İbrani oğulları, tahrif ettikleri Tevrat’ta bahsedilen ve kendilerini yeryüzünün efendileri olarak kabul etmeleri, buna göre hayatları...
İbrani oğulları, tahrif ettikleri
Tevrat’ta bahsedilen ve kendilerini yeryüzünün efendileri olarak kabul etmeleri,
buna göre hayatlarını tanzim etmeleri, buna göre politikalarını hayata
geçirmeleri, değişik zaman dilimlerinde, farklı milletlerin ve farklı dinlerin ve
bütün dünyanın tepkisini çekmiştir. Tarihin akışı içinde savaşların sebep ve
sonuçları incelendiğinde, olayların asıl öznesi, Siyonist Yahudiler olduğu
görülebilmektedir. Savaşların kazananları ve kaybedenleri, karşılıklı olarak
“Siyonist” anlayışa hizmet ettikleri görülmektedir. Tıpkı Hitler-Stalin
ikilisinde olduğu gibi… İkisi de “Siyonist” düşüncenin temsilcileri, ikisi de
Yahudi milletinin geleceğine hizmet etmişlerdir.
İkinci dünya harbinin
sonuçlarından bir tanesi de, Yahudilerin zorunlu olarak Filistin’e
gönderilmeleri değil midir? Yoksa Yahudileri batı medeniyetinin konforundan
Filistin bataklığına nasıl gönderebilirdiniz? Bilinen yaşanmış hikâyedir; Filistin’e
ilk yerleşmelerde, kendisinden önce Filistin’e gitmekte olan Yahudi’ye, diğer
Yahudi şöyle demektedir. “Eğer Filistin’de durum iyi ise, ayakta fotoğraf
çektir, eğer kötü ise, oturarak fotoğraf çektirip bana yolla”… Yahudi ise
durumun vahametini, yatarak fotoğraf çekerek yollamıştır.
Mısırdan firavunlar vasıtası ile
çıkartılmaları, Babil kralının M.Ö. 722 yılında, Filistin’den çıkarılmaları,
ispanyada kıyım uğramaları, Almanların ikinci dünya savaşını hazırlayan sebep
ve Saikleri Yahudiler olarak tarihe kayıt düşmektedir.
Günümüzde, ekonomik temelli bütün
siyasal olayların arkasında Yahudi lobisi olduğu, silah ve savaş lobileri Yahudilerden
oluştuğunu ifade etmek ispatı gerektiren bir durum değildir.
Aslı değiştirilmiş Tevrat’a göre
Yahudiler, dünyanın en üstün milletidir. (Yeremyanın mersiyeleri Bab:4-2)”Saf
altınla tartılan Sion’un değerli oğulları”…
“ben dedim; siz ilahlarsınız ve
hepiniz yüce Allah’ın oğullarısınız. Kalk ey oğullarım yeryüzüne hükmet, zira
milletlerin hepsine sen varis olacaksın.(Mezmur Bab,82,6-8)
“Allah’ın Rabbe mukaddes bir kavim olasın diye
yarattığı bütün milletlerden medihte ve şöhrette ve izzette seni üstün
kılacaktır.(Tesniye: Bab:26-19
Tevrat’a göre diğer milletlerin
hiçbir değeri yoktur. Onlar, Yahudilerin köleleridir: “senin zürriyetin
milletleri mülk edinecek” (İş ’aya, Bab,54)
Bu gün genetiği değiştirilmiş
organizmaların, gelişmiş ülkelerin gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelere
satmaları ve onlarında mücbir sebeplerle alım yapıp tüketmeleri, Siyonizm’in
ortaya koyduğu bir projedir. Nitekim (NEYEMYA, BAB 13.25/TESNİYE BAB,14.21) de,
“Hiçbir leş yemeyeceksiniz; onu yesin diye şehirlerde oturan garibe verebilirsiniz
yahut yabancıya satabilirsin, çünkü sen Allah’ın Rabbe mukaddes bir kavmisin.
Yine (NEYEMYA, BAB 13.25/TESNİYE
BAB,14.21)de, “kızlarınızı onların oğlanlarına vermeyeceksiniz ve kendinize
onların kızlarından almayacaksınız. Üstün ırk teorisi ile insanlara üstünlük
tasladıkları gibi bütün topraklarında bu üstünlüğün tasarrufuna verildiği
tahrif edilmiş Tevrat’ın emri olarak iman edilmiştir.
Tevrat’a göre Allah Yahudilere
Kenan diyarını (Filistin ve Mezopotamya bölgesini kapsayan)vaat etmiştir.(Arz-ı
mevut)
Yahudiler bütün dünyayı
hâkimiyetlerine almadan önce, vaad edilen topraklarda Yahudi krallığının temeli
olacak ve sadece Yahudilerin yaşayacağı bir devlet kuracaklardır. Bu devlet
dünya Yahudi krallığının idari merkezi olacaktır.
Siyonizm gibi bir yapının
kurucusu olan Theodore Herzl, “bu merkez, Davut ve Süleyman’ın yurdu olan
Filistin olacaktır.” Demektedir. Bu ideal ve ülkü bütün Yahudilerin temel hayat
kaynağı ve mili-dini ülküsüdür.
Yahudiler, bu ülkülerine
ulaşabilmek için her türlü yol ve yöntemin meşruiyetine inanmaktadırlar. M.Ö.
722 yılında Babil krallığının Yahudileri Kenan bölgesinde sürmeleri ve kayıp
Yahudi ailelerinin dünyanın muhtelif yerlerinde kendilerini farklı milletler
içinde, o milliyet içinde kendilerini gizlemiş olması, günümüzde bu hususu
fırsat ve avantaj olarak kabul etmektedirler.
Kürtler, Ezdiler, Pakraduniler,
Keltler, Nesturîler, Karaylar, Peştu’nlar, Beluciler ve Lurlar Yahudilerin ilgi
alanları içindedir. Bunun en açık delili, Afganistan da Peştun asıllı “Zahir Şah’ın”
kendisini, Efraim peygamberin soyundan geldiğini söylüyor olması, Barzani ile
Bazencir ailelerinin Yahudilerle doğrudan temasta olmaları iddiamızı doğrular
durumdadır.
Ancak, etnografık ve kültürel
analizden geçmeyen bu iddia, teoriden ibaret kalır. Günümüzde bu tür savlar,
genetik, etnografık, sosyolojik ve kültür kodlarının ortaya konmak suretiyle
kararı verilecek konulardır. Bağımsız bilim adamlarının verecekleri hükümlerle
ancak kabul görebilir. Aksi durum kuru bir iddiadan öteye geçmez.
Bu guruplardan, Karaylar hariç, diğer
unsurlar, içinde yaşadıkları toplumun değerlerine sahip çıkıyor görünerek topluma
karşı terör ize edilmiş olduğu görülmektedir. Aynı zamanda, İsrail devleti ve
Yahudilerin Filistin’de ve bulunduğu bölgelerde uyguladığı soykırım ve
sınırlarını genişletmeye asla muhalefet etmemekte ve onları
desteklemektedirler. Bu durum dahi açık bir şekilde İsraillin iddialarında
bahsi geçen etnik yapılarla koordineli hareket ettiklerinin anlaşılması açısından
önemlidir.
Bu gün Afro-Asya da yaşanan terör olayları ve
küresel yapılanmanın bölgede varlık göstermesini sağlayan Işid, Taliban,
el-kaide örgütleri, İsrail’le paralel hareket ederek, Müslüman unsurlara dönük
terör eylemleri gerçekleştirmektedirler. Yani İsrail’in Küresel güç
unsurlarının bölgede kullanılmasında meşruiyet oluşturmak adına terörizme
dayalı eylemler yapmış-yapmaktadırlar. Bu durum dahi, Yahudilerin Asya’daki
etnik temelli hareketlerin tahrik ve teşvik edilmesinde, iletişim içinde
bulunduğu etnik yapılarla “kan bağı” olduğunu ifade etmek üzere
sağlayabildiğini görebiliyoruz.
Tarihinin en büyük borçlanması
içinde bulunan ABD, İsrail’in sermayesinin kullanabileceği ümidiyle Yahudi
ülküsünün icrası ile fiili görev almıştır. Onun belirlediği politikaları,
uluslararası hukuk normlarına ve diplomatik kuralları hiçe saymak üzere, temel
insan haklarını var saymadan uygulamaktadır.
Güney sınırlarımızda cereyan eden
terör olayları ve terörist guruplara bu açıdan bakılması lazımdır. Nitekim
bölgede Işid eylemleri başladıktan sonra, İsrail en rahat günler geçirdiğini ve
daha istikrarlı ve kalıcı işlerle yoluna devam edebildiğini de görebiliyoruz.
Yani sınırlarını sınır ötesinden garantiye almak üzere düşünmektedir.
Nihayet, kayıp ibrani oğlu
ailelerini bulmak üzere, sahiplendikleri etnik topluluklarla bu gün iletişim
içinde, milli ve dini ülkülerini hayata geçirmekte kararlılıklarını
sergiledikleri görünmektedir. Hem planlama, hem lojistik ve mali desteklerini
doğrudan ve dolaylı yaptıkları bilinmektedir. Dünya finansının yönetimi
yanında, Yahudi olmayan Yahudiler ihdas etmek üzere, Yahudilerin kontrolündeki
uluslararası kuruluşlar ve yapılanmalar yanında, Asya’da yaşayan ve isimlerini
zikrettiğimiz etnik unsurları, ülkülerini engelleyebilecek milletlere karşı,
kendileri için fırsat olarak düşünmektedirler. Yahudilerin ideallerine Karşı
duranlar için ise tehdit olarak her an eyleme geçirilecek bir potansiyel güç
olarak görebilmektedirler. Bu durum, bölgesel istikrarsızlığın temel kaynağı olarak
kabul edilmektedir.
Bölgede yaşayan Araplar, Türkler,
Acemler(İranlılar), Urdular(Pakistanlılar), tedirgin ve teyakkuz içindedirler.
Güç dengeleri değiştiğinde, “kayıp İbrani aileler” olarak kabul edilen
topluluklar ve İsrail için korkunç bir akıbetin karşılayacağı muhakkaktır. Gelişen
şartlara göre bu gün İsrail tarafından tahrik edilen etnik yapılanmalar, sosyal
bazı projelerle uyum programı ile uzlaşmaya gidilebilir.
Böyle devam ederse, Yahudilerin yeryüzünde
saklanabileceği hiçbir sütrenin örtünün olmayacağını düşünmek gerekir. Zira
ilahi mukadderat tecelli edecektir.

YORUMLAR