Beşşar Eset, babasının takip ettiği politikaları, iktidarı süresince arttırarak sürdürdü. Bu durum; Suriye İç Savaşı 'nın 15 Mar...
Beşşar Eset, babasının takip ettiği politikaları,
iktidarı süresince arttırarak sürdürdü.
Bu durum;
Suriye İç Savaşı 'nın 15 Mart 2011'deki protestolarla başlayan ve 29
Temmuz 2011'de Özgür Suriye Ordusu 'nun kuruluşuyla silahlı çatışmalara
dönüştü.
7 Aralık 2024 tarihinde Tel Rıfat’ta başlattıkları ayaklanma ile çok
kısa bir sürede, Suriye’nin üçte ikisini geri aldılar.
Yaklaşık 60 yıllık “baas rejiminin” uygulamalarında, içte vatandaşları
arasında yaptığı ayırımcılık, politikalarının merkezi olurken, dışarıda ise
sınırdaş olduğu ülkemizin güvenliğini etkileyen terör destekleyici bir
karaktere büründü. Biliyoruz ki, Bekaa vadisi, seksen öncesi, Marksist/Leninist
terör örgütlerinin eğitim alanı haline geldi. Bilahare, bölücü PKK ve
türevlerine ev sahipliği yaptı.
Gelinen noktada, Baasçı rejim ve onu destekleyen Rusya ve İran, Eset’le
birlikte ülkeyi bırakıp kaçmak durumunda kaldılar.
Geride; acı, yıkım, belirsizlik, çaresizlik ve bu toz duman arasında
özgür olmak sevincini burukta olsa, bayram havasında yaşanmaktadır…
Bu hususu elbette uzun soluklu bir hazırlık, stratejik bir akıl, ciddi
lojistik destek ve neticede zafer…
Bu işte payı olanlar, kahraman edasıyla “ caka satmaktadırlar”…ABD, Arap
ülkeleri ve doğrudan olmasa da dolaylı olarak ülkemiz ve AKP kurmayları…
Suriye olayları daha çok su kaldıracak durumdadır. Daha birinci raundun
sonu, İsrail’in sürekli Suriye topraklarını “tırtıklamaları”, nasıl bir mecraya
doğru sürükleyeceği belli değildir. Zafer sarhoşluğu içinde olanlar daha
uyanamadılar.
Daha, Rakka, Kamışlı, Haseke ve Ayn-el arap (kobani) düşmedi. Demokratik
bir yapının ikame edileceği geçici hükümet kurulamadı. Otorite, henüz özgür Suriye
ordusunun elinde… buralar, oldu bitti ile PKK/PYD ve türevlerine mi
bırakılacak, yoksa efendilerinden emir mi bekleniyor? Eğer durum bu noktaya
gidiyorsa, geleceği inşa edilecek Suriye devletinin ortakları mı kabul
edilecekler? Bu durumun müzakere edileceği masada kimler bulunacaktır? Bu
soruların cevabı muallaktadır.
Bu arada Suriye olaylarından siyasi rant elde etmeye çalışan, zafer sarhoşluğundan
ne yapacağını bilemeyen Türkiye, sürekli ABD ve batı dünyasının takdirini alan
sözlerle, tabir yerinde ise “mayışma” içindedir. Oysa biz İsrail ile sınırdaş
olduk, şimdi hangi strateji ile hareket edilmesi gereği ortadadır. Küresel
emperyalistlerin Hep bir ağızdan seyirci kaldıkları Suriye’de, işin mimarı
olarak, adı terör olaylarına bulaşmış, bir yapı ile ülkemizin anılmasının
gelecekte bizi hangi problemle karşılaştıracağını bilemiyoruz.
Suriye’deki gelişmelere karşı, duyarsız ve umarsız hareket eden batının
niyeti nedir?
Eğer düşmanınız sizi methediyor ve göklere çıkarıyorsa, oturup
düşünmelisiniz, “onun takdirini kazandığım” ne yaptım?
Güzel Türkçemizde; “yiğidi, yiğit diye diye candan ederler.”
Aslında hissiyatımıza hitap edenler, devletimizi ve Cumhurbaşkanımızın
Suriye olaylarını anlatırken gururlanıyorum. Tam da, “böyle olmalıydı” diyorum
kendi kendime… Lakin ne kadar söz sahibi olabileceğimiz ve güvenliğimizi tehdit
eden bölücü unsurlar Fırat’ın doğusunda varlıkları korunuyor ise bu meseleyi
şüphe ile ele almanın gereği vardır. Zira devlet hissiyatla idare edilmez.
Denilebilir ki, Suriye’deki gelişmelerde, en büyük pay ülkemizindir.
Doğrudur da…
Görüldüğü kadarıyla da, genel kabul gören bu durum, Rus-İran ve Çin ile
ilişkilerimizi nasıl etkileyecektir? Çünkü ABD, sıkıştığında, malını mülkünü
silah ve teçhizatını bırakıp kaçabilecek kadar ilkesiz siyaset yürüten bir
ülkedir.
Kazandığımız her merhalede, ağır başlı ve metin, kaybettiğimiz
merhalelerde sabır siyasetimizin temeli olmalıdır. Çünkü biz Türk’üz.
Bilmeliyiz ki, düşmanımız bizi övüyor ise, bize bir tuzak hazırlığı
içindedir.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR