“ŞARTLARIN OLGUNLAŞTIRILMASI” SİYASETTE BİR TEAMÜL MÜ OLDU?

Hâkimiyet gücünü kaybetmeye başlayan Osmanlı devleti, Bizans ve Sasani’lerin uyguladıkları entrika siyasetini tercih etmek eğilimi gös...



Hâkimiyet gücünü kaybetmeye başlayan Osmanlı devleti, Bizans ve Sasani’lerin uyguladıkları entrika siyasetini tercih etmek eğilimi göstermiştir. Bunun günümüzde yansımalarını “şartların olgunlaşması” siyaseti ile yorumlamak mümkündür. Çünkü devlet; sosyal adaleti, siyasal istikrarı, ekonomik kalkınmasını ve demokratik yapılanmasını tamamlayamaz ise gerçek demokratikleşme sürecini tamamlayamamış olan bir devlet, içinde baş gösteren memnuniyetsizlikten ve hukuksuzluktan kaynaklanan bazı olayları, çözebilmek için ahlaki ve meşru olmayan yollara başvurarak, kendi ifadeleri ile müdahaleye meşruiyet kazandıran bazı olaylar ihdas etmeyi,  kronik olarak yaşamak durumunda kalmıştır. Bu duruma emsal teşkil edecek tarihimizde yüzlerce örnek vardır.
“Şartların olgunlaşmasını beklemek” olgusu da bunlardan bir tanesidir.
İlk defa, on iki eylül bin dokuz yüz seksen ihtilalinde aşina olduk “şartların olgunlaşmasını beklemek” kavramına… Daha sonra siyasi hayatımızda sıklıkla karşılaşılan bir rutin gibi görünmeye başladı…
Bedrettin Demirel adında bir zatı şahane (dönemin generallerinden), basın mensuplarının kendisine sorduğu sorulara cevap verirken; basın mensubu ile aralarında geçen diyalogda geçer. “12 Eylül darbesi ile ilgili olarak: "bir sene önce müdahale kararı vermiştik. Olgunlaşsın diye bir sene daha beklenildi. Çok kan döküldü, üzülüyorum” demiş orgeneral. Kaynak: cumhuriyet,13.11.2010.” 
Şöyle ki;
-sayın general, “12 Eylül harekâtını daha önce yapıp, bu kadar kan kaybını önleyemez miydiniz?”
- “biz, şartların olgunlaşmasını bekledik” demek suretiyle siyasi edebiyatımıza yeni bir anlayışın girmesi sağlandı.
On iki eylülde, beş bin insanımız çeşitli vesilelerle hayatlarını kaybederken, aileleri, anne babaları, kardeşleri, eşleri ve çocuklarını düşündüğümüzde, Türk milletinin evlatları, devletin nezaret etmesi ile ölümlerine göz yumulmuştur.
Çoğunluğu, üniversite öğrencileri olan ve büyük ekseriyetle gelecek vaat eden gençler olması ayrı bir trajedidir.
Adil olmayan bir sisteme olan tepkinin bedelini hayatları ile ödeyen gençler, devletin varlığına kast etmediklerini de, zamanın geçmesi ve olayların iç yüzü ortaya çıkınca, bu gün daha iyi anlaşılmıştır.
İhtilal sonrası, sivil generallerin (dönemin siyasi muktedirleri) bu duruma kesin çözüm bulabilmek üzere, gençliği, ideallerinden uzak, niteliksiz bir toplum yapısını sağlayıcı politikalar geliştirmekle, “yaşamalarına rağmen” ruhen öldürülmüş gençlik oluşumunu sağlamışlardır. Sorumluluk duygusundan uzak, milli, insani ve ahlaki yapıdan uzak bir sosyal yapının oluşması bundandır.
Bu durumun yarattığı olumsuzluğun çaresi olacak şekilde, cemaatlerin önü açıldı. Şartların olgunlaşmasını bekleyen güçler, Cemaat cenneti haline gelen ülkemizde, cemaatin devlete egemen olabileceği bir yapılanmalarla, yürütme erkinin emir komutası dâhilinde, referanslı bir işleyişle yürürlüğe girmiş olduğunu gözlemledik.
Bu cemaatlerin iki tanesi deşifre oldu. Feto ve Adnan Oktar’ın “kedicikler” cemaati…
Hâlbuki 17 Temmuz 2018 tarihinde, “Altay Aydın” imzasıyla yayımlanan yazıda, İsrailli haham başı; “ Türkiye de uzun yıllardır 72 cemaati kurup desteklediğini” belirtmektedir. Hâlbuki bu millet, yetmiş iki cemaatin varlığından dahi habersizdirler. Tıpkı dün olduğu gibi bu günde muktedir siyasiler, siyasetlerin yapısını ve temelini“ cemaatler” üzerinde kurgulanması incelenmeye değer bir konudur.
Cemaatlerin analizi yapıldığında, cemaatlerin ortak özelliklerin mevcudiyeti, Nurculuktan feto organizasyonuna kadar bütün cemaatleri duyarlılıkla takiplerinin gerektirdiğini öngörmemiz lazımdır. Hele, devleti idare etme mükellefiyetleri olanlar; duygusallıktan uzak, akıl yürütme yöntemi ile olaylara bakmak zorunlulukları vardır. Yoksa her on senede bir cemaat ve örgüt destekli kalkışma ve isyanlarla muhatap olurlar… Bu durum, Türk milletinin ve Türk devletinin çağdaşları karşısında maddi ve manevi yönden geri gitmeye mahkûm olmaktadır.
Bütün cemaatler, hedef ve amaçları için milletin inancı üzerinden stratejilerini yapmaktadırlar. Halkın inançlarından kaynaklanan yardımseverliğini kullanarak, himmet, sadaka, zekât, kurban ve bilcümle hayır-hasenatları talip olmaktadırlar. Hatta bunlara vergi memurları gibi, komisyon alarak takip eden cemaatin elemanları dahi mevcut olduğu bilinmektedir. Tarla, bağ ve harmanlardan hasatlarından pay talep etmektedirler.
 Cemaatler, mensuplarını kamuda istihdam ederek, kamu kaynaklarını cemaatlerin kullanmalarını sağlamaktadırlar. Hâkimiyetlerine aldıkları her kurumu girilemez bir kaleye çevirerek, homojen bir sosyal yapıya çevirmek adına, kendi dışındaki insanlara ise baskı ve “mobing” uygulayarak, onları kurumdan uzaklaştırmayı düşünürler. Devletin demokratik ve legal unsurlarının hukuki tepkileri ile karşılaştıklarında ise dindar olduklarını ifade ederek, “kışkırtma” yoluyla kendilerini savunurlarken, müdahalede bulunanları ise “dine karşı” insanlar olarak göstermektedirler. Cumhuriyet döneminden bu güne karşılaşılan bir yöntemdir. Ne acıdır ki, etkili bir yöntemdir.
Cemaatler, devletin yasal imkânlarını kullanarak, il-legaliteyi legal hale getirip, sosyal ve siyasal etki alanları yoluyla, alternatif devlet anlayışını ikame etmektedirler. Bu durumu ustaca ve büyük gizlilik içinde yapabilmektedirler.
Sosyal hayatımıza, “filin zücaciye dükkânına girdiği gibi giren cemaatler,” maalesef gençliği ele alarak, dünya gerçeklerini dışında, sadece cemaatlerin hedeflerine uygun birer kurşun asker yetiştirdiler, dün olduğu gibi gelecekte de bunları emir komuta içinde istedikleri eylemlerde kullanacaklardır. Bu sebeple, devletin stratejik görevlerinde istihdam ederek, illegal emellerini legal olarak gerçekleştireceklerdir.
Cemaatler, toplanan iane yardım ve dini rütillerin cevaz verdiği hususlarla topladıkları paraları, iktisadi işletme ve kuruluşlar yoluyla inisiyatif elde etmektedirler. Kamuda istihdamını sağladıkları üyeleri vasıtaları ile de, bu kuruluşların kamu ihaleleri ve kamu kaynakları ile güçlendirmektedirler.
Aslında cemaat –siyaset ilişkilerini irdelediğimizde yaklaşık seksen yıldan beri, liberal sağ siyasetlerin bu durumu kendi lehine kullandıkları, cemaatler ise konumlarını siyasetin ihtiyaç duyduğu “sadık seçmen” olgusu sebebiyle karşılıklı olarak kullandıklarını görmemek saf dilliliktir.
Görmemiz gereken bir hususta şudur; cemaatlerin başta Amerika Birleşik devletleri olmak üzere, İsrail, İngiltere, Almanya ve sair emperyalist güçlerin kontrolünde oldukları bir hakikat vardır. Nitekim cemaat liderleri, bardağı taşıran hamleler yaptıklarında, efendilerinin memleketlerine kaçmaktadırlar. Yani canlarını ezanın okunmadığı küfür beldelerinde teslim ediyorlar… Bu durum, aynı zamanda, Cemaat liderlerinin, ortak kaderleri gibi bir durumu meydana getirmiştir.

Küresel güç unsurları ve cemaat ilişkileri her gün yeni bir belge ile teyit edilirken, cemaatler hâkimiyetlerini tescil etmek üzere, dikkatleri “feto” organizasonuna çekerek, kendilerini adeta unutturmak istemektedirler.
 Medyadan takip ettiğimiz kadarı ile bazı bakanlıklar, bazı cemaatlerin etki alanına bırakılmak üzere, siyasi iktidarların cemaatlerle paralel istihdam ve hedef birliğine girildiğini görebiliyoruz.
Kamu kurumlarında, muhalif sendikalar etkisizleştirildi. Bu sürecin demokratik ayağının( şartların olgunlaştırılmasına benzerlik gösterilecek şekilde) etki alanlarını, paralel bir devlet işleyişine vardıran bir süreç yaşanmaya başladı. Bir kakıma şartların oluşup olgunlaşmasına zemin hazırlanıyordu.
Bu hal, siyaset alanının faydacı (pragmatik) davranışı bakımından da, ahlaki ve hukuki olmasa da, pratiği olan bir durumdur. Ne acıdır ki, mevcut iktidarın varlığı bu yapılar üzerine inşa edilmiştir. Cemaatlere ve onun liderine serenatlar dizip ajitasyon yapılması da şartların olgunlaşmasıdır.
Basından takip ettiğimiz son on senelik siyasi hayatımızda, “şartların olgunlaştırılması” yaklaşımını görmezden gelemeyiz.
PKK ya karşı takınılan tavırla, önceki yönetimlerin uygulamaya koyduğu “olağan üstü hal uygulamasının” kaldırılması, düşündürücüdür. Milli varlığımıza alternatif, farklı milliyet olgusuna temel teşkil eden ve Kürt vatandaşların tahrik edilmesini sağlanması dikkate alınmalıdır. İkinci bir milli dil anlayışının geliştirilmesini sağlamak üzere, farklı dil olgusuna imkân tanınması,-TRT ŞEŞ VEY TRT Kürdinin devreye sokulması- güvenlik güçlerinin yetkilerinin sınırlandırılması -ki, silah kullanma yasağı getirilmesi- valilerin terör örgütüne müdahale edemeyişi, hususunda bizzat yürütmenin başının talimat laması, düşündürücüdür.
Ülkemizin kendine özgü sosyo - ekonomik meselenin ötesinde, etnik bir temelde değerlendirilmesi bölgesel farklılıkları bölücü ve ayrılıkçı düşüncelerin cesaretlenmelerine vesile olmuştur. On iki eylül ihtilali sonrası siyasi aktörlerin etnik yapıyı tahrik edici mesajların verilmesi, adeta şartların olgunlaştırılması sürecine zemin teşkil etmekte idi…
Devletin, güvenlik bakımından “kırmızıçizgileri” deliniyor, teröristler ve terör kavramlarının meşru zeminlere taşınıyor, bunu da demokratik bir olgunluk ile tevil ediliyor idi…  yıllardan beridir, güney sınırlarımızın ötesinde yuvalanan terör öğütlerinin daha kolay bir bütünleşme sağlanabilmesi için, sınır güvenliğini hiçe sayan bir anlayışla sınırlarımızın mayınlardan temizlen dirildi. Küresel tehdit unsurlarının kontrolündeki teröristlerin sınırı ihlal edebilmelerine zemin hazırlamak, sınırlarımıza kolayca girip çıkmaları ve sınırların kevgire dönmesine göz yummak, şartların olgunlaşmasına dönük bir olgu gibi görülmektedir.
Nitekim daha sonra gelişen terör eylemlerinde, güvenlik güçlerinin müdahalelerde yetkisiz bırakılmaları, bundan cesaret alan bölücü politikacı aktörler, devletin sistemli olarak bölgeyi “etnik yapıya “ bırakacakları ile ilgili mesajlarla propaganda yapmaları bunu göstermekte idi… bu durumu gören vatandaşların ise çaresizlik içinde olduğu gözlendi…
Görmezden gelinemeyecek bir husus daha vardır; o da, terörizmle mücadele edilirken, teröristlerin propaganda ettikleri konuların sanki bölge halkının talepleriymiş gibi devletin üst yönetimindekiler tarafından hiçbir alan çalışması yapılmadan kabul görmesi ve buna göre hareket edilmesidir. Bu durum dahi şartların oluşması sürecini göstermektedir.
Hiçbir sosyolojik ve stratejik temeli olmayan “çözüm süreci” ve bu süreçteki uygulamalar, terör üzerinden eğitim görmüş, -olanların benzeri hiç görülmemiş şekilde- silahları ile birlikte, sınırdan geçmeleri, değerlendirilmesi gereken bir hatadır. Habur rezaletinde, seyyar mahkemeler kurulup teröristleri aklayan olaylar, bölge halkının güvenlik sorununu tamamen terör odaklarına bırakılması, bölge halkının teröre ve teröristlere teslim edilmesi anlamı taşımakta idi…
Doğu ve güneydoğuda göçlerin, sosyal, ekonomik ve güvenlik boyutu incelenerek, herhangi bir çare aranmaması ise başlı başına şartların oluşmasını beklemeye yönelik bir durum değil midir?
Uyuşturucu ve silah kaçakçılığından beslenen çevrelerin, bütün unsurları ile ülke sathında, bu güne kadar deşifre edilmemesi ise bu minvalde değerlendirilmesi gerekir. Zira terörün kaynak bulması, silah ticareti ve uyuşturucu ile mümkün olduğunu görebilmekteyiz. Göz yumulan bir durum gibi değerlendirilebilen bu durum, şartların olgunlaşması ile açıklanabilir mi?
Bütün bu gelişmeler, devletin gözlemlediği bir gelişme sürecinde olduğu görülebilmektedir. Bundan sonraki süreçte, ”şehir savaşları” başlatılmak üzere, hendek kazılmaları, evlerin altında bomba düzenekleri ile iç savaşın emareleri kendisini gösterdi ve maalesef hedeflendiği şekilde gelişmeler gözlendi… O halde bu süreçler yaşanırken devleti idare edenler nerede neyi planlıyorlardı? Ya da, bütün bu gelişmelere seyirci kalınmasına mukabil millete hesap verilmek adına ne kararlar alındı. Yoksa bu da şartların olgunlaştırılması süreci midir?
15 Temmuz kalkışmasında, fonksiyoner olan Feto terör örgütü, millet iradesinin temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisini bombalanmasında asıl hedefini ortaya koyması önemle anlaşılması gereken bir husustur. Milletin vergileri ile general rütbesine ulaşmış cemaat mensuplarının, yine milletin parası ile alınan silahlarla millet evlatlarından iki yüz elli küsur kişiyi şehit etmeleri, ne kadar kararlı olduklarını göstermesi bakımından önem arz etmektedir. Ancak, Yüce meclisin çatısı altında milleti temsil edenler, milletin can ve mal güvenliği ve her türlü hakkını savunması gerekirken, Bu menfur terör eyleminin soruşturulmaması çok büyük bir vebal olarak tarihe kayıt düşecektir. Bu durum nemalanacak siyasi bir durum değildir.
Meclisin bu durumu araştırma konusunda savsaklamak ve yapmamak gibi bir durum sergiliyor ise, şartların olgunlaşması ile ilgili bir durum mu var?
Meclis Başkanı Mustafa Şentop, 15 Temmuz terör olaylarının üçüncü senesi ile ilgili yaptığı açıklama, 15 Temmuz Feto terör örgütü eyleminin Cumhurbaşkanlığı devlet sistemine imkân tanımıştır demek suretiyle, şartları olgunlaştırmaya dönük bir durumu işaret etmektedir. Bu durum en az Feto terörü kadar vahim bir durumdur. Meclis, millet adına bu durumu soruşturmayacak ise bütün boyutları ile gün yüzüne çıkarılmayacaksa, siyasette bunlarla müşterek hareket edenler de hukuk karşısına çıkmayacak ise, şartların olgunlaşması için kullanıldığı kanaati yaygın bir kabul olarak milletin vicdanını incitecektir.


YORUMLAR

Ad

Makale,131,Şiir,12,
ltr
item
Nesim Yalvarıcı Blog: “ŞARTLARIN OLGUNLAŞTIRILMASI” SİYASETTE BİR TEAMÜL MÜ OLDU?
“ŞARTLARIN OLGUNLAŞTIRILMASI” SİYASETTE BİR TEAMÜL MÜ OLDU?
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWC5IsSi9GF5-upfd-GuVnDHKdX4kPWF-O8lrC8QPFpkGz3-N-HcLronSqwQFO3X4xTQ1O6f2hI0FrmUK8qmFp8lxCWMFQ2x9AytHcw6x2HVRmnCEeNMPVrmJ5ITB1VgZ6V8UGCSNa3Xo/s320/IMG_4229.JPG
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWC5IsSi9GF5-upfd-GuVnDHKdX4kPWF-O8lrC8QPFpkGz3-N-HcLronSqwQFO3X4xTQ1O6f2hI0FrmUK8qmFp8lxCWMFQ2x9AytHcw6x2HVRmnCEeNMPVrmJ5ITB1VgZ6V8UGCSNa3Xo/s72-c/IMG_4229.JPG
Nesim Yalvarıcı Blog
https://www.nesimyalvarici.com/2019/09/sartlarin-olgunlastirilmasi-siyasette.html
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/2019/09/sartlarin-olgunlastirilmasi-siyasette.html
true
4680738629484459283
UTF-8
Tüm Yazılar Görüntülendi Hiç yazı bulunamadı TÜMÜNÜ GÖSTER Devamını oku Cevapla Cevabı iptal et Sil Yazar: Anasayfa SAYFALAR GÖNDERİLER Hepsini gör SİZİN İÇİN TAVSİYE EDİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH TÜM GÖNDERİLER İsteğinizle eşleşen bir yayın bulunamadı Anasayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Paz Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Oca Şub Mar Nis Mayıs Haz Tem Ağu Eyl Eki Kas Ara şimdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago 5 haftadan daha önce Takipçiler Takip et BU PREMIUM İÇERİK KİLİTLENDİ ADIM 1: Bir sosyal ağda paylaşın 2. ADIM: Sosyal ağınızdaki bağlantıyı tıklayın Tüm Kodu Kopyala Tüm Kodu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalandı Kodlar / metinler kopyalanamıyor, lütfen kopyalamak için [CTRL] + [C] (veya Mac ile CMD + C) tuşlarına basın İçerik Tablosu