Tevfik Fikret, Haluk’un Vedaı şiirinde; “Oğlum Haluk; git bize ziya getir, Düşmek görmemektendir.” Der. Baktığımızda göremiyor ise...
Tevfik Fikret, Haluk’un
Vedaı şiirinde;
“Oğlum Haluk; git bize
ziya getir,
Düşmek görmemektendir.”
Der.
Baktığımızda göremiyor
isek, gördüğümüzde, anlamlandıramıyor
isek, hep tökezleyecek hep düşeceğiz. Onun için dizedeki ifadesini bulan
“düşmek” kelimesi “görmek” kelimesi ile ne kadar yerli yerinde kullanılmıştır.
Ne kadar birbiri ile bütünleşmiştir. Düştüğümüzü fark ettiğimizde, yapacağımız
hamlelerin bedeli, pahada çok büyük, netice almada ise risk faktörü çok
yüksektir.
Frederic Satar; “ kayıp
aydınlanma” kitabında da bahsettiği üzere, 2050 yılına kadar dünya siyasi
dengesi, yeni bir güç ile tanışacaktır. O güç te, Türk gücü olacaktır.
Bu durum, aynı zamanda,
bütün dünyanın jeopolitik stratejilerde, değişim gerektirecek bazı taktik
planlamalar ve bu hedeflerde kullanılacak unsurların gözden geçirilmesini
gerektirmektedir.
Buna paralel, Türk
milletinin topyekûn meselenin şuurunda olarak, bölgesel siyasi paktlar
oluşturmaktadır. Ekonomik siyasi ve kültürel yönden ittifakı temellendiren
siyasi hareketler, askeri ve lojistik çalışmalarla desteklenmektedir. Bu gün dünyada
gelişen siyasi şartlar, bunu zorunlu kılmaktadır. Bu durumu dünyadaki bütün
milletler görebilmektedir.
Kazak -Türkmen petrolleri
ve doğal gazının hazar denizi üzerinden ülkemiz marifeti ile pazarlanması,
üniversitelerdeki eğitim işbirliği, askeri ve güvenlik işbirliği, Türk yüklenici
firmaların(müteahhitliği) sektör olarak etkinliğini hissettirmesi, Karabağ
meselesindeki silahlı kuvvetlerin etkinliği, “ete kemiğe bürünmüş” şekilde
vücut bulmuştur. Bir bakıma, Gaspları İsmail beyin ifade ettiği üzere; ”dilde
fikirde işte birlik” hayata resmen
girmiş görüntüsündedir.
Komşularımız ve komşu
olmayan bütün milletler, doğrudan ve dolaylı olarak karşı gelişmeler
içindedirler. Hem diplomatik yönden hem de, iç siyasetlerini etkileyecek bazı
çalışmalarını hissettirmektedirler.
Küresel emperyalistler ve
bağlantıları ile Çin, Hint, İran ve Rusya’yı da kapsayan yeni siyasetlerin
takibi gerekmektedir. Çünkü bizim düşmanlarımız, sadece emperyalist birleşik
haçlı değildir.
Kuşatılmak ve
kuşatıldıktan sonra da boğmaya çalıştıklarını görmek gerekmektedir. Afganistan,
yani güney Türkistan elimizden kayıp gitti. Önce Ruslar, sonra da ABD bölgeyi
işgal ederek, yakıp yıktı ve gitmek zorunda kaldı. Giderken de, bölgeyi, İran
ve Tacikistan destekli Peştulara bıraktılar. Üstelik Özbek Türk’ü,
General Raşit dostumu etkisiz hale getirdiler. Ne hazindir ki, güney
Türkistan’daki (Afganistan)Türkler, Taliban’ın insafına terk edilmiş
durumdadır.
Doğu Türkistan kanayan
yaramız olarak, Çin yayılmacı politikasında Çin’in pençesinde can çekişiyor.
Hindistan, Babür
imparatorluğunun bakiyesi olarak gördüğü ve Pakistan ile arasında siyasi
anlaşmazlık olarak gördüğü “Keşmir” meselesinde, ne kadar vakıfız veya
etkiliyiz bilinmemektedir.
Özbekistan’da yaşayan
Taciklerin varlığı nasıl bir seyir içinde, Fergana meselesini nasıl bir çözüm
beklemektedir? Bunlar ortak meselemiz ve çözüm beklemektedir.
Doğu sınırımızda, İran
Kürtler vasıtası ile güney Azerbaycan’a yerleştirmektedir. Hem bizim ile
arasında bir kontrol sınırı oluşturmak, hem de, kuzey Azerbaycan ile aralarında
bir tampon bölge oluşturmaktadırlar.
Güney sınırlarımızda, bir
kasırganın emareleri kendisini göstermektedir. Irak’ta Kerkük ve Musul’da,
nüfus ekseriyeti Türkmenlerde olmasına rağmen, Kürt vali atanması dikkatlerden
kaçmayacak bir gelişmedir.
Gazze’den sonra Lübnan’ın
hedefe alınması, İsrail “gemiyi azıya almış olması” anlamına gelmektedir.
Sırasıyla Suriye ve Türkiye hedeflenmektedir. İran ise tarih boyunca onun gizli
siyasi paydaşı olarak varlığını sürdürmektedir. Zira İran’ın bütün hamleleri,
İsrail’e zemin hazırlamakta, ya da, hedeflerine doğru yürürlerken, işini
kolaylaştıran hamlelerle uğraşmaktadır. Fars siyaseti tarihi seyir içinde
hiçbir zaman öngörülememiştir. Bu günde öngörülememektedir.
Arap âlemi sınırlarını
sınır ötesinden korumak üzere, el altından PKK ve türevi terör örgütleri ile
batı ile ittifak içinde lojistik destek vermektedirler.
Doğu Akdeniz ve egedeki
münhasır bölgeler dâhil, ABD ve birleşik haçlı birliğinin efendisi İngilizler
müttefikleri ile birlikte teyakkuzdadırlar.
Bu toplu duruma
baktığımızda, Türk dünyasına karşı girişilmiş bunca düşmanlıkla nasıl baş
etmemiz gerekir? Asıl üzerinde düşünmemiz gereken hususlar bu minvalde olması
gerekir. İçerde, bütünlüğümüzü tehdit eden bölücü siyasete “şirinlik” yapan bir
iktidarla nasıl mesafe kat edilir.
Bölücü unsurların, bütün
olarak etki alanına girmiş olan Muhalefet, yani CHP’nin böyle bir siyasi hedefi
var mı? Büyük İsrail projesinde öncü birlik rolündeki bölücü etnik hareket olan
PKK ve türevi siyasi oluşumlar CHP’ye imkân tanırlar mı?
Milli duyarlılık ve milli
şuur sahipleri Türk milliyetçilerini “çil yavrusu” gibi savuran MHP, siyasi
etkisi ve güvenirliği ne kadar kalmıştır? Ki, bu meseleyi milletin meselesi
haline getirebilsin.
Her şeye rağmen umut
varım, oğul arılar, kovandan çıktığında, ilk işi “ana arı” yapıp yoluna devam
etmesidir. Hedefini gerçekleştirmesidir. Eğer davasına bağlı insanımız bu
meseleleri kendisine dert ve endişe etmiş ise çözümünü de bulacaktır.
“Büyük başın belası da
büyüktür”. Türk milleti bu badireyi atlatıp beklenen güce ulaşacaktır. Bu tabansız, ülküsüz, ahlaksız, inançsız
siyasetçilere rağmen…
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR