Öyle ya! “şartlar olgunlaştırılınca” müdahale meşruiyet kazandı. 12 Eylül’ü,1980 li yıllardan genç olanlar yani yaşı 60 üstü olan hepi...
Öyle ya! “şartlar olgunlaştırılınca” müdahale
meşruiyet kazandı. 12 Eylül’ü,1980 li yıllardan genç olanlar yani yaşı 60 üstü
olan hepimiz miktarımızca yaşadık.
Üstelik hayatını veren beş bin
genç ve idealist insanlar… Milliyetçiliğin kapsayıcı bir ideoloji olduğuna
inanan biri olarak, ölenlerin sağ-sol değil de, Türk gençleri olarak
değerlendirmeyi uygun buluyorum.
Türk milli doktrininin bir
umdesi, ”toplumculuktur” toplumculuğun ruhu ise, kapsayıcılıktır. Biz
milletimizi, her ferdi ile kapsayan bir milliyetçi ruhun temsilcileriyiz.
12 Eylül ün, “sivil general”
olarak ifade ettiği ve ihtilalin meşruiyeti kabul edilmesi için devletin bütün
bilgilendirme unsurlarını bu yöne sevk eden Turgut Özal, bu günkü siyasi atmosferlerin
mimarı olarak bilmemiz gerekir.
Tarihimizde, vahşet sayılacak
birçok uygulamayı yapan generaller, yaşı küçük olduğu için “kazayı rüşt” yani
yaşı mahkemece büyütülerek yapılan kararı aldırıp idam edilen çocuklarımızdan
bahsediyorum.
Sokaklar can güvenliğinden
mahrum, her gün oluk oluk kan akarken, daha fazla adam ölsün diye hiç tedbir
almayarak, ”şartların olgunlaşmasını beklemek” gibi bir ruh haliyle, kitlesel
cinayetlere sebep olundu.
Bu anı yaşadığımız durum idi… ya
sonrası, kimlerle karanlık mahfillerde neler tezgâhlandı. “Karamanın koyunu,
sonra çıkar oyunu” deyip zamana bırakıldı. Zaman içinde yaşadığımız bütün
pislikler, “tahterevalli siyaseti” ile sağlı sollu siyasileri de ortak ettiler.
Ama geleneksel, sağ siyaset, her zaman işin merkezinde oldu.
Özal ve ANAP’lı yıllar, “saçak
altından yürüyen, genellikle hücre faaliyetleri ile varlıklarını sürdüren,
kendilerini “dini cemaatler” olarak niteleyen guruplar motive edilerek,
önceleri devletin can alıcı noktalarına “hülle” siyasetleri ile yerleştirilenler,
bulundukları yerleri mevzi gibi görerek, çalışmalarını legal hale getirebilmeyi
başardılar. Üstelik demokrasinin gereği olarak farklı düşünenlerin demokrasiyi
güçlendireceğini ifade etmek sureti ile… Önce demokrasi iğfal edildi, daha
sonra devletin mahrem noktaları kevgire döndü. Vehbi Dinçerlerin milli eğitimde
başlayan çalışmaları giderek yaygın hale geldi ve cemaatler, 12 Eylülün
mimarlarının istediği gibi, cemaatler, siyasilerle kol kola devlete
çöreklenerek, Feto Canavarını yarattılar.
Nur cemaati, menzil cemaati, hak
yol cemaati ve sair isimlerini sayamadığımız bilumum cemaatler, hem devlette,
hem de sosyal hayatta, herkesin hayatına müdahale etmek misyonu ile görünmeye
çalıştılar. Özellikle adalet sistemi içine girerek durumları kendi kontrollerine
çevirmeyi başardılar.
Ne zaman Yahudiler; baş haham
seçimlerinde, hesapların ibrası ile ilgili rapor okundu. Birçoğu o zaman
uyanabildiler. Yoksa dini bütün, Allah için çalışan, hakkı hukuku gözeten,
masum ve temiz insanlar olarak bilinmekte idiler. Öyle olmadıklarını AKP
iktidara gelir gelmez dişlerini göstermekle gerçek yüzlerini gösterdiler.
Hırsızlık, zimmet, çocuk
tacizciler, gibi genel ahlaki durumları etkileyen olumsuzluklar yağın hale
gelince, önce zinayı suç olmaktan çıkararak, neslimizin imhasına kast ettiler.
Göstermelik olarak, genel evler kapatıldı ve hemen her mahallede fuhuş
yapılabilir noktaya geldi. Bu saydıklarımız bu gün yaşayan herkesin üzerinde
mutabık kalacağı hakikatlerdir. Ancak gelinen durumdan ilerisi için muhtemel
gelişmeler mevcut durumdan daha karmaşık ve daha tehlikelidir.
Şöyle ki, adalet, emniyet ve
askeriyeyi istedikleri noktaya getiren AKP hükümeti, şimdi sokağı kontrol
altında tutmayı deneyecek. Zira 2016dan beri senede 18.000 kişiyi, “diriliş
gençliği” adı altında eğitim altına almaktadırlar. Genelde İmam hatipli
öğrenciler tercih edilmektedir. Yaklaşık ülkemizin dokuz bölgesinde, her yıl bu
faaliyet, okulların kapanması ile birlikte yapılmaktadır. Bu meyanda, Feto nun
kalkışmasındaki kargaşadan, milli savunma ve genelkurmayın envanterinde, kayıp
18.000 malzemenin akıbeti ile ilgili herhangi bir bilgi verilmedi. Tahkikat te
yapılmadı. Basında günlerce konuşuldu.
Tıpkı, Feto’nun kalkışmasının
meclis araştırması yapılmayışı gibi, meclis olan bitenden kamuoyunu haberdar
etmemekte ısrar ediyor. Yapılanı meşru göstermek üzere de, bu yapılanlara
direnen devlet ve güvenlik görevlileri içeri alınmakta, hatta “ devlet
bağırsaklarını temizliyor” diyerek, devletin mahrem yerleri küresel
emperyalizmle kol kola çalışan cemaatlere açılıyor ve bu çerçevede, yapılan
devlet için hayati önemi olan muhtemel faaliyetler, dış gizli istihbarat
elemanlarına basın yoluyla servis ediliyor.
Şimdi ne yapalım? Yapılacak şey
bellidir. Asla kaos ortamına müsaade etmeden, herkesi bu hususta duyarlılığa
davet edeceğiz. Bizler başka bir ülkeye gidemeyiz, sığınacak yerimiz bu
ülkedir. Mezarımız burada olacaktır. Gün evvelinden demişiz ki; “vatan bize
mezar olmadıkça düşmana gül zar olmaz.” Umarım gelinen noktadan geri dönüşler
olurda bizim bu endişelerimizde biz haksız ve yanlış anlamış olan taraf oluruz.
O zamanda döner herkesten özür de dileriz. Zira özür dileyebilmek erdem işidir.
Bu noktaya gelişimizin
serencamını,12 Eylül hazırlamıştır. ABD’nin “bizim çocuklar” dediği,
şahsiyetlerin gayrı meşru çocuklarına dikkat etmeliyiz.
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR