Kapitalist sistemin ahlak yapısı, insanların uygun değer (optimum) olarak kabul edeceği bir ahlak yapısının dışındadır. Mutlak kazanma ...
Kapitalist sistemin ahlak
yapısı, insanların uygun değer (optimum) olarak kabul edeceği bir ahlak
yapısının dışındadır. Mutlak kazanma üzerine inşa edildiğinden, ne insani, ne
İslami, ne de, milli değildir. Farklı değerler manzumesini temsil etmektedir.
Su gibi her kalıba girer. Girdiği kalıbın şeklini alır. Asla bir cisme şekil
vermez. Zira o zaman karakteri ortay çıkar ve iflas eder. İşte günümüzde,
kapitalist sistemin uzun boylu yaşamasını sağlayan esrarlı durum budur.
Kapitalistler her zaman
iktidardırlar. Komünist-sosyalist anlayışlarda, polit büronun kurduğu merkez
haleyi temsil ederler. Nasyonalist anlayışlarda ise, despotik yapının
temsilcileri konumundadırlar. İnanç temelli düşüncelerde ise, gece silahlı,
gündüz külahlı tiplerdir. Yani her zaman onlar vardır. Her zaman onlar
egemendir.
Düşünce sistemlerinin
içine sızarak, onları analiz eder, hassasiyetlerini ve dinamik odaklarını ele
geçirirler. Daha sonrada ahlaki yapılarını o sistem vasıtası ile devam
ettirirler.
Ülkemizde de bu yapıyı
anlamamız mümkündür. Zira siyasal yapılanmaların incelenmesi halinde
görülecektir ki, hep aynı tipler, hep aynı minval üzere gelişen ve yükselen
değerler etrafında toplanır. Kendi kurdukları sistemi o yapıya hâkim kılarlar.
Tepki gösterenler ise, sanki o değerlere düşmanmış gibi lanse ederek, karşı
taarruzda da başarılı olurlar.
Tanzimat’tan bu güne bu
zümrenin karakteri hiç değişmedi… Tanzimatçı, ittihatçı, cumhuriyetçi, demokrat,
şimdilerde de, İslamcı kesimin içinde neşvu-neva bulmuş, avını yiyen sırtlanlar
gibi homurdanarak, insanımızın temiz duygularını istismar edip, semiriyorlar.
İslam düşüncesi, fıtrat
ile ilgili ilahi bir düşünce olduğu için uygulanan bu mevcut yürürlükteki yapı
ile bağdaşmaz, sistemi İslamileştirmek, adalet düşüncesini hakim kılmayı
gerektireceği için, istedikleri şekilde hareket edemezler. O halde İslam
düşüncesi mensuplarını değiştirmek ve öylece sistemlerini sürdüreceklerdir.
Tamda, uyguladıkları
sistemlerin iflas ettiği bir dönemde, dünya da ve ülkemizde İslam’ın yükselen
bir değer olarak insanımızın haklı teveccühü içinde olduğu bir vakitte, “İslamcılık”
yapan bir gurubun yani İslam’ı bir meslek erbabı imişçesine düşünenler bu iş
için biçilmiş kaftan olduğu hükmüne varılıyor ve tezgâh bunlarla devam
ettiriliyor.
AKP’nin varlık sürecini
iyi tahlil ettiğimizde ne kadarda uymaktadır iddialarımıza… Eski Marksistler,
liberalistler, ve bilcümle din istismarcılarından müteşekkil bir yapı ile
kapitalist sisteme kuvvet verilmektedir. İslam’la ilişkilerinin kalmadığını
bizzat başbakanın; “İslam benim referansım değildir.” demek suretiyle ifade
etmiştir. Sonrası malum…
Sosyal adalet düşüncesinden uzak bir cemiyet
halinde yaşamaktayız. Gelir farklılıkları o kadar açılmış ki, bu oran, Rabert
Kiyosaki’nin ifade ettiği gibi; nüfusun yüzde onu milli sermayenin yüzde
doksanlık nispetinden faydalanırken, nüfusun yüzde doksanı ise sadece yüzde onu
ile yetinmektedir. İşte böyle bir sistemden bahsetmekteyiz.
Bu sürecin
işleyebilmesini sağlamak için; Kurulan yandaş ekiplerle, yeni yeni şirketlerle,
devletin her türlü imkanları paylaştırılıyor, karşı durmaya çalışanların bilişim
teknolojisi vasıtasıyla suç isnat ediliyor, baskı, yıldırma ve etkisizleştirilerek,
toplumun mücadele gücü zayıflatılmakta, her gün daha da zor bir gidişat
hissedilmektedir.
Şehirlerin ön caddeleri
makyajlanırken, arka sokaklardaki ıstıraplardan habersiziz. Zira basın ve medya
denilen kör kuvvette, bu zümrenin hâkimiyetine girmiş olup hakikati çarpıtarak
sunmaktadır.
Bu süreçte milli
görüşçüler ne yapmaktadırlar. Devletin bütün kademelerini liyakate bakılmaksızın
işgal etmiş, kamu imkânlarını kılıfına uydurarak kapitalistlerin emellerine
uygun hale getirmiştir.
Bu durumu gören Milli
görüşçüler, durumu kendi lehlerine çevirmek için, her biri ilgili ilgisiz bütün
sektörlerde şirketleşmek sureti ile hadiselerin işlerliğini de ele almışlardır.
Rüşvet, iltimas, irtikap, adam kayırma gibi hususları aleni bir şekilde yapmış
olmaları sebebiyle, Milli Görüşün duayenlerinde Mehmet Şevket EYGİ beyefendi bu
durumu köşesinde şu şekilde yazabilmektedir. AKP sayesinde; ”Müslümanlar,
sosyal hayata, fil’in zücaciye dükkânına girer gibi girdiler. Önce mücahit
oldular, sonra müşahit, sonra müteahhit oldular, sonrada her şeye müsait duruma
geldiler.”
Aslında süreci bundan
daha iyi ifade edebilen bir söz de olmaz.
Bundan sonra ne olur?
Uygulamalardan
varabileceğimiz sonuç şudur: ilk önce savunmasız durumdaki kamu görevlilerini
kurdukları sarı sendika vasıtasıyla tehdit, sürgün gibi yollarla yıldırıp
kamuya hâkim olundu… Sırasıyla, medya, üniversiteler, adliye ve askeriyeden
sonra diktatörlüğün yürürlüğe gireceği bir süreç başlamıştır. Farklı bir sese
veya farklı bir yapıya yaşama hakkı tanımayacaklardır. İç ve dış borçların
sarmalındaki ülke giderek gerilim içine sokulacak ve -Allah korusun- halk, “ihkak-ı
hakka” doğru bir seyir içine itilecek ve olanlar olsun yaklaşımı kabul
görecektir. İşte o zaman vay halimize…
Ama yüce Türk milleti
bunlara ve bunların değirmenine su taşıyan kimselere fırsat verebilecek
basiretsizliği göstermeyeceklerdir. Herkes aklıselimi, sağduyuyu ve itidali
ortaya koyduktan sonra, bir molla kasım edepsizlere edep dersi verecektir.
Nesim YALVARICI

YORUMLAR