Son günlerde kamuoyunun üzerinde sıkça durduğu mesele, anayasa meselesidir. Tanzimat’la oluşan kanuni esasi,1921 anayasası,1924, 1961,...
Son
günlerde kamuoyunun üzerinde sıkça durduğu mesele, anayasa meselesidir.
Tanzimat’la
oluşan kanuni esasi,1921 anayasası,1924, 1961, 1982 anayasa olarak, demokratik
hayatımızda, olagelmişlerdir.
Siyasetin
kilitlendiği, tek adam egemenliğine giden bir sürecin, anayasal güvence ile
sağlanmasına dönük, iktidarın itham edildiğine, içeriği kamuoyu tarafından
bilinmeyen muamma bir anayasa önerisi… Anayasa serüvenimizde, yaşadığımız süreç
ve geldiğimiz nokta…
Neden
muamma diyoruz biliyor musunuz?
Anayasalar
demokratik hayatı belirleyen, toplumun can ve mal güvenliğini, ırz ve namusunu
teminat altına almak üzere, insani ihtiyaçların karşılanması, temel insan
haklarını esas alan ve herkesi eşit şekilde kapsayan esasların mutabakat
metnidir.
Sınıf,
zümre, etnik ve dini yapı ayrıt etmeden, insanı merkeze alan bir yaklaşımla
hazırlanan yasamaların esasıdır.
Toplumun
gösterdiği, sosyal, ekonomik, kültürel gelişmelerin önünü açmak, çağdaş
uygarlığa uyum sağlayacak bazı değişiklikler olağan karşılanabilir. Ancak,
etnik, mezhebi ve sosyal ayrışmaya varabilecek ve devletin varlığına kast etme
imkanı sağlayabilen değişikliklere gitmek ise mutlaka vaz geçilmesi
gerekmektedir.
Bizim
Anayasa geleneğimize baktığımızda, olağan üstü durumlarda “mücbir sebep” denilerek, ihtilallerin
iradesini temsil eden genelde “elitlerin menfaatlerini” esas alan bir
yaklaşımla kurulduğunu görmekteyiz. Özellikle 1961 ve 1982 anayasası, tamda bu
tanıma uymaktadır.
Bu
gün düşünülen ve iktidar partisi tarafından meclise dahi sunulduğu halde
görüşmelere açılmayan anayasa taslağı hakkında kamuoyu bilgi sahibi değildir.
Bu haliyle de “muamma” olarak ifade edilmektedir. Meclis görüşmeleri ve
oylaması nasıl ve hangi zaman dilimi içinde yapılacağı da bilinmemektedir.
Genel kabul ise bu anayasanın bir oldu-bitti ile meclisten onay alacağı
çalışmalar içinde oldukları şeklinde değerlendirilmektedir.
Bunu
işaret eden gelişmeler ise, DEM ve MHP’nin mecliste karşılıklı “jestler”
yaparak, farklı kutuplarda ve düşüncede olan bu yapıların, AKP ile Paralel
hareket edebilecekleri imkânı yaratmak üzere, siyasi bir iklim yaratmaktır.
Etnik
ve mezhebi temelde bir olguyu esas almak üzere devletin temellerini ortadan
kaldıracak, etnik, mezhebi, dil, bayrak, bölgesel otonomi gibi konuların
anayasal güvence ile yürürlüğe girebileceğinden bahisle siyaset mahfillerinde
konuşulması…
1948li
yıllardan sonra, Küresel emperyalistlerin doğrudan ülke yönetimine etkilerini,
anayasaların sağladığı imkânlarla olduğunu görebilmekteyiz. Yani anayasal
yapılar sayesinde, küresel emperyalistler, ordu, eğitim, ekonomi,sınai ve hukuk
kurumlarının yasal durumlarının verdiği
fırsat ile hücre hücre nüfuz edilmiş ve toplumsal ihtiyaçlardan uzak, kültür ve
geleneklerden güç almayan, ihtiyaçlarımızı karşılamayan ,farklı mecralarda
(Vatikan İngiliz işbirliği ve ABD’nin) dikte ettirmesi oluşmuş, parlamentolarımızda ise oylanarak
kabul edilmişlerdir. Bu ise her gün büyüyen çocuğa, yetişkinlikte çocukluk
elbisesi giydirmek gibi “ucube” bir durumu meydana getirmektedir.
Geleneklerinden,
milli seciyesinden, sahip olduğu jeolojiğinden ve tarihinden kuvvet almayan anayasal
düzenlemeler asla netice vermeyeceği herkes tarafından kabul edilmektedir.
Aslında,
Marko Polo’nun Kubilay Hanı ziyareti ile başlayan, batının doğuyu keşfetme ve
ona göre siyaset belirleme isteği olan “Oryantalis yaklaşım” ile doruğa ulaşmış
bir siyasi iradenin neticesidir bir bakıma… Cemil Meriç’in dediği gibi; “oryantalizm,
sömürgeciliğin keşif koludur.” Keşfeder, tanır, tanımlar ve uygulamaya
sokar. Anayasalarımızın hazırlanış
biçimi tam da bu duruma uymaktadır.
12
Eylül anayasası, bir “dikte” anayasadır. Göstermelik olarak, Prof. Dr. Orhan
Aldıkaçtı’nın oluşturduğu ekip, hazır halde önlerine sunulan anayasa üzerinde
mütalaa edip %92 ile kabul süreci neticelenmesi maskaralığı, bu güne benzer bir
süreci ifade etmektedir.
Milli
mutabakata dayanan ve kapsayıcı bir anayasa yerine, etnik, dini ve mezhebi
ayrıştırmayı esas alan bir yaklaşımı millete dayatmak temelinde hazırlanmış
olduğu var sayılan anayasa, Türk
devletinin dirliğine, Türk milletinin birliğine kast etmektir.
Gelinen noktada, bazı iddialar mesnetsiz de olsa,
tasarlanan anayasayı içerik olarak milletten saklamanın sakıncalarından biride,
komplo teorileri üretilebiliyor olmasıdır. Bölünme, kaos ve inanç
farklılıklarından doğabilecek endişelerle ülkenin, mevcut jeopolitiğini göz
önünde bulundurduğumuzda, var olan tehditlerin kuvvet bulmasını sağlamasıdır.
Bir oldu-bitti nin beklenmesi ile muamma olan anayasanın
oylanması dahi, ekonomik yönden zor durumda olan ülkemizin, daha da zor
durumlar yaşamasını sağlayacağı imkân dâhilindedir. Zira ihanet şebekeleri her
tarafta fırsat kollamaktadırlar.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR