TÜRKÜN YAZILI OLMAYAN NAYASASI; TÖRE (6) TÖREMİZİ TEHDİT EDEN FAKTÖRLER Tarihin seyrinden de anlaşılacağı üzere, Türk milletinin; dağı...
TÜRKÜN YAZILI OLMAYAN NAYASASI; TÖRE (6)
TÖREMİZİ TEHDİT EDEN FAKTÖRLER
Tarihin seyrinden de anlaşılacağı üzere, Türk milletinin;
dağılması, bozguna uğraması, yenilmesi, töresini bırakması ve töresinden
uzaklaşması ile olmuştur. Bunu iyi bilen Türk düşmanları, sosyal hayatımıza
töresinin bozulacağı şartların oluşması ve onu günlük hayatının bir parçası
haline getirmek suretiyle, birliğini, dirliğini ve nihayetinde istiklal ve
istikbalini karatmak istemeleridir.
Bizim gibi yarı sömürge, yarı feodal bir niteliğe sahip
ülkelerin toplumlarında uygulanan törelerde bir şeyin yanı sıra ön plana çıkan
birkaç konu vardır:
1-
Cinsellikle ilgili töreler(fuhuş, nikâhsız
evlilik ve çocuk, zorla evlendirme, miras vb.)
2-
Yönetimle ilgili töreler (Aşiret, dini veya
siyasi örgütlenmeler, ya da kısaca mülkiyetin ve beraberinde olanların
yönetimi)
3-
Ataerkillikle ilgili töreler.
4-
Kan
davası. Vb….
Bu gün, yukarıda sıraladığımız hususlar, fiiliyatta
ve günlük hayatımızın bütününde rastlamamız mümkündür. Hatta birçoğunu
kanıksadığımızdan hayatın rutini gibi görürüz. Oysaki her dakika birliğimizden
dirliğimizden bir tuğlayı düşürmektedirler.
Törenin temel hedefi, insan yaratılışındaki
var olan yaratılış ilkeleri doğrultusunda hareket eden ve bu hareketleri,
toplumsal inanç ve davranış haline getirmektir. Yani toplumda ahlak kaideleri
geliştirmektir.
Ahlakı sadece cinsiyetle ifade edenler,
bilmelidirler ki, cinsiyet ilişkileri toplumun önemli bir problemi olmakla
beraber, ticaret, adalet, yönetim gibi erklerde, muamelelerimizin ahlakla
ilintilendirmediğimizde, cinsiyetle ilgili ahlaki problemler, hep olacaktır.
Ondan ötürü adalet ve muamelatta, ahlakın hâkim olması törenin birincil
görevidir.
Hz Ali (Allah ondan razı olsun) diyor ki;”
devletin dini adalettir.” adaleti ikame etmek, ahlakı ikame etmektir.
Törenin bir anlamı da, insanlar arsında
saygı ve sevgiyi yaşatmaktır. Dilimizde efendi, saygılı, ölçülü davranan
insanlar için, “töreli insan” ifadesi onun için kullanılmaktadır. Hak hukuk ve
saygılı olmak töreli olmaktır.
TÖRE VE ANAYASA (7)
Yasalar, kuvvetini millet iradesinden
aldıklarında, hem etkileri, hem de kabul görmeleri güçlü olmaktadır. Zira güçlü
milletler, güçlü irade sergilediklerinde, uyguladıkları yönetimlerin ve yönetim
sistemlerinin, kamu düzeninde ve kamu vicdanında tartışmasız bir şekilde yer
ederler. Bu durum iç barışı ve beraberinde milli bütünlüğü sağlamaktadır.
Uluslararası her seviyede alınacak karar, milletin iradesini temsil
edeceğinden, uluslararası etkinliği de caydırıcı özelliği de olacaktır.
İç bütünlüğü sağlayıcı kabiliyetten mahrum
yasa ve düzenler, sistemler, yönetimler, dış ilişkiler bakımından güven
vermeyen, ikili ve çoklu ilişkilerin önünde bir engel olarak görülür.
Dolayısıyla, dış siyasette, yalnızlaşmak
mukadder olur. Milletler mücadelesinde en önemli güç, başka milletlerin
desteğini de alarak siyaset yürütmektir.
Yasalar, insanların ihtiyaçlarının
karşılanmasında devletin işleyişini sağlayan ve milletin kahir ekseriyetinin
kabulü ile yürürlüğe girer. Dolayısıyla bir milletin ihtiyaçları, onun yaşama
biçimi, sosyal örgüsü, ekonomik sistemi, üzerinde yaşadığı coğrafi konumu,
kültürel ve dini inanç ve akidelerinden kaynaklanır. Bu husus, milletin asli
cevherinden kaynaklandığında, kabul görmesi de icra edilmesi de son derece
ekonomik olur.
Tarihimizde, anayasa tartışmaları hep
olagelmiştir. Tartışmaya sebep olan saiklere baktığımızda, istisnasız farklı
milletlerin ihtiyacını karşılayan yasaların milletimize de uydurulmağa
çalışması olmaktadır.
Medeni hukuk, ticari hukuk, ceza hukuku her
biri farklı kültür ve medeniyetin ürünü ve neşet ettiği toplumun ihtiyaçlarına
cevap vermekte olumlu netice vermiş olsa bile, bizim millet hayatımızda
karşılığı olmamıştır. Sorunları çözmediği gibi sorunların bir parçası olmak
üzere, sorunları karmaşık hale getirmiştir.
Bu gün hukuk sistemimiz, en fazla
tartışılan bir kurumumuzdur. İşleyişi, işleyişini sağlayan yönetim biçimi de
dâhil…
1) Subjektif Sistem (Tacir Esası): Bu
sistem ticari faaliyetin öznesi olarak “Tacir” esas alınmaktadır.[7] Tacirlerin
haklarını korumayı amaçlar.
·
1673 ve 1681 yıllarında Fransa'da John Babtiste Colbert tarafından
hazırlanan 1. ve 2. Kara ve Deniz Ticareti Ordonans’ı bu sistem esas alınarak
hazırlanmıştır. (Ordonans: Kararname, Kanunname.) Bunlar Dünya’daki ilk ticaret
kanunları olarak kabul edilir.
2) Objektif Sistem (Ticari İşlem Esası):
Bu sistem gereği ticaret hukuku tacirlere değil, kimin yaptığına bakılmaksızın
tarafları kim olursa olsun her tür “Ticari işlem” için uygulanır. Artık gerçek
anlamda bir ticaret hukukundan söz etmek mümkündür. Ticaret düzenlenmektedir.
3) İsviçre Sistemi (Karma Esas): Bu
sistem hem Taciri hem de Ticari işlemi esas alır. Çift odak noktası vardır.
1926 tarihli ticaret kanunumuz o dönemde Dünya’da geçerli olan karma sistemdir.
Not: Osmanlı Devletinde ticareti
azınlıklar (Ermeniler, Rumlar, Yahudiler) yaptığı için etkin bir Ticaret Hukuku
oluşturulmamıştır. Tanzimat döneminde 1807 tarihli Fransız Ticaret Kanunu’nun
bir kısmının tercümesiyle 1850 tarihli Kanunname-i Ticaret yürürlüğe girmiştir.
4) Modern Sistem (Ticari İşletme Esası):
Bu sisteme göre, ticaret hukukunun esasını (anahtar kavramını) “Ticari işletme”
kavramı oluşturur. Yani artık Ticari İşletmelerin hukuku söz konusudur, 1957
tarihli ticaret kanunumuz ve 2011 tarihli yeni kanunumuz bu sistemi esas
almıştır.
YORUMLAR