Türk devletinin devlet idaresi, Türk olmayana veya Türk devletine bağlılığı olmayana, görev verilmesi geleneği, Selçuklunun, Fars asıllı...
Türk devletinin devlet
idaresi, Türk olmayana veya Türk devletine bağlılığı olmayana, görev verilmesi
geleneği, Selçuklunun, Fars asıllı olan Nizam-ül mülkü göreve getirmesi ile
bozulmaya başlamıştır. Türk dilini devlet hayatından çıkarmıştır, Farsçayı
yerleştirmiştir.
Osmanlı hanedanı ise bu
geleneği sürdürmüş ve kurumsal bir hüviyet kazandırarak, Enderun mekteplerinde
yetiştirdiği “devşirmelerle” sürdürmüştür. Nihayetinde, Osmanlı hanedanının
sonunu da devşirmeler getirmiştir.
En etkili olan devşirme ise
“Mısır isyanını” kardeşi ile yapan Kavalalı Mehmet Ali Paşadır. Osmanlı hanedanının
en güçlü olduğu zamanda başlattığı isyanda, Mısırdan Kütahya’ya kadar egemen
oldular. İsyan, “Düyun-i umumu” yani genel borçlar dediğimiz ve tarihçilerin;
gerileme devri olarak bahsettiği sürecin başlatılmasıdır. Türkmen kıyımını
sağlayan, Kuyucu Murat paşa, Hızır paşa daha sayılacak onlarca devşirme… Bir de
Arap şeyhülislamlar…
Yunanlılar, Kavalı Mehmet
Ali paşanın büstünü Kavala şehrinin en önemli yerinde teşhir etmektedirler.
Demek ki adının Mehmet ali olması onu Türk yapmıyor. Kardeşin kardeşe kılıç
çalmasını, haz alarak uyguladı…
Bu günde devşirmelerin
ülkeyi yönettiğine şahidiz. Türk düşmanlığı hücre hücre bünyemize nüfuz etmiş,
Türk’e düşman olanlar, Türk devletini idare eder olmuşlar. Hatta Türk
milliyetçiliğini kendisine ideal olarak benimseyen ve kendilerini
Milliyetçi-ülkücü olarak bildiğimiz, ülkesini ve milletini karşılıksız seven
idealist gurubu, devletin eliyle “öz devletinden” uzak tutmaktadırlar. Bu
durumun; milliyetçilerin karargâhı saydığı, siyasi partisi MHP de dâhil oldu.
Yani Hızır paşalar, Kuyucu murat Paşalar hep var, galiba hep var olacaklar.
Siyasal İslam, Maxsist
/Leninist örgüt mensupları, etnik bölücüler ve sistemi kontrol eden
Liberalistler, hep birlikte oluşturdukları güçle, bazen ordunun eliyle,(12
Eylül darbesi) bazen siyasetin marifeti ile (ANAP/AKP/CHP/SHP) bazen karşı
ideolojilerle Milliyetçi/ülkücüleri saf dışı bırakmak durumunda bıraktılar.
Ancak en büyük vurgun, MHP den yedikleri vurgundur. Çünkü kendisine karşı savunmasız
bir pozisyonda vurduğu darbe ölümcül oldu. Bin bir emekle vücuda getirilmiş en
organize ideolojik ve siyasi güç olan Ülkücü-Milliyetçiler, paramparça ettiğini
gördük.
Bir Arap şairin;
-cahiliye döneminde- Kâbe’nin duvarına astığı ve adına, “Muallaka tul Seb-a”
şiirleri dediği geleneksel şiir sergisinde, “yakın akrabaların zulmü, keskin kılıç
darbesinden daha acı vermektedir.” Sözü, tam da, MHP’nin ülkücülere yaptığı
muameleyi ifade etmektedir.
Bir torbacının öldürdüğü,
Ülkü Ocakları genel başkanlığı yapmış ve akademisyen olan Sinan Ateş; MHP’nin
sessiz kalarak, adeta ölümüne rıza gösteren tavrı, bütün ülkücüleri derinden
sarstı.
Eskiden her ülkücü,
MHP’li olduğunu gururlanarak ifade ederken, şimdi; MHP’li misin? sorusuna, “ben
ülkücüyüm” deyip sitemini bildirerek geçiştirmektedir. Bu, gösterilen tepki
neticesinde, farklı partilerin oluşumu sağlandığını görebiliyoruz.
Şenkal Atasagun’un
kontrolüne giren MHP, milliyet duygusunun sosyolojik temellerini esas alan bir
anlayışı ikame ederek politik arenaya taşıması gerekirken, AKP’nin stratejik
hedeflerine uygun hareket ederek, “muhalefete muhalefet eden” bir politik
anlayışa imza atmıştır. Adeta AKP’nin paratoneri gibi hareket etmiştir.
En kötümser bir
değerlendir me yapacak olursak, ülkemizin seçmen sayısının yüzde otuz üçü milli
şuurla meselelere bakan ve ülkü ocağı eğitim ve terbiyesinden geçmişlerdir.
Ancak MHP, bu sayısal üstünlüğünü bir araya getirecek iradeyi sergilemediğini
görüyoruz. İki yüz küsur milletvekili alması, milletin umudu haline gelmesi,
bizzat MHP ve Devlet Bahçelinin politikaları ile heba edildi.
2002 de kasım seçimlerine
gidilmesi, mevcut AKP’yi, Devlet bahçelinin deyimi ile “alacakaranlık partisini”
iktidara taşıdı. Halada onun dümenine su taşımaktadır.
Bu karardan ülkücüler ne
fayda gördü? Millet AKP iktidarından vurgun, talan, yolsuzluk, kayırma irtikâp,
rüşvet gibi ahlakı bozan ve devletin dirliğini ortadan kaldıran politikalardan
başka ne gördü ki?
Borç miktarını
soranlardan, “IMF’den kurtulduk” gibi kurnazca cevap verdiklerinde, sanki
borcumuz yok algısını oluşturmak istiyorlar. Oysa IMF’ye otuz milyar dolar borç
varken bu gün sekiz yüz milyar dolara yakın borcumuz vardır.
Milliyet duygusu ile
yetişen milliyetçi ülkücüler, bu ahlak dışı politikalara, MHP’yi payanda etmek
fikrine tepki gösterdikleri için MHP tarafından dışlatıldılar, hor görüldüler
ve baba ocaklarından kovuldular.
Ülkemizin hemen her yerinde,
zıvanadan çıkmış bir MHP ve ne yapacağına karar veremeyen bir milliyetçi-ülkücü
bir yapı oluşmuştur. Milliyetçilik anlayışında, rüştünü ispat eden bir aday, kapsayıcı
milliyetçi anlayışla hareket ederek, bu duruma bir son verebilmekten uzak
görünüyor. Sinan Ogan olayı, yeşeren ümidi de sonlandırdı.
Devlet Bahçeli, “dip
vurgunu” gibi Ülkücü -milliyetçileri birbirlerine düşman etti. Omuzlarına basarak
yükseldiği ülkücüleri, darma dağın etti. Yetmiyormuş gibi, Türk milletine
düşmanlarla işbirliği içindeki hain ve bölücü teröristlerle ittifaka giden
yolları döşedi. Siyasette kimsenin cesaret edemediği bir hamle yaparak, Mehmetçiğin
ve binlerce bölge vatandaşımızın katillerine siyaset imkânı verilmesini istedi.
Bu durum, aynı zamanda inşa edilen milli duyarlılık fikrine bir daha ilgi
gösterilmemesinin de alt yapısını hazırladı. Herkes birbirine bakarak; “şimdi
ne olacak? Sorusunu sormaktadır.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR