"Emperyalizm" kelimesinin etimolojisine bakıldığında, Latince " imperium " kelimesinden türetilmiş olup "üstün ...
"Emperyalizm"
kelimesinin etimolojisine bakıldığında, Latince "imperium" kelimesinden türetilmiş olup
"üstün güç", "egemenlik" ya da basitçe "hükümranlık"
anlamına gelmektedir. İlk olarak 1870'lerde Büyük Britanya'da (İngiltere) yaygın bir kullanım kazanmış ve olumsuz
anlamda kullanılmıştır.
Emperyalizm, devlet politikası,
uygulama ya da özellikle doğrudan toprak edinimi yoluyla ya da diğer alanların
politik ve ekonomik kontrolünü kazanarak güç ve egemenliğin genişletilmesinin
savunulması. Askeri ya da ekonomik ya da daha süptil ( Nitelik, nicelik ve derece bakımından
üstün olan) bir biçim olsun, her zaman iktidar kullanımını içerdiğinden, emperyalizm
çoğu zaman ahlaki olarak anlaşılabilir olarak kabul edilir ve terim, bir
rakibin dış politikasını kınamak ve itibarsızlaştırmak için sıklıkla
uluslararası propagandada kullanılır.
Oryantalizm
ile ilgili köklü çalışmaları olan Edward Said gibi bazı yazarlar bu terimi daha geniş anlamda,
hem bilinen imparatorluklar hem de yeni sömürgecilik dâhil olmak üzere, bir
emperyal merkez ve bir çevreye dayanan herhangi bir tahakküm ve tabiiyet
sistemini tanımlamak için kullanmaktadır. Bu terim ayrıca Napolyon III'ün
yabancı askeri müdahaleler yoluyla siyasi destek kazanma girişimlerini
tanımlamak için de kullanılmıştır.
Büyük Britanya, (İngiltere) Hollanda ve Fransa gibi birçok emperyal güç,
kaynak üretimi ve ticaret açısından sömürgelerinden büyük kazanç sağlarken,
Almanya, İtalya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi diğerleri bu kadar fayda
görmemiştir. Emperyalizm tarafından beslenen birbirine bağlı küresel
ekonomi, Birinci
Dünya Savaşı'na kadar
önemli bir büyüme kaydetti ve emperyal güçleri zengin ve müreffeh hale getirdi.
Ancak 19. ve 20. yüzyıllarda emperyalizmin odak noktası, Afrika ve Asya gibi
yerlerin sömürgeleştirilmesinde görüldüğü gibi, ekonomik kazançtan siyasi ve
askeri kontrole kaymıştır. Sömürülen halkların ve kaynakların sömürülmesi ve
kötü muamele görmesi de dâhil olmak üzere emperyalizmin olumsuz etkileri de
daha belirgin hale geldi.
Emperyalist politikalar
uygulayan ülkeler, politikalarını uyguladıkları ülkeler arasında, ciddi politik sıkıntıların baş gösterir. Ülkelerinin
“artık değerleri” sürekli olarak emperyalistlerce el konulması, karşı
politikalar ve siyasal hareketlerin oluşmasını sağlamış olmasına rağmen,
emperyalistlerin hem ülkelerinde, hem de, sömürdükleri ülkede kendilerini
temsil edecek ve tabir yerinde ise temsilci gurup ve şahsiyetlerin oluşmasını
politikalarının sürdürülebilir olmasını sağlamaktadırlar. Hatta hedef birliği
içinde oldukları siyasal partilerin iktidarlarını destekleyebilmektedirler. Bu
çerçeveden baktığımızda, emperyalist hedefler arasında bulunan ülkelerin
yöneticileri, emperyalistlerce desteklenen ve iktidarda tutulan siyasilerdir.
Denilebilir ki, biri
ihtiyaçlarını karşılamak üzere siyaset yaparken, emperyalistler, ihtiraslarını
düşünürler. Bu durum, çeşitli kademelerde ve çeşitli şekillerde, köleliğin
bitiminden sonra görülmektedir.
Günümüzde emperyalizm,
süper güçler vasıtası ile bölgesel güçler, mahalli ve yerel güçler arasında
yukarıdan aşağıya doğru uygulama alanı bulmaktadır. Emperyalizm, dünyanın
içinde bulunduğu siyasal kargaşa, terör, açlık, sürgün, savaş ve katliamların
sebebi sayılmaktadır.
Adil bir yönetim, adil
bir paylaşım, barışçı politikalar, dayanışma ruhu, emperyalistlerin yaşadığı
konforu başkaları ile paylaşmamalarını sağlayacak en önemli husus olması
sebebiyle, emperyalistlerin hedefindeki kavramlardır.
Bulundukları bütün
coğrafyalarda, yer altı ve yerüstü kaynaklarını hoyratça kullanırlarken, çevre
ve iklim şartlarını göz önünde bulundurmadıkları için, dünya, çevre ve iklim
felaketi ile karşı karşıya kalmıştır.
İstediklerini istedikleri
gibi yapabilmek üzere, yeryüzünün her yirmi beş karesine etki alanı yetmiş
metrekare olan bomba üretmiş durumdadırlar.
Çaresizlikte kıvranan
yoksul ve geri kalmış ülkeler yaşama hakkının giderek kısıtlandığı dünyada,
küresel emperyalistler, sömürgeleştirdikleri ülkelerin halkını tüketici birer
insan olarak, ürettikleri mal ve hizmetlere göre ihtiyaçlar oluştururlar. Moda,
üretim, bilim ve milli farkındalık gelişimine doğrudan müdahale edebiliyor ve ürettikleri
malların arzına göre piyasa oluşturmaktadırlar.
Yerli ve mahalli
kaynakların üretilmesine engel olarak, kendi ürettiklerini tüketmek ve sarf
etmek politikalarının esasıdır. Ülkemizde, şeker pancarı üretiminin kotaya
bağlanması, yerine şeker kamışından elde edilen şeker mamullerini dayatmaları
bu kabildendir. Aynı zamanda dünyanın en iyi tütün üreticisi olmamıza rağmen,
kota uygulatarak, Virginia tütün mamullerine mahkûm edilmemiz bir örnektir.
Sanayi ürünü olan ve onlarca faydası olan kenevir üretimi bu duruma farklı bir
örnektir.
Sonuç olarak dünya,
birleşik Hristiyan gücü, diğer adı ile haçlı birliğinin oluşturduğu süper
güçle, emperyalizmin uygulayıcısı durumundadır. Bu meyanda, İngiltere, Fransa,
Rusya, Çin, kısmen Hindistan aynı maksatla emperyalizmi uygulamaktadırlar. Sömürge
ve yayılmacılığın temsilciliğini yapmaktadırlar.
Yahudilerin sermayesi,
Hristiyan sayısal gücünün oluşturduğu evangelistler, dini otorite merkezinden
mahrum oldukları için kurumsal olarak, emperyalist politikalar içinde varlık
gösteremiyorlar. Ne var ki, emperyalist cephede yer almaktadırlar.
Emperyalizmin panzehri,
milliyet şuuru içinde örgütlenmiş milletlerin kuvvet verdiği milli
devletlerdir. Dünya; sosyolojik temelde, milliyet meselesinin hukuki zeminini
oluşturup bütün Dünya’da kabul gören bir anlayışın ikame edilmesi
gerekmektedir.
İnsanlık; hak, adalet,
adil paylaşım, adil bir yönetim, dayanışma ve barışın egemen olacağı yeni bir
iklimin oluşması ile emperyalizmin sonunu getirebileceklerdir.
NESİM YALVARICI
YORUMLAR