Savaş, insanlık tarihi boyunca yaşadığı bir vakıa olagelmiştir. İnsanlığın geçirdiği her aşamada, savaşların şekil, biçim, taktik ve str...
Savaş, insanlık tarihi
boyunca yaşadığı bir vakıa olagelmiştir. İnsanlığın geçirdiği her aşamada,
savaşların şekil, biçim, taktik ve stratejileri de değişmiştir. Meydan
savaşları, kılıç kalkan, ok, gürz, piyade ve atlı süvarilerle yapılırken,
ateşli silahların keşfi işin şeklini ve savaş taktiklerinde değişiklikler meydana
getirdi. Ordular mekanize olunca, 2. Dünya harbinde olduğu gibi, cephe
savaşları yanında şehirlerde savaş başladı. Havacılıkta ulaşılan gelişmeler
sayesinde yine savaş farklılaştı. Füzeler, devreye girince yine farklılıklar
görülmeye devam etmektedir.
Modern Dünya’da, NBC (nükleer, biyolojik, kimyasal) etkinliği
üstünlük yaratmaktadır. Savaşın en önemli boyutu ise medya ve basın yoluyla 5.
Kol faaliyeti olan psikolojik savaşlardır.
Savaşın nevi ne olursa
olsun, savaş, eğitim ikmal, lojistik ve taktiklerle beraber diplomasi ile
çözülemeyen meselelerin nihayetinde gelindiği noktadır.
Savaşın olmasını sağlayan
şartlar ve savaş kararı verildiğinde, savaş emareleri ilk önce savaş ekonomisi
uygulamaları ile kendisini gösterdiği bir hakikattir.
Bu gün dahi, Ülkelerin
ekonomik durumlarına ve uygulamalarına batığımızda, “savaş ekonomisi”
uygulandığını görmemiz pekâlâ mümkün…
Savaş ekonomisi, bir
devletin ekonomisini savaş zamanında canlı tutmak adına aldığı önlemlerin
adıdır. Philippe Le Billon bu olguyu; “vahşetin kontrol altında tutulması
amacıyla kaynakların üretim, aktarım ve paylaşımın düzenlenmesi” olarak
tanımlamaktadır.
Savaş esnasında
karşılaşıla bilinecek her türlü vurgunculuk (stok, karaborsa, fahiş fiyat,
piyasadan mal çekme vb.) oluşabilecek muhtemel olumsuzluklara karşı alınan
ekonomik tedbirler…
Savaş ekonomisinin
belirtileri nelerdir?
Savaşlar, üretimi
düzensizleştirir. Ticaret akışlarını değiştirir. Enflasyonu tetikler, kamu
borçları genelde parasallaştırma yoluyla finanse edilir, özgürlüklerin aşırı
derecede kısıtlanması pahasına, fiyat kontrolleri ve karne sistemi, barış
ortamı gelinceye kadar enflasyonu bastırmada etkili olur.
Dünyanın toplu durumuna
baktığımızda, ekonomik faaliyetlerde kısıtlılık, mal ve hizmetlerde kısıtlılık
görülmektedir. Yatırımlar, sektör temelinde, silah ve savunma sanayi alanına
kaydırılmış olması, ülkelerin iç politikalarda, tasarrufa gitmeleri, iş ve
üretimde sınırlılık, istihdamda düşüş, gibi belirtiler, hemen her ülkede rutin
dışı bir halde kendisini göstermesi, olası bir küresel ve ya bölgesel ölçekte
savaşların olacağını işaret etmektedir.
Barış Karamızrak,ve Doç. Dr. Coşkun Karaca’nın yaptığı bir
çalışmada; savaşların ekonomi üzerindeki etkiler konusunda özetle şunları ifade
etmişlerdir. “Savaşlar sosyal ve psikolojik etkilerinin yanı sıra savaş
sırasında ve sonrasında ülke ekonomisinde derin izler bırakmaktadır. Savaşın
ekonomik etkilerinin başında işgücü kayıpları gelmektedir. Savaş nedeniyle
nitelikli işgücünün ülkeyi terk etmesi, yaralanma ve ölümler sonucunda nüfusun
azalması, üretim ve milli gelirde ciddi kayıplara yol açmaktadır. Üretimde
yaşanan düşüş enflasyona ve karaborsaya neden olmakta, savaş nedeniyle geliri
düşen halk ihtiyaçlarını karşılamada zorluklarla karşılaşmaktadır. Bu dönemde
kaynakların ordu ve savunma ihtiyaçlarına ayrılması temel tüketim maddeleri
başta olmak üzere pek çok sektörün kaynak ihtiyacının karşılanmasında
darboğazlara yol açmaktadır. Savaşla birlikte yeni üretim araçlarını sağlamak,
kredi bulmak, olası düşman saldırıları karşısında çalışmayı kesintiye
uğratmaksızın devam ettirmek ve üretimi en uygun iktisadi rantabilite normları
dâhilinde artırmak olanaksızlaşmaktadır.”
Hali hazırda savaş
durumunda olan, Rusya ve Ukrayna, bir bakıma Rusya’nın batı paktı ile olan bir
savaş görünümündedir. Rusya, temel savaş doktrinini devreye sokmadan, Ukrayna
üzerinden batıya karşı bir üstünlük sağladığını görebiliyoruz. Batı ve ittifakı
ABD, bu durumu sindirebilecek midir?
Sergilenecek zaaftan yararlanmak durumunda kalan Rusya Baltık bölgesini hedef
alabilir mi? Özellikle Avrupa’da enerji sıkıntısının yarattığı ekonomik krize bakılırsa,
bu durumu; ya ABD’nin katı yakıtı ile veya Rusya’nın doğal gazı ile gidermesi arasında
tercihe zorlanabilir. Her iki durumda da, Baltık bölgesi için “tehlike
çanlarının çalınıyor” olması anlamına gelir.
Diğer taraftan, ABD’nin
Taiwan’dan ve Çin’den endüstriyel yatırımlarını geri çekmesi, Asya-pasifik
bölgesini hedef alabileceğinin göstergesi olabilir. Özellikle İran ABD
gerginliği, ABD’nin saygınlığı (prestiji) haline gelmesi, açıktan İran’ı hedef
alan beyanatlar önemli askeri ve siyasi şahsiyetlerin öldürülmesi, Irak’ta
yapmış olduğu silah, mühimmat ve askeri yığınak, savaş için önemli göstergedir.
Son olarak stratejik
ehemmiyeti son derece önemli olan ve Ak denizde istediği gibi hareket
kabiliyetine sahip olabilmesi için yemende İran destekli Husilerin etki
alanında olan Aden körfezini hedef alması, muhtemel Asya pasifik müdahalesinde,
gerek sığınma gerekse lojistik destek bakımından ak denize güvenlikli bir
şekilde girebilmesi önem arz etmektedir. Buranın hedef alınması, ileri bir tarihte,
Asya -Pasifik’in savaş alanı olabileceğine işarettir.
Savaşın olabileceği zamana
gelince, gerek ekonomik göstergeler, gerekse uluslararası politikalardaki
gerilim, savaşın yakın bir zamanda, özellikle 2025 yılı içinde
başlayabileceğine işaret etmektedir. Yoksa yüksek bir gerilim yaşayan dünya, bu
gerilimin sıcak çatışmaya dönebileceği ufak bir kıvılcımı beklemekte olduğu söylenebilir.
Çin ve Hindistan’ın nasıl
bir tepki vereceğini dünya kamuoyu pek öngörememekle birlikte, savaşın fitilini
ABD ve ittifakı Kuzey Atlantik Paktına (NATO)bıraktıklarını ifade etmek
mümkündür.
Avrupa ise, ABD’nin
güvenilmez tavrına karşı, Avrupa devletleri, Avrupa güveliği için “Avrupa
ordusu” kurmak arzusundadırlar. Ne var ki, liderlik yapabilecek siyasetçilerden
mahrum görünmektedirler. Bu vesile ile son derece kontrollü bir siyaset takip
etmektedirler. Baltık ülkelerinde
cereyan edecek bir savaşın, asıl hedefi, Avrupa olacağı endişelerini de izhar
etmektedirler.
Var olan siyasi ve
ekonomik emareler, dünyayı etkileyen bir savaşın kapıda olduğu şeklindedir. Bizim
ülkemiz; savaşın, gerek Baltık bölgesinde, gerekse Asya -Pasifikte olsun
etkilenme olasılığı çok yüksektir. Jeopolitiğimiz, kaderimizdir.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR