Yerel seçimler, ülkemizde, kamu ihtiyaçlarını yerinde karşılanmasına imkân veren, yereli yönetebilme hakkını elde etmek üzere yapılan ...
Yerel seçimler, ülkemizde, kamu
ihtiyaçlarını yerinde karşılanmasına imkân veren, yereli yönetebilme hakkını elde etmek üzere
yapılan seçimlerdir.
Çok partili seçim sistemine
girildiği tarihten bu güne, -askeri müdahaleler hariç- kesintisiz demokratik
teamüller çerçevesinde yapılagelmektedir.
Bu güne kadar yapılan seçimlerden
farklı olarak, cumhurbaşkanlığı devlet sistemi içinde ilk yerel seçim
olmasıdır.
Türk milletinin büyük bir
demokratik olgunluk içinde en az problemle yapılmış olması sevindiricidir.
Yüksek bir “sosyal gerilim
atmosferi” içinde gidilen seçim, alınan neticeler ile toplumsal gerginliği
dağıtmış, sükûnet ve rahatlamanın egemen olduğu bir atmosfere evirilmiştir.
Üstelik devletin bütün imkânları
seferber edilerek, iktidar partisinin elinde bulunan yerel idareler, kaybedilme
lüksünün olmadığı ve birer “mevzi” hükmünde görüldüğü bir ortamda yapılmış
olmasına rağmen…
Seçime, 21 yıllık mağlubiyetlerin
kazandırdığı özgüven eksikliği ile giren CHP, birinci parti olarak çıkması
kendi seçim stratejilerinde beklemedikleri bir sonuçla birinci parti olarak ipi
göğüslemiştir.
Büyük millet meclisine, çeşitli
demokratik “hülle” yoluyla, taşıdığı “millet ittifakı” partilerinden bağımsız
olarak seçime girmesi, örtülü bir ittifakı ise, DEM partisi ile yapmış olması,
önemli ve hassas değerlendirmelere muhtaç bir siyasi durumdur.
Bu başarıda en büyük pay benim
kanaatimce, CHP’nin yönetimde yapmış olduğu değişikliği başlatan süreç ve bu
süreçte siyasi hayatını risk altına alan Bolu Belediye başkanıdır.
İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya,
Adana ve Mersin gibi büyük şehirlerin iktidar partisinin tercih edilmeyişi,
iktidarın yönetebilme yeteneğinin sistem içinde “tek adam”a bağlanması olarak
ifade edilebilir. Ülkemiz 3. Dünya ülkelerine reva görülen antidemokratik
yapılanmaları kabullenmeyeceğini böylece görebildik.
İktidarın daha kontrollü hareket
etmesini ve milletin gücünün her şeyin üstünde olduğunu kabullenmesi gerçeğinin
görülmesi demokrasi adına önemlidir.
Muhalefet partisinin seçim
gecesi, “siyasi bir liderden beklenen çok etkili, haddini bilen, şımarıklığa
prim vermeyen” konuşması, kendi siyasi geleceği bakımından son derece önemli
görülmelidir. Bilahare konuşanlarda, aynı minval üzere beyanat vermeleri,
milletin, rövanşist ve intikamcı anlayışa prim vermediği bir netice ile
neticelenmiştir. Doğal olarak, seçim sonrası günler, uzlaşı, hoşgörü ve
herkesin muhasebesini yapabileceği bir iklimi meydana getirildiği söylenebilir.
Millet, çok dengeli tercihle,
yönetim sorumluluğunu paylaştırmış, herkes sorumluluklarını nasıl yerine
getireceği hususa odaklanmış bir durumda olduğunu görebilmekteyiz.
Doğu ve güneydoğuda, bölücü ve
küresel tehdit unsurları ile birlikte hareket eden ve her zeminde anayasal
yapıya muhalif hareket eden DEM ve türevi siyasi yapıların başarısı, iktidarın
tutumundan kaynaklandığını ifade etmek yanlış olmaz. Devletin varlığını ve
birliğini koruyan anayasa mahkemesinin kapatma kararına rağmen seçimlere girmiş
olmaları, hem imtiyaz görmeleri hem de yapabilecekleri her hususun rahatlığı
içinde bölge halkını etki altında bırakmaları, bölgesel başarıyı getirmiştir.
AKP; Türk siyasi hayatında,
“alacakaranlık partisi” olarak bilinmektedir... ABD de kurulmuş ve onun desteği
ile varlığını korumuştur. Uyguladıkları politikaları her durumda ABD
menfaatleri ile örtüşmektedir. Hatta BOP gibi emperyalist hedefi olan bir
projenin yürütücüsü olmuştur. Pragmatik bir siyasi felsefeyi tercih ederek bu
günlere geldi. Ülke yönetiminde, güçlü
siyasi propagandalarla milleti etkilemiş, Siyonistlerin himayelerinde faaliyet
gösteren “dini cemaatlerin” kontrolünde, milletin değer yargıları üzerinden
siyaset yapmış ve siyaseten başarılı olmuştur. Ancak gelinen noktada, milletin
ihtiyaçları ve dünyanın genel konjonktürü, AKP’nin siyasi ömrünün bittiğini
ifade etmektedir. Bunu, kuruculuğunu yaptığı batı ittifakı bile kabul
etmektedir. Uluslararası ilişkilerini üçüncü dünya ülkeleri ile yürütmesi de
bunu göstermektedir.
Yaşanan ekonomik problemler, AKP
kadrolarının karşılayabileceği cinsten problemler değildir. Bu durumu gören
millet, AKP’ye ciddi bir uyarıda bulunarak, AKP’den başka siyasi anlayışların
varlığını dikte ettirmiştir.
Görülen o ki, bundan sonra, AKP,
konfora alıştırdığı taraftarları ile gerçek ihtiyaç sahibi millet ekseriyeti
arasında, “ne yapacağını bilemez halde” politikalar yürütecektir. Bu da, ne İsa
ya ne de Musa’ya yarayacaktır. Tıpkı Özal’ın ANAP’ı gibi tarihin tozlu rafları
arasında yerini alacaktır.
İdeolojik temelli siyasi
partiler, varlıklarını ve etkilerinin korunduğu belirgin şekilde kendisini
gösterdiği, Yeniden Refah Partisi ile görebiliyoruz.
Köklü bir geleneği olan MHP
partisi yaşadığı hadislerle içinden en az dört siyasi partinin çıkmasına ne
kadar tahammül edebilecektir? Kim ne zaman Türk milliyetçilerini bir araya
getirerek, MHP’nin ihtişamlı zamanlarını yaşatacaktır. Oğul arılar, ana arıyı
ne zaman vücuda getirecek ve yeniden “Milliyet şuurunun” egemen olduğu bahar ne
zaman gelecektir? Bu durumu belirleyen husus, kuşatma altında bulunan ülkemizin
yaşayacağı bir siyasi felaket sonrası mı? Yoksa aklıselimin devreye gireceği
bir hareket mi oluşacak? Bunu zaman gösterecektir.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR