Son yapılan mahalli seçimlerde, özgüven eksikliği içinde seçime giren CHP, seçimlerden birinci parti olarak mahalli idarelerin büyük eks...
Son yapılan mahalli
seçimlerde, özgüven eksikliği içinde seçime giren CHP, seçimlerden birinci
parti olarak mahalli idarelerin büyük ekseriyetini aldı. Aslında bu durum
göstermektedir ki, CHP siyaseten devleti yönetmeye hazır değildir. “Öğrenilmiş
çaresizlik” içinden bir türlü çıkamamaktadır.
Doğru bir tahlil
yapıldığında, CHP, tüzel kişiliği ile ve doktrini ile kapsayıcı bir siyaset
örgüsünün temellendirildiği bir yapıdadır. Özellikle altı ok, herkesin
kendisini siyaseten bir yerlerde tanımlayabileceği bir özellik taşımaktadır.
Ancak 1950 den bu yana, bunu başarabilmesi mümkün olmuyor. Bu hususun
sosyolojik olarak incelenmesi gerekmektedir.
Öncelikle ifade edilmesi
gereken hakikat; CHP’nin devletin kurucu partisi olduğudur. Bu çerçeveden
baktığımızda cumhuriyet tarihimizde bütün ilkleri yapabilmiş ve Osmanlı
devletinin borç bakiyesi dâhil, sanayi, zirai, eğitim ve kültürel anlamda
asırlarca Türk milletine ait örfi ve milli değerler yeniden inşa ve ihya
edilmiştir.
Tanzimat sonrası,
“batılılaşma hareketi” olarak ifade edilen birçok husus bu dönemde tekmil
edilmiştir.
Ülkenin her bölgesinde
varlığını sürdüren yabancı okullar, “ajan okulları” gibi çalışmakta iken,
“tevhidi tedrisat” kanunu kapsamına alınan eğitim, bütün yurda şamil olacak
şekilde örgün hale getirilmiş, bu meyanda yabancı okullar ise denetim altına
alınarak meriyetteki müfredata bağlı eğitim yapılması sağlanmıştır.
Tarımsal alanların
verimliliği artmış, bölgeler arası denge politikaları ile coğrafya ve iklimin
özelliğine uygun tarım yapılabilir hale gelmiştir. Fabrikalar hemen her bölgede
kurulmuş ve ülkede 1925 te başlayan iç isyanlara(zilan vakası, şeyh Sait
isyanı, Erzincan cumhuriyeti vakası, Menemen olayı, Çerkez Ethem ayaklanması)
rağmen, ülkemizin para birimi dolar karşısında üstünlük içine girmiştir. Bir
dolar, 90 kuruş olarak dolaşımda olduğu görülmektedir.
Bu gidişat, 1936 ya kadar
sürer. Ne var ki, emperyalistlerin devlete sızması ve etkin olmalarının önünde,
Mustafa Kemal Atatürk, bir bariyerdir ve aşılamamaktadır.
Ancak 1936 dan sonra
gerek Gazi Mustafa kemalin sağlık problemleri, demokratik teamüllerin
oturtulması bakımından kuvvetler ayrımı esasına göre devletin işleyişi Başvekil
İsmet paşanın inisiyatifine bırakılmıştır. Bu süreçte, CHP kendi arasında farklı
siyasi ve felsefi düşüncelerin mücadeleleri başlamıştır. Bir tarafta İsmet Paşa
ve taraftarları, diğer tarafta, Celal Bayar ve taraftarları…
İsmet paşa, başından beri
“mandater” anlayışı tavsiye eden, ülkenin reel durumu bunu gerekli kılmakta
olduğu şeklinde bir anlayışın temsilcisi konumundadır. Gazi Mustafa Kemal paşa
ise, “tam bağımsızlıkta” ısrar eder.
Atatürk’ün vefatı, 2.
dünya savaşının patlak vermesi, ismet paşanın Cumhurbaşkanı olması, çok partili
sisteme geçilmesi gibi hızlı gelişen olaylar karşısında, CHP, kendi içinde iki
ayrı partiye ayrıldı. Her ikisi de, küresel emperyalist güçlerle beraber
hareket etmekte hem istekli hem de kararlı olduğunu, ancak, küresel güçler
kimden daha fazla taviz alacaksa ona meylettiğini gözlemledik.
Celal Bayar ve Adnan
menderesin olduğu demokrat parti ABD ve batı ittifakına içinde Türkiye’yi bir
altın tabakta ikram ettiler. O gün bu gündür batının hegemonyasını bir türlü
kıramıyoruz. Zira gelişen siyasi ve ekonomik hadiselerde onların belirlediği
veya takdir edebildiği kadar yol kat edebiliyoruz. Onlar istemedikçe iktisaden
ve siyaseten bağımsız karar alamıyoruz. 1974 de Kıbrıs harekâtı müstesnadır.
Asıl konumuz CHP
cumhuriyeti kuran parti olarak, ne durumda olduğunu analiz etmektir. Zira
devletin hafızasına hâkim bir siyasal yapı, neden devlet yönetiminin dışında
kaldığı önemli olsa gerekir.
CHP’nin kuruluşunda, ana
akım düşünce “Türkiye cumhuriyetinin temeli, yüksek Türk kültürüdür”
düsturundan vaz geçerek, felsefi olarak hümanizm akımının içinde sırlanmış
emperyalist emelleri gerçekleştirmek üzere, güya evrensel değerler etrafında,
kültürel niteliği özgün olmayan milli kültüre muhalif bir düşüncede, sosyalist,
komünist, sosyal demokrasi gibi küreselcilerin argümanlarını tercih etmiştir.
Onun uğruna adeta kendi kültürü ve milletini karşısına almıştır. Durum bu
minval üzere olduğundan, batının sırtlan gibi ülkesine ve milletine saldırdığı
cihan harbinin bütün etkisini hissettiği için, CHP’ye endişe ile bakmıştır. Ona
iktidar olma şansı vermemiştir. Bir yandan da iktidar olabilmek için askeri
vesayeti esas alan darbelerin oluşumunda etkili olmuş ve adeta ondan ümit
beklemiştir.
Batılılaşmayı, tüketimde,
giyim kuşamda ve medeni münasebetlerin uçuk kaçık taraflarında arayan ve onları,
“batılı olma” göstergesi olarak takdim etmesi, Osmanlının asırlarca ihmal
ettiği “Türk milleti ve Milli değerlerinin özlemi içinde olan Türk insanı,
ister istemez CHP’den uzaklaştı. Oysa başında da ifade ettiğimiz tez; CHP tüzel
kişiliği ve doktrini ile kapsayıcı özelliğini sadece parti ambleminde sembolik
olarak bırakmıştır.
İllegal terör örgütü
bağlantılı, sol örgütler giderek partiye egemen olmuş, kendi aralarında değişik
fraksiyonlarla, “öz eleştiri” gerekçesi ile önce birbirleriyle sonrada, milli
değerler ve bu değerlerin temsilcileri ile yani milliyetçiler ile silahlı
mücadeleye varan bir olgu içine girmişlerdir.
Adnan Menderes
karşısında, Süleyman Demirel karşısında, Özal karşısında ve son olarak ta,
R.Tayyip Erdoğan karşısında siyasi mağlubiyet almışlardır.
Geldiğimiz bu günkü
durum, AKP’nin yirmi küsur senedir ülkeyi iyi yönetemeyişinden kurtuluş arayan
millet, CHP’ye teveccüh ettiğini görebiliyoruz. Bu sebeple de mahalli idareler
seçimlerinde büyük üstünlüğünü gördük. Üstelik kazanabilmek umudundan uzak,
yeni genel başkanın ne yapabileceği belirsiz olan bir ortamda elde edilmiş
başarı…
Bu başarı, seçimden hemen
sonraki gün CHP’de büyük bir iteklendirme (motivasyon) oluşmasını sağladı ve iktidarın,
tünelin diğer ucunda olduğunu tasavvur etmeye başladılar. Seçimleri
kazanacağından umudu kesmiş CHP’liler, partilerine sarılmış ve gelecek
seçimlerin favorileri olduklarına kendilerini inandırmış görüyorlar. Bu durumu,
parti kongrelerinden anlayabiliyoruz. Yüksek katılım ve coşkulu bir ortam bunu
ifade ediyor.
Ne var ki, göremedikleri
bazı sıkıntılı durumlar özellikle kongrelerde, delege olarak belirlenen ve
milletin teveccühüne olumsuz etki eden “sızmalar” mevcuttur. Özellikle illegal
örgüt bağlantılı üyelerin delege olarak seçilmesi, fraksiyon kavgalarının
olacağını, “perşembenin gelişi çarşambadan belli olur” kabilinden bir durumu
göstermektedir. Bu durum milleti de, sadık CHP seçmenini de yormuştur,
yoracakta… Böyle olunca çekinceli seçmen davranışı, CHP’yi iktidara
taşımayabilir.
Parti meclisinde, etnik
siyasete göz kırpan bir yaklaşımın bizzat Genel başkan ve yetkili kişilerin
beyanatlarında izleyebiliyoruz. Milli bütünlüğe karşı, batı ve küresel güçler
tarafından organize hale getirilmiş bölücü etnik siyasete karşı olması, CHP’ye
güven duyulmasına sebep olacaktır. Yanında durmak ise mahalli idare
seçimlerinde elde ettiği başarıyı yakalayamayabileceği muhakkaktır. Zira etnik
ve bölücü siyaset güden yapı, genel seçimlerde zinhar, kendi partilerini
destekleyeceklerini görmek gerekir.
CHP, eskiden bu gibi
siyasal yapılara kapısını açtığı için güven kaybetmiştir. Truva atı gibi
kullanılan, Onları bu güne taşıyan siyasi yapı, dünden bu güne CHP’dir. Âlim
olmasa da, arif bir milletimiz vardır. Bunu takdir edecektir.
Gelinen noktada, sol
fraksiyonlar ki; bir kısmı, Rusya’yı, bir kısmı Çin’i bir kısmı ise Avrupa sol
model temsilciliğin yapmaktadırlar. Oysa reel siyaset, Türk ve Türkiye
gerçeğine uygun demokratik ve milli bir çizginin CHP’nin tüzüğünün gereği
olduğu veçhile bu siyaseti savunabilmektir.
CHP’ milli ve manevi
değerlerle barışık bir siyasete sayısal (kemiyet) bakımından mecburdur.
Emperyalistlerin maşası durumundaki yapılanmaları içinden ayıklamalıdır.
Devletin ve milletin beklentilerine ışık tutacak politikaları, periyodik olarak
izah etmelidir. Bu günden yarına milletimizin bölgesel ve küresel meselelerine
nasıl baktığını izah etmelidir. İçte var olan siyasal İslamcılar marifeti ile
küreselcilerin sağ siyaseti tasarladığı gibi, sol ve demokratik değerlerle
fraksiyonlara böldüğü sol siyasetleri de CHP ve sol siyaseti dizayn etmektedir.
CHP bu durumun ne kadar farkındadır?
Küresel emperyalistler,
bir ülkede iktidarı kurgularken, muhalefeti kendi başına bırakmazlar. Onun için
bağımsız ve bağlantısız bir siyasete geçmek zamanı bu gün geldiğimiz en uygun
zamandır. Bu şansı CHP nasıl değerlendirecektir? Bilinmemektedir.
Bütün jeopolitik
stratejistler, önümüzdeki zamanın Türklerin dünyada yeni bir güç dengesi
oluşturacakları yönünde, bir beklentisi olduğu ve bizlerde buna inanmaktayız.
CHP bu konuda düşüncesini beyan eder nitelikte hedef ve çalışmaları merak konusudur.
İçine düştüğümüz ekonomik
darboğazdan hangi reçete ile çıkabileceğimiz hususunda kamuoyu bilgi
beklemektedir. Kamu kaynaklarını bir şekilde siyasi entrikalarla zimmetlerine
geçirmiş olanlarla ilgili nasıl bir yöntem uygulanacaktır. Zira devletin cari
açıkları verimsiz yatırımlar olduğu gibi geri dönmeyen krediler olduğunu sağır
sultan bile biliyordur.
Toplumun içine itildiği
ahlaki çürümüşlüğün, millî hayatımızı ve devletin bekasını tehlikeye attığı bir
boyuta ulaşmışken, eğitimde nasıl bir model ve gelinen bu olumsuz sosyal yapıyı
nasıl ıslah edileceği de önemli bir sorun olarak iktidar adayı gibi görünen CHP’nin
izaha muhtaç bir husus olduğu aşikârdır.
Bütün bu soru ve
sorunların cevabını akılcı bir yaklaşımla CHP vermek durumundadır. Yoksa günü
kurtarma siyasetleri için faydacı (pragmatik) bir yaklaşım, CHP’ye güveni
ülkemize de istikrarı kazandırmaz.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR