Daha önce “cemaat ve cemaatçilik” üzerine geniş bilgiler verdim. Cemaatler; tekâmül gösterip cemaatten cemiyete geçmesi gerekirken, Müsl...
Daha önce “cemaat ve cemaatçilik” üzerine geniş bilgiler
verdim. Cemaatler; tekâmül gösterip cemaatten cemiyete geçmesi gerekirken,
Müslümanları, bütünü parçalayan yaklaşımları, aynı zamanda; İslam’da “tevhit”
akidesini “kesrete” tekabül anlamı taşımaktadır. Yani İslam’ı bölmektedirler.
1950li yıllardan beri, devletimiz içinde, cemaat olgusuyla
tırmanışa geçen bir sosyal yapının varlığını görüyoruz. Millet içinde
varlıklarını dayandıracakları bir gerekçeleri olmaları gerekiyordu. Ya “etnik”
temelli bir hareket olmalıydı, ya da, daha kapsayıcı bir özelliği olan bir
husus olmalıydı. hareket noktası ve hedefleri, “din” olan tercihlerini ortaya
sürdüler… Zira etnik temelli bir hareket (Ermeniler) hezimete uğramış, tarumar
edilmişti…
1912 de yürürlüğe giren “Wilson prensipleri” çerçevesinde,
Türklerin Anadolu’dan atılması fikri, şu veya bu şekilde, yürütülmeliydi. Onun
için tarihi kayıtlarda da sabittir ki, bir ülke iç kargaşalarla milli birliği
çözülmeden kendisi ile savaşılmaz. Merak edenler, dünya savaşlarının analizinde
bu hakikati görebilirler. Tam da burada, oryantalist bir yaklaşımla, din ile
milliyet meselesini karşı karşıya getirebilmeyi yürürlüğe sokmuşlardır. Çünkü
oryantalizmde; bir toplumu yine o toplumun değerleri ile elde edebilmek vardır.
Oryantalizm, sömürgeciliğin keşif koludur.
2020 de Yahudilerin baş haham seçimindeki “mali ibrada”
yapmış olduğu açıklama, bizim iddialarımızı kuvvetlendirmektedir. Yetmiş iki
cemaatin ülkemizde finanse edilmiştir.
Bu gün, mevcut iktidar bu cemaatlerin muhasarasındadır.
İstese de, bu çemberi kıracak iradesi de, niyeti de mecali de yoktur.
15 Temmuz “Feto Terör örgütü kalkışması” bir travmadır.
Devletin imkânlarını feto Terör örgütü cemaatinin ayaklarının altına seren
hükümet, cemaati tatmin etmedi. Onlar devleti istiyordu. Durum böyle olunca da
çatışma kaçınılmaz oldu.
Ne cemaatler, ne de hükümet, böyle bir travmayı millete
rağmen göze alamamaktadır. O sebeple kamu kaynaklarını ve kadrolarını, sinsice
cemaatlerle bazı tüzelkişilikler (Sendikalar, birlikler, odalar) vasıtasıyla
kontrol etmektedirler. Ancak paylaşımlarda kendi aralarında sağlayamadıkları
konsensüsler, yeni savaş alanları doğurmuştur.
Her şeye rağmen, hükümetin yumuşak karnı durumunda olan
cemaatler, kazandıkları mevzileri korumak adına sinsice mücadeleyi
sürdürmektedirler. Devletin sinir uçlarına egemen oluncaya kadar, vaziyeti
idare eden siyasetler takip edeceklerdir. Feto terör örgütünün yaptığı hataları
yapmak neye mal olacağını görebilmektedirler. Mücadelelerinin olgunluğa vardırma
için zaman ve imkâna ihtiyaç olduklarını düşünmektedirler.
Sonuç olarak, devlet ve kamu kaynakları, hükümeti esir alan
cemaatlerin paylaşımında kontrol altındadır. Feto terör örgütünün düştüğü
hataya düşmemek üzere temkinli, hareket etmektedirler.
“Hülle” siyasetlerle toplumun gözünü boyamaktadırlar. Ancak,
asıl efendileri, onların harekete geçmeleri gerektiğinde onlara “talimat”
olarak vereceği zamana kadar beklemektedirler.
“Diriliş gençliği” gurubunun hayati idame kampları, her yaz
bütün hızıyla devam etmektedir. Zor şartlarda mücadele yeteneği kazandırılan bu
gurubu kime karşı hazırladıklarını merak etmekteyiz.
NESİM YALVARICI
YORUMLAR