FETO TERÖR ÖRGÜTÜNÜNE DİRENME!

  Sayın Ekrem Dumanlı, 19 Kasım 2009 tarihli zaman gazetesinde, “milliyetçiler” başlıklı yazınızı dikkatlice okudum. İfade ettiğiniz bir k...

 

Sayın Ekrem Dumanlı,

19 Kasım 2009 tarihli zaman gazetesinde, “milliyetçiler” başlıklı yazınızı dikkatlice okudum. İfade ettiğiniz bir kısım meselenin doğruluğuna katılmamakla beraber, Milliyetçiliğin ön yargılardan uzak anlatılması, yazılması, yorumlaması, millet hayatı için önem arz ettiği bir hakikattir. Zira milliyetçilik; milletin kendi tarihi seyri içinde, kendi fıtratına uygun, nasıl yaşaması ve hayatı nasıl algılaması gerektiği ile ilgili, her hücresine ve genlerine kadar işlettiği, sosyal, siyasal, iktisadi, dini, insani değerlerle oluşturduğu değerlerin bütünüdür. Üstünkörü,  mevzubahis edilecek bir konu değildir.

Türk milleti; Osmanlı dönemde de, cumhuriyet döneminde de, varlığını ve kuvvetini milliyetçilikten alan bir anlayışı yürürlüğe koyamamıştır. O sebepledir ki, bunalımdan hiç çıkamamışlardır. Hatta denilebilir ki, Osmanlı, alternatif bir medeniyetin mimarı olmasına rağmen, kendi asli unsurunu var saymayan bir anlayışla veya önemsemeyen bir yaklaşım sayesinde, kendi yıkılması ile ilgili mukadder akıbetini de hazırlamıştır. Tarih; milletlerin yaşadığı olaylarla, sebep sonuç ilişkisini vücuda getiren ve zamanın akışında, yaşadıklarıyla milletin hafızasında yer etmektedir.

Türk milletine düşmanlarının kılıçla açtığı yaralardan daha derin yara, Türk devletini idare etme yetkisine kavuşmuş olanların, bu milletin hissettikleri, bekledikleri, umdukları haz ve elemlerini, red ve kabulleri dışında, dayatmalarla milleti yönetmiş olmalarıdır. Dünde böyle idi, bu günde böyle… Bu gidişattan anlayabildiğimiz kadarıyla bir süre daha böyle devam edecektir. Çünkü bu milletin inanç ve idealiyle, devletin yönetiminde esas olan yasalar, birbirleriyle çelişmektedir. Kültürü ile de, milletin asli cevheri olan bil umum değerleri de… Hatta en vahim olanı ise, milletin varlığının teminatı ve onu milletler ailesi içinde nitelikli bir millet olmasına delalet eden, asli referansı İslamiyet’in dahi, milliyetine karşı bir pozisyonda gösterilmesi yüreğimizdeki hicrandır.

Yine, asırlardan beri, Türk devletinde, ilmi bir inkişafı ikame etmekten aciz kişiler, Bizans entrikaları ile yönetimde kalırlarken, çağdaşlarının gelişmeleri karşısında, düştükleri çaresizliklerinin faturasını millete ödetmişlerdir.

Bu toz duman arasında, zayıfta olsa, en soylu, en asil ve en umut verici ses, Türk-İslam ülküsü ideali olmuştur. Yapmış olduğunuz mülahazada gizli özne de, bu olsa gerektir.

Omurgalı ve onurlu duruş sergilemeleri, soğuk namluya hedef olmalarına rağmen, namlunun üstüne yürüme cesareti ve ihlâsını göstererek, Afganistan’ın yaşadığı bu günkü zilleti, aziz vatanımızdan püskürttükleri halde, 12 Eylül darbesinde, kendi devleti tarafından kıyılan, idam edilen, öksüz bırakılan ve haksız yargılamalarla girdikleri ceza evlerini “yusufiyeli dergahlarına” dönüştüren bu yüksek şahsiyetli düşünce mensupları, yaşadıklarını devlet millet bekası için “kan içip kızılcık şerbeti içiyor göründüler”. Yine 28 Şubat sürecinde herkesin kabuğuna çekildiği bir ortamda; en gür ses bir ülkücüden çıktı. O ses; “milletin parasıyla alınan silahların namlularını millete çeviremezsiniz”.diyen rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu idi… Yazınızda; sanki Ülkücülerin askerin desteği ile hadiselere katılmış, şeklinde bir yargıda bulunmaktasınız. Bu en az ihtilalda uğradıkları haksızlık kadar bir haksızlıktır. Yani ifade ettiğiniz, “asker- millet el ele” ülkücü hareketin tercih etmediği, ancak “devlet- millet” elele olarak ifade ettiği bir slogandır.

Devletin korunup kollanması görevi ise, bu milletin mensubu olan herkesin her dönemde yaşadığı bir yüce duygudur. Bunu ne sultandan bir emirle, ne de basit tahrikler neticesinde vücuda gelmez. Milletin asli cevherinde şifrelenmiş bir olgudur.   Hiçbir ülkücü, dün yaptığı o asil mücadelenin nedametini yaşamamaktadır. Bu duruma gıpta eden ve bu ruh halinin sahip olduğu asaleti yaşamak cesareti olmayanların, ülkücülere yakıştırmalarından başka bir şey değildir.

Ülkücü, her anının muhasebesini yapar, bu onun teşkilat terbiyesi gereğincedir. Hayal kırıklığı yaratmaz… Çünkü ülkücü bilmektedir ki, son üç asırdan beri, Türk Milletinden ve “öz değerlerinde” den kuvvet alan bir devlet yapısından uzaklaşıldığı için onu ikame etmek üzere ülkücü olmuştur.

“Hıra dağı kadar Müslüman, Tanrı dağı kadar Türk olmak” bizim kutlu töremizde, imanımızın kuvvet bulduğu bir esastır. İma ettiğiniz mesele, ülkücülerin, İslam’ı bilmiyorlar yargısıdır. Bu hususa, özellikle dikkatinizi çekerim. Her ülkücü Müslüman ve mümindir. Zira İslam ve imana dair bir hakaret karşısında, “omurgasızlaştırılmış” cemaat mensupları, başlarını eğip durumu kabullenirken, onlar, hayatları pahasına, her zeminde mücadele ettiler… İnançlarını parsa toplamak üzere asla gündeme getirmediler. Ayrıca “yaşasın devlet, kahrolsun sistem” demek suretiyle, sistem ve onun dinamikleriyle devleti birbirinden ayırabilecek bir şuur taşımakta olan bir yapının içinde olmuşlardır. Bu sistemin meşru saydığı olgulara başkaldıran ve omurgalı duruş sergilemekte hiç tereddüt etmediler. Dolayısıyla, 12 Eylülü hazırlayan süreçte, ülkücüler, kimsenin açık-gizli, kötü emellerine alet olmamışlardır. Devletin bütün mevzilerini, milletin aleyhine işleten bir zihniyeti “nötr” etmişlerdir.

“Kutsal ittifak” tan bahsetmektesiniz, milliyetçi-ülkücülerin, kimseyle cebelleşmek niyetinde değiller… Ancak ittifak hususunda ise, sadece milletle ittifak kararındadırlar. Ama gazetenizin yazar gurubuna baktığımızda, kutsal ötesi bir ittifaktan rahatlıkla bahsedilebiliriz.

12 Eylül harekâtı, tamamen Türk milliyetçilerine karşı, dönemin Amerikan devlet başkanının ifadesiyle, “bizim çocuklar ihtilalı gerçekleştirdi” dediği uluslararası bir gücün denetim ve bilgisi dâhilinde yapılması, ülkücülerin irade ve gayretlerinin ne anlama geldiği daha iyi anlaşılacaktır. Ne yazıktır ki, ABD ve onun peyki konumundaki emperyal güçler, mensubu bulunduğunuz cemaatin hamisi görünümündedirler.

Her şeye rağmen, etkisizleştirme programı, amacına ulaşamamış, Özallı dönemlerde, İhtilalın yarım bıraktığı idam, sürgün, kıyım, yok sayma ve toplumda antipatik göstermek üzere hazırlanan mizansenlerde, devlet eliyle karalamalar yapılmış ve karalama kampanyalarında bu tür hadiselerde endam gösterenler, referans olarak gösterilmiştir. Sizinde değerlendirmeleriniz bu kabil değerlendirmelerdir.

Türk milliyetçileri, 1912 yılından beri, cemiyetleşmek suretiyle kurumsal yapı kazanmışlardır. Türk milliyetçiliğinin; sosyolojik temellerini esas alan bir ideale hizmet etmektedirler. Bu sebeple her milliyetçi-ülkücü, ulusalcılıkla milliyetçiliği tefrik edebilir bir durumdadır. Ulusalcılığa yaklaşmak ithamınızı doğru bulmuyorum. Ancak, cemaatlerin kuvvet verdiği bazı siyasi yapılanmalar ile MHP’nin hükümet olmamasının rövanşını bu mesnetsiz iddia ile almak isteyenlerin basit iddialarından öteye geçmemektedir… Zira ulusalcıların ufuklarının, hayal ve hedeflerinin sınırlarını da, diğerlerinin yüreklerinden ve zihinlerinden geçenleri de ülkücüler pekâlâ bilebilmektedir.

Siz rahat olunuz, hiçbir ülkücü- milliyetçinin kafası karışık değildir. Çünkü ferasetle, metanetle ve cesaretle bütün hadiseler takip edilmektedir. Bazı beklentileri yerine getirilmediği için, belki de, sizler şaşkınlık içinde olabilirsiniz. Sokak hareketlerinde göremiyorsunuz, adları artık mizansen organizasyonlar içinde de yoktur, hükümetin başarısız uygulamalarını, iç ve dış borçlanmaları, milletin fakrı zarureti, sokağa egemen olmuş fuhuş, kapkaç, terörün elde ettiği psikolojik üstünlüğü unutturabilmek için, ülkücüleri malzeme olarak kullanamamanız sizi bu yargıya vardırdığı kanaatindeyim.

Hüseyin Nihal atsızın halktan kopuk olduğu ithamı da haksızlıktır. Tek parti döneminin haksızlıklarına her kesin boyun eğdiği dönemde, o millet adına başkaldırmış, o başkaldırı, o nu tabutluklara mahkum etmiş, millet bu sayede düşüncelerini açıktan ifade edebilir duruma gelmiştir. milletin duygularını kabartmış, gelişen psikolojik ortamdan, milletin rızasının esas olacağı, bir anlayış karşısında çok partili hayata geçiş söz konusu olmuştur. Jakobenizmin karşısında soylu bir duruş gösterenlerin tarihi yazılacaksa, başta Hüseyin Nihal Atsızın adı yazılmalıdır. Zira Milliyetçilikte; “bizce birdir gedalarla giraylar” vecizesini, derslerinde öğrencilerine sindirerek anlatmak onun davranışıdır. H.Nihal Atsızı bilmediğinizi anlıyorum. Yoksa onun halktan kopuk olmadığına hükmetmezdiniz.

Ben doğu’lu biriyim, şu anda doğuda uygulanmakta olan oportinist bir siyasetle, bir karmaşanın fitili yakılmış, doğacak bir sosyal olayda da, birleşmiş milletlerin müdahalesinin beklentisi söz konusudur. Bunda duyarlılık sahibi her millet evladı, biliyorki birleşmiş milletlerin müdahil olduğu her hadise milletimizin ve devletimizin kontrolünden çıkmıştır. Bunu siz hissedemezsiniz, çünkü gazeteniz zaten birleşmiş milletler organizasyonu gibidir. Herkül Millas, Etyen Mahcupyanların ve diğer Marksist ve yeni jenerasyon liberallerin milliyetçilere ve Türk milletine bakışları sizden çok farklı değildir.

Rahmetli, Muhsin Yazıcıoğlu’nun kendi “ocağından” ayrılma sürecinde Zaman gazetesi gurubun katkılarını biliyoruz. O sebeple, buna benzer yapılanma ile organik bağı olanların, ülkücü teşkilatlarda görev almalarını sağlamak, zaaf olur. Eğer ülkücü kuruluşlar bu tür yapılanmalara müsaade etmiyor ise ferasetlerindendir. Her geçen gün halkın ülkücü-milliyetçilere teveccühleri, mevcut hükümetin kamu kurum ve kuruluşlarına uyguladığı “istibdada” rağmen var ise, halktan kopmalarından bahsedilmemelidir.

Sabıkalı olsun veya olmasın, “kapsayıcı milliyetçilik” anlayışımızla, Milliyetçi-ülkücülere teveccüh eden her insanımızla, insani bakımdan ünsiyet sağlamak ta, bizim sorumluluk anlayışımız içinde vardır.   Emperyalizmin mimarları olan kardinallerle ve haçlı seferlerini organize eden, bu sayede milyonlarca masum Müslüman’ı katleden papazlarla, “barış ve diyalog” organizasyonlarından kaçınmayanların, böyle bir ithamda bulunmasını doğru bulmuyorum.

Milliyetçiler, muhatap olduğu tehditlerin farkındadırlar. Bu gün milletin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehdit; “neo liberal” anlayış ve onun kuvvet verdiği yapılanmalardır. Zira Yüce dinimizi, “ılımlı, hoşgörü” gibi sempatik kavramlarla kuşatmaya çalışan küreselci yaklaşım, dinimizi, Hıristiyan-Yahudi işbirliği ile vücuda getirilmek istenen, ABD’nin gayri meşru çocuğu olan “evanjelist” anlayışla eklemlendirmek suretiyle, yok etmek ve onun mensuplarını da bu potada eritmektir. Rüşvet ve iltimasın, adam kayırmanın egemen olduğu bir siyasi yapılanmada geçici bir üstünlüğü, daha önce de, Özallı dönemlerde yaşadık, şimdi esamileri okunmamaktadır. Mevcut iktidarın mukadder akıbeti de budur. Zira siyaset milletin ihtiyaçlarının şekillendiği kurum olmaktan çıkmış, emperyalistlerin projelerini icra eden bir yapı konumuna girmiştir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, sizinde tespit ettiği gibi ülke meseleleri bağırıp çağırmakla çözülmez.  Ülkücüler hadiseleri, teenni ile takip etmektedirler. Ülkücüler her dönemden daha fazla birlikte olmanın kendilerine kuvvet vereceğine inanmaktadırlar. Aralarındaki basit ihtilafları “suhuletle” çözmek marifetini de öğrenmişlerdir. Sayın Devlet Bahçeli’yi hedef alan “tezviratlar” ülkücü- milliyetçilerin dışında, -sizi tenzih ediyorum-“bedelli” çalışan ve siyasetçilerin gölgelerinde yaşayanların ürettiği “tezvirattan” başka bir şey değildir. Ülkücüler bilmektedir ki, bu oyunun adı, Sayın Devlet Bahçeli’yi hedef alan iddialar, “şahı mat etmektir.” Ülkücüler, kendi siyasi organizasyonlarına her zamandan daha duyarlı bir yaklaşım içindedirler.

Mevcut iktidarın, basın ve yayın kurumları üzerindeki baskıları sebebiyle, sadece, milliyetçi-ülkücüler aleyhine yazılan ve konuşulanların kamuoyuna yansıdığını sizde bilmektesiniz… Öyle bir şey yok diyorsanız, ifade ettiğim hususları, gazetenizde kamuoyuyla bölüşünüz. O zaman bu yargım için sizden özür dileyeceğim. Selam ve saygılarımla…

Nesim yalvarıcı

Not: Herkesin Feto terör örgütünün himmeti ile AKP hükümetine kapı kulluğu yaptığı dönemde, Zaman gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yapan Ekrem Dumanlı ’ya yazılmıştır.

 


 

YORUMLAR

Ad

Makale,131,Şiir,12,
ltr
item
Nesim Yalvarıcı Blog: FETO TERÖR ÖRGÜTÜNÜNE DİRENME!
FETO TERÖR ÖRGÜTÜNÜNE DİRENME!
Nesim Yalvarıcı Blog
https://www.nesimyalvarici.com/2022/02/feto-teror-orgutunune-direnme.html
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/2022/02/feto-teror-orgutunune-direnme.html
true
4680738629484459283
UTF-8
Tüm Yazılar Görüntülendi Hiç yazı bulunamadı TÜMÜNÜ GÖSTER Devamını oku Cevapla Cevabı iptal et Sil Yazar: Anasayfa SAYFALAR GÖNDERİLER Hepsini gör SİZİN İÇİN TAVSİYE EDİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH TÜM GÖNDERİLER İsteğinizle eşleşen bir yayın bulunamadı Anasayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Paz Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Oca Şub Mar Nis Mayıs Haz Tem Ağu Eyl Eki Kas Ara şimdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago 5 haftadan daha önce Takipçiler Takip et BU PREMIUM İÇERİK KİLİTLENDİ ADIM 1: Bir sosyal ağda paylaşın 2. ADIM: Sosyal ağınızdaki bağlantıyı tıklayın Tüm Kodu Kopyala Tüm Kodu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalandı Kodlar / metinler kopyalanamıyor, lütfen kopyalamak için [CTRL] + [C] (veya Mac ile CMD + C) tuşlarına basın İçerik Tablosu