Kürtler hakkında batı kaynaklı yapılan araştırmalar, Prof.Dr. Bayram Kodaman’ın dediği gibi;”şark meselesi” merkezlidir. Batı dünyasını...
Kürtler hakkında batı kaynaklı
yapılan araştırmalar, Prof.Dr. Bayram Kodaman’ın dediği gibi;”şark meselesi”
merkezlidir. Batı dünyasının bütün hedefi; Ermenilerle gerçekleştiremedikleri,
ancak, Türk milletinin asli unsuru olan Kürtlerin, millet ve devlet bütünlüğünü
zayıflatmak suretiyle yapacakları kalkışmalar ile ülkeyi dış müdahalelere açık
hale getirmek, “sevr” ile ulaşamadıkları hedeflerine ulaşmaktır. Batıda yaygın
olarak “Kürt Enstitülerinin” varlığı ve Türkiye’ye dönük faaliyetlerinin
destekleniyor olması, PKK’nın lojistik ve eğitim desteğini doğrudan veriyor
olmalarının gerekçesi budur. Amerika ve İsrail, fiili olarak bu organizasyonun
bütün boyutlarında mevcuttur.
Arap âlemi içinde bulunduğu
durumun farkında olmadan, ya da dışında gelişen olayları algılayamadığından,
Arap yarımadası üzerinde cereyan eden genel olaylara bigâne kalmaktadır. Bölge
bütünlüğünden ziyade mahallî bütünlüğü nasıl koruyabileceği ile ilgili
düşünmektedir. Bu durum ne yazık ki, batının işini kolaylaştırmaktadır. Hal
böyle olunca, bölgede müşterek hareket edebilme imkânı zorlaşmaktadır.
Aslanların bufalo sürüsüne saldırıp aralarından bir bufaloyu tecrit ederek
halletmeleri gibi, tecrit edilen Arap ülkelerin ekonomik kaynaklarına kolayca sahip
olabilmektedirler. Bölgedeki milletlerin “azami müşterek değeri” İslam’dır.
Azami müşterekte birleşme olmaması için, tasarlanmış “etnik tuzak” oldukça
etkili neticeler vermektedir. Etnisiteye dayalı siyaset içinde Kürtlere verilen
rol ise İran, Türkiye ve Arap ülkeleri arasında ihtilafı körüklemek ve
doğabilecek İslami bir “ittifakın” engellenmesine dönüktür. Kürtlerin isteklenmesini(motivasyonu)
arttırabilecek her türlü desteği de ihmal etmemektedirler. Bunu görmemek saflık
olur. Peki, nasıl olurda buna tedbir alınmamaktadır? Esas sorgulanması gereken
konu da budur.
Kürtler; yoğun olarak, İran,
Irak, Suriye ve Türkiye’de yaşamaktadırlar. Bulundukları coğrafya, aynı zamanda
bütün ülkelerin ortak sınırı sayılabilecek bir özelliktedir. Kürtlerin bu bölgelerdeki
varlığı, onları “etnik olarak” şekillenmeleri yönünde önemli kılmaktadır. İşte
batı; bu durumu kullanarak, ihtilaf yaratabilecek siyasetleri Kürtler üzerinden
hayata geçirmektedir. Bazen onları “mücrim” noktasında tutmakta, bazen de cürüm
işler durumda tutarak, kin ve intikam üzerine bir siyaset ikame etmektedirler.
İyi eğitim görmemiş bölge halkı, bu durumu kavrayamadığı içinde tabanda bir
tepkinin oluşmadığı, feodalite bir hayat tarzından beslenen bölgesel
yöneticilerde siyasetlerini bu temel üzerine inşa etmektedirler. Zira Kürtlerin
bulunduğu bölgede “Kürt birliği” de söz konusu değildir. Aşiretler arası
sürtüşmeler, bölgenin imkân ve kaynak paylaşımında, aşiretlerinin menfaatlerini
gözetmektedirler. Barzani ve Talabani ve onların akraba aşiretleri arasında ki
paylaşım, potansiyel ihtilaf konusu olarak varlığını sürdürmektedir.
Küreselleşme, beraberinde hızlı
bir değişim ve dönüşüme gebedir. Ekonomik, sosyal, siyasi ve askeri kararlar
verilirken bu değişimin hedefleri etken olmaktadır. Yerelleşme siyasetine
öncelik verildiği küresel politikalar, mutlaka yeni bir güç olgusunu da meydana
getirecektir. Bu gün egemen olan güçler kaale alınmayacak, yeni şartlar yeni
etkin ve egemen güçler oluşacaktır. Ve yeni bir kaosun tetikleyicileri
olacaklardır. Bu bir öngörü olarak değerlendirilebilir. Ne var ki, gidişatın
işaret taşları hükmünde, bir diğer deyişle “şahın mat edilmesi” için hazırlık
hamleleri olarak görülmektedir.
Kürtlerin akıbetleri ile ilgili
hesapları, kendi dışında cereyan ettiği için, planlamaları ve stratejileri
hakkında geniş bir vizyonu olan yöneticilere sahip olduklarını söyleyemeyiz.
Dolayısıyla lojistik destek aldıkları batılı kurum ve kuruluşlara teslim olmuş
durumdadırlar. Kendi başlarına geliştirecekleri bir eylem planından bahsetmek
mümkün değildir. Dünyanın bu günkü konjonktüründe belirleyici olan unsurlar,
Kürt hareketini doğrudan belirlemek durumundadırlar. Bu sebeple, Kürtlerle
ilgili karar verileceği herhangi bir diplomatik toplantının tarafları,
temsilcileri, batılılardır. Kürt delegasyonunu temsil eden diplomatlar, ellerine
tutuşturulmuş belgeleri sunmaktan ibaret bir işleve sahiptirler. Kontrolleri
ise tamamen batılı diplomatlarda görünmektedir. Bu durum; Kürt politikası
batılıların vesayeti ve velayeti altında sürmekte olduğu anlamına gelmektedir.
İran ve Türkiye’nin rahatsız oldukları sınır müdahalelerinde etkisiz
kalmalarının temel sebebi de sınır ötesi hareketlerde batının belirlediği ölçünün
aşılamadığı olduğundandır. Yoksa sınır ihlalleri karşısında Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yirmi dört saat içinde halledebileceği bir problem olarak
karşımızdadır.
Peki, bu hal ne zamana kadar
devam edecektir? Elbette “milli devlet” kuruluncaya kadar…
İran’da Kürtler, mahallî bir
bölgede yaşamaktadırlar. İç yönetimleri kendilerince sağlanmakta, dışta ise
İran devletine tabi durumdadırlar. Gerek Marksist Kürtler, gerekse İslami
anlayışı belirtenler, bu durumu yeterli bulmamakta, muhtar bir konumu talep
etmektedirler.
Ancak Türkiye’de durum tamamen
farklıdır. Zira kimse Kürtlere, nerede yaşamaları ile ilgili herhangi bir
öneride bulunmamaktadır. Ne yasal, nede örfi en ufak bir sınırlayıcı durum
yoktur. Yani bir Kürt vatandaş; sabah tası - tarağı toplayıp, ülkemizin
herhangi bir yerine gidip yerleşebilmektedir. Buna müdahil olabilecek hiçbir “karşı
durum” yoktur. Üstelik yerleştikleri kentlerde kendi yöresel kültürlerini yaşayacak
her türlü hakka da sahiptirler. Bulundukları sosyal bünyede demokratik
haklarını örgütlenerek kullanabilmektedirler.
Ülkemizde bölgesel kalkınma
farkları sistemin karakterinden kaynaklanmaktadır. Çünkü sistem, en basit ve en
kolay nasıl üretip-tüketmesi gerekiyorsa onu esas alan bir yaklaşım içindedir.
Ülkemizin halletmesi gereken asıl problemi budur. Milli gelirin aslan payı,
yani yüzde seksen beşi, nüfusun yüzde on beşi elinde, yine milli gelirin yüzde
on beşi ise nüfusun yüzde seksen beşi tarafından kullanılabilmektedir. Bölgesel
kalkınmışlık problemi de ülkemizdeki sosyal çalkantısında da bu durumun etkisi
altında gelişmektedir. Sermayenin tabana yayılacağı bir yapılanma olmadıkça
sosyal barışı tehdit eden arızalar olacaktır.
Bu sebeple, ülkemizde Kürt
meselesinin, dışarıda emperyal siyaset takip eden batı ile doğrudan ilişkili
olduğunu söyleyebilmekteyiz. İçeride ise mer’iyetteki (yürürlükteki) iktisadi
sistemin karakterinden neş’et ettiğini (kaynaklandığını) iddia edebiliriz.
Oligarşik yapının devamı için sosyal huzursuzlukların olması, sistemin
anlaşılmasını engellemektedir. Kürt meselesi bu anlamda işlenen en önemli
konudur. Ayrıca batının bize dikte ettirdiği bu sistemin sosyal ve ekonomik
ihtiyaçlarımıza cevap veremediği ortadadır. Ne var ki bu sistemden
beslenenlerin ihtirasını tatmin edebilmektedir. Bu saadet zincirinin devamı içinde
Kürt etnik yapısının harekete geçirilmesi önemli bir husustur. Sistemden
kazananlar bulanık suda balık avlama yöntemi ile Kürt meselesini
beslemektedirler.
Ekonomik sistem olarak, kendisine
sermayeyi millileştirmeyi hedef alan, milli ekonomi modelini benimseyen “milli
devlet”, yukarıda bahsettiğimiz problemlerin çözümü de olacaktır.
YORUMLAR