamını oku Cevapla Cevabı iptal et Sil Yazar: Anasayfa SAYFALAR GÖNDERİLER Hepsini gör SİZİN İÇİN TAVSİYE EDİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH TÜM GÖNDERİLER İsteğinizle eşleşen bir yayın bulunamadı Anasayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Paz Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Oca Şub Mar Nis Mayıs Haz Tem Ağu Eyl Eki Kas Ara şimdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago 5 haftadan daha önce Takipçiler Takip et BU PREMIUM İÇERİK KİLİTLENDİ ADIM 1: Bir sosyal ağda paylaşın 2. ADIM: Sosyal ağınızdaki bağlantıyı tıklayın Tüm Kodu Kopyala Tüm Kodu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalandı Kodlar / metinler kopyalanamıyor, lütfen kopyalamak için [CTRL] + [C] (veya Mac ile CMD + C) tuşlarına basın İçerik Tablosu