Devletlerin silahlı birliklerinde görev alan kimseye Asker diyoruz. Devlet geleneğimizde, her Türk, kadın erkek ayırt etmeksizin asker...
Devletlerin
silahlı birliklerinde görev alan kimseye Asker diyoruz.
Devlet
geleneğimizde, her Türk, kadın erkek ayırt etmeksizin asker adayıdır. Ayrıca
Alp’lik geleneği bu yüzdendir.
Alp, Han’ın
ve Hakanın iradesine şartsız bağlılık içinde, devletine ve milletine kendisini
feda eden yiğittir.
Asker dilimizde, ilk olarak şu şekilde
ifade edildi. “ordu" [ Dede Korkut Kitabı (1400 yılından önce) : Tekür
daχı askerini cem edüp karşu çıkdılar ]
Mütercim Âsım
Efendi (1755-1820)’nin İran asıllı Firuzabadi’den çevirdiği “El-Okyanusû’l
Basit fi Tercemeti’l Kâmusi’l-Muhit” adlı eserinde: “El-asker: Cemi
manasınadır(çoğul) ki müctemi ( çoğunluk) olan beni âdeme denir. Türkçe ’de “çeri”
tabir olunur.
Asker karşılığında Farsça serbaz, Tacikçe sarboz, Azerice äsgär, Kazakça äsker,
Kırgızca asker, Özbekçe äskär, Türkmence esğer, Uygurca äskär kelimeleri
telaffuz edilmektedir. Pencap ve Sind bölgelerinde ‘asker’e sipahi denilmiştir.
Bunun da Çince shibing sözcüğüyle ilişkisi bir olasılık düzeyindedir. Araplar
‘ordu’ya cayş, ‘asker’e ise cund demektedirler. Laş sözcüğü lur Farsçasında
(eski farsça) bu gün Kürtlerin konuştuğu dil ‘vücut, beden’ demektir. Bu
bağlamda, sonraları vücudun ölüsü için mecaz olmak üzere, hayvan ölüsü için
“leş” sözcüğü kullanılmıştır. Lur Farsçasında (eski Farsçada ve Kürtçede) yer
alan -kar son eki ‘yapan, eden’ ve aynı zamanda meslek bildiren bir
ektir; tıpkı cotkar (=çiftçi), xebatkar (=işçi), nviskar
(=yazar) sözcüklerinde olduğu üzere laşkar kelimesi ‘beden eğitimi yapan’
karşılığında kullanılmış olmalıdır. Laşkar’dan zamanla leşker ve leşger şekillerine
varılmıştır. Araplar sonradan laşkar sözcüğünü al-askar şekliyle dillerine
transfer etmişlerdir. Buradan da asker sözcüğü belirmiştir. http://aksozluk.org/asker
görüldüğü
üzere, asker sözcüğü, bütün Türk topluluklarında bu günkü haliyle
kullanılmaktadır. Kelime manası yanında, kavram derinliği olan bir anlamı da
vardır ki, bu bizim için ehemmiyet arz etmektedir.
Her harfin özgün bir
anlamı, bütünü oluşturan bir özelliği vardır.
Asker; harf harf
açıklandığında, hayranlık bırakan ve herkesin özenerek “olmak istediği”
kişiliğin temsilcisini meydana getirmektedir.
Şöyle ki;
عسكر Osmanlıca da yazılımı “ayın” harfi ile başlasa da, Türk tasavvufu askeri, ESKER olarak tanımlar
ve harflere anlam yükler…
Elif; Ebediye-i Ruhiye, ölümsüz ruha sahip, şehitliğe namzet kişi… “Onlara,
ölü demeyiniz, bilakis onlar diridirler. Lakin siz bilemezsiniz”, ayetin
mucibince…
Sin; selameti fikrîye, sağlam fikir sahibi, ihtimallerin tümünü, sebep-sonuç
ilişkisini tahlil ederek neticeye ulaşabilen…
K; Kerameti tabiiye, sezgisi, öngörüsü, algısı, aldığı (eğitimden)terbiyeden
gelen…
R; Riyazeti Bedeniye, beden ve ruh ilişkisini biyoloji ve anatomi ile
kinestetik yapıyı anlayarak yaşamasını bilen kişi… Yani insan biyolojisinin
özelliklerini ilmi esaslara bağlı olarak bilen kişi… Kendini bilen Allah’ını
bilir hadisi şerifi ilham alınır.
Disiplin içinde, sosyal muvazeneyi koruyan-kollayan, ast-üst
meselesinde, emir komuta içinde, nefis terbiyesi ile durumunu kabullenen edep
timsali görev insanları…
Askerliğin kutsal olmasını sağlayan özellik, işte bu ruhta yatmaktadır.
Düşmanlarımız, askerlerimizin bu ruh yapısını(maneviyatını) çözmek
üzere, birçok zaman onu “boy hedefi” haline getirse de, “su akar mecrasını bulur” kabilinden, her şey
aslına rücu etmektedir.
Biz Türklerde, askerlik meslek değildir. Bilakis hayatın önemli bir
süreci olarak kabul görür. Hatta biri hastalanıp tedavi gördüğünde, “taburcu
oldu” denir. “Tabur” askeri birlik anlamına geldiğini biliriz. Oysa şifa
bulduğu için “evine yollandı” denmesi gerekmez mi? Şu anlam çıkmaktadır:
Evlerimiz, askeri birliktir. Veya yaşam alanımız tabur olarak mütalaa
edilmektedir.
1974 Kıbrıs barış harekâtında,
yaşı yetmişi bulan bir adamın, Muş askerlik şubesine gelerek “beni askere alın”
demesi, başka nasıl tanımlanabilir ki?
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR