Bu kavram çoğumuza çok aykırı gelebilir. Hatta “sivil karşı duruş” olur mu hiç! “tahrik” Kabilinden değerlendirenler de olabilir… B...
Bu kavram çoğumuza çok aykırı gelebilir.
Hatta “sivil karşı duruş” olur mu hiç! “tahrik” Kabilinden değerlendirenler de olabilir…
Biz, kendi hakkımızda hüküm verme iradesi, genlerinde olan
bir millete mensubuz.
Nerede nasıl hareket etmemiz gerektiğini de en iyi bilen, birilerinin düşüncesine itibar etmeyen ferasete sahibiz…
Nerede nasıl hareket etmemiz gerektiğini de en iyi bilen, birilerinin düşüncesine itibar etmeyen ferasete sahibiz…
Eğer zorunlu bir durum söz konusu ise, en zor kararı
verebilmek hususunda, “neden olmasın?” Deriz.
“söz konusu vatansa
gerisi teferruat”…
Bu düşünceye sahip olmamızı veren temel saik, ülkemizin doğu ve güneydoğunun bu günkü toplu
durumudur. (konjonktürü)
,Başlangıcı,
batı dünyasının ülküsü olan Türklerin Anadolu’dan çıkarılması, yani “şark meselesi” olan doğu ve güneydoğu meselesi dediğimiz, uygulamada
sergilediği bir yöntem ve tercihidir.
Bu gün yaşadıklarımız esas itibarıyla, Doğu ve güney doğuda, Rus generaller, Minorski ve Nikitin’in
sosyo- kültürel çalışmaları, İngiliz entelijanslarının hummalı “beşinci kol” çalışmaları,
bölgedeamaca uygun nasıl bir siyaset geliştirilebilir çabalarının uygulamasıdır.
Hatta İngilizlerin Londra yakınlarında, “Wellington House”
deki merkezleri bu konuyla ilgili çalışmalarının semeresi de sayılabilir.
Fransa’nın bölgede varlık mücadelesini en üst düzeyde
dönemin cumhurbaşkanının eşi Daniel Mitterrand tarafından fiilen gördük…
Doğu roma imparatorluğunu varisi olduğu iddiasıyla
Almanların bu işin içinde olduğu bir vakıadır. Herhangi bir kanıta gerek
görülmeyecek kadar niyetlerini açıkça izhar edecekleri çalışmaları dünya
kamuoyu tarafından gözlenmektedir.
Küresel tehdit unsuru olarak varlık gösteren Amerika ise,
lojistik ve silah desteğini Amerikan kongrelerinde açıktan karar alıp yapabilmektedir.
Yahudi toplumunun SİON ideali (Hayaller) vaad edilmiş
toprakları kapsaması sebebiyle, bazen dolaylı, bazen doğrudan bölgeyi hedef haline getirmektedir.
Doğuda ise, Sasani (PERS)imparatorluğunu yeniden ikame
etmeye çalışan İran…
Ve tüm bu güçlerin hâkimiyet alanı olarak seçtikleri yer, Anadolu coğrafyası…
Bu şartlar muvacehesinde, geleceğine kastedilen bir milletin
kendi şartlarını ve durduğu noktada nasıl hareket emesi gereği çok önemlidir.
Yani mücadele stratejisini, mevcut toplu duruma göre ele
almalıdır.
Bunu niçin yapmalıdır?
Bu sorunun gerekçesinin çok net olarak anlaşılması lazımdır.
Zira hedefsiz, ülküsüz bir mücadele asla başarılı
olamayacaktır.
İslam medeniyetinin ve ona tabi milletlerin (Türkler,
Araplar, Acemler, Malaylar, Urdular) yok edileceği bir mücadelenin muhatabı
olduğumuzu, hayâsız ve insanlık için utanç sayılacak bu saldırının
püskürtülmesi ancak İslam medeniyetinde mihver konumda olan bir milletin azmi
ve iradesi ile olabileceğinden başka çıkış yolu kalmamıştır.
Bu millet te,geçmişte olduğu gibi yine Türk Milletidir.
bu millette,Millet olma ve devlet olma hafızası ve genleri bu mücadeleyi
kaldırabilecek durumdadır. (asırlardır içeride ve dışarıda ihanetlere uğramasına rağmen)
Üzerinde yaşadığı kara parçası, Asya’dan Avrupa ya ve Afrika
ya uzanan bir coğrafyadır. Tahmin olarak ifade edilebilen nüfus,450 milyondur.
Bu gücün iktisadi, sosyal, kültürel ve siyasi birliği
şarttır.
Bu tarihe karşı bir sorumluluk olduğu gibi, dünyanın ve
insanlığın yeni bir siyasi dengeye kavuşması içinde gereklidir.
Bunun tahakkuku ise, Türkiye Cumhuriyetinin bütünlüğünü
sağlamak ve geleceğe dair hamlelerini yapmasına bağlıdır.
Bu durumu, bizim bildiğimiz gibi, batı da bilmektedir. Onun
için bu alçakça saldırıların muhatabı Türkiye Cumhuriyeti devleti ve onun şahsında
Müslüman milletlerdir.
Aynı zamanda bu durum, Myanmar’dan, Filipinlerden,
Afganistan’dan, Habeşî bölgeden(Afrika’dan)Türkistan’dan, Pakistan’dan, Balkanlardan
beklenen ve özlenen bir durumdur.
Vaziyet böyle iken, Türkiye’de şartlar bu duruma uygun mu?
Yaklaşık kırk yıldır, etnik terörle uğraşan Türkiye
Cumhuriyeti hükumetleri, olayı doğru teşhis edemediklerinden tedaviyi de
yapamıyorlar. Hatta siyasilerin deyimi ile “pansuman tedbirlerle” geçiştirmeye
çalışıyorlar. Erteledikleri her küçük problem, geleceğe daha büyük bir boyutta
nakledilmektedir.
Ortalama günde beş şehit verilmesi karşısında toplumda bir
kanıksanma psikolojisin sergilenmesi, durumu sıradan bir olay seviyesine
indirmiştir.
Uygulana yanlış politikalar, oy kaygısı ve iktidar olma
hevesi, ne acıdır ki, devlete pahalıya mal olmuştur.
Pragmatik ve popülist siyaset anlayışı(faydacı siyaset),
devletin varlığını kemiren bir illet haline gelmiş, idealist düşünen insanlar,
adeta “aptallıkla” suçlanmaktadırlar.
Öngörüsüz, hesapsız, birilerinin “dikte ettirdiği” siyaset
anlayışlarında gelinen nokta, kangren olan bir uzvumuzun kesilmesi aşamasına
gelmiştir.
Hala, valiler, KCK komiserlerini devlet ile vatandaş
arasında vasıta görüyor ise, devlet hizmetlerini onların elleriyle tevzi ediyor
ise, hala iktidar milletvekilleri, Bölücü etnik teröre destek nitelikli
beyanatlardan kaçınmıyor ise, durumun vahametini ve ciddiyetini anlamayan bir
yürütmenin varlığından bahsedebiliriz.
Milli sınırlarımız içinde konuşlanmış terör odaklarını
güvenlik mensuplarının özverili gayretleri dışında bir gayret yoksa farklı bir
pozisyon almamızda fayda görüyoruz...
İktidarın genel başkan yardımcısı, terör odaklarının moral kaynağı,
bölge milletvekilleri, beyanatlarını etnik terörün meşruiyetinin vurgusu
yapılmakta ise, durumun yeniden gözden geçirilmesi lüzumu vardır.
İktidarın dümen
suyunda bir muhalefet ile ne yapacağına bir türlü karar veremeyen ana
muhalefet, milletin umudu olmaktan çıkmıştır.
İçeride ve dışarıda açılan cephelerde tehdit ifadelerini
doğru yorumlayamıyorsak, terörist guruba koridor açıp onların güç birliğine
katkı olsun diye “askeri intikallerini” organize ediyorsak, karar mercilerini
gözden geçirmemiz gerekiyor.
Hatta terör guruplarını güvenlik ve devlet görevlilerinin
gözetiminde vatandaşın arasına sokmak suretiyle, vatandaşların ruh yapısını
bozacak davranışlara sebep olmaktadırlar.
Yani karargâhta kararı verenlerin kimler olduğu bilinmesi
lazım. Yoksa “konuşanların” hükmü olmadığını uzun zamandan beri bilmekteyiz.
Dün, ak dediğine bu gün kara diyen bazı politikacıların
gülünç durumu, bizim onlar hakkındaki kanaatlerimiz, “eline verilen yazıyı
okuma memurları” şeklindedir.
Bu gün ülkede can ve mal güvenliğimiz tehdit altındadır. İç
bütünlüğümüzde kime nasıl güvenip etrafında güvenlik çemberi oluşturacağımız
bir durumu bilmiyoruz.
Kamu hizmetleri, devlet ve millet düşmanlığını temel alan
bir anlayışla yaşamlarını idame ettiren paralel yapılanmaların kripto
şahsiyetleri ve hükümetle yeni paralel çalışmalar içinde sendika, vakıf ve
dernekler yoluyla sızan cemaatler vasıtası ile yürütülmektedir.
Dışta açılabilecek bir cephede, arkamızdan bizi kimin
vuracağını bilememekteyiz. O sebeple ülkemizin egemenliğini, milletimizin
geleceğini korumak üzere yeni yol ve yöntemler zorunluluk haline gelmiştir.
Eskilerin deyimi ile “Kuvvayi milliye” hareketine denk “sivil
karşı duruş” geliştirmekte fayda vardır. Hem de acilen…
Bu nasıl olmalıdır? Yol ve yöntemi, çalışma şekli, etki
alanları, hedef ve stratejileri nasıl oluşturulmalıdır? yazılarımızda dile
getireceğiz…
YORUMLAR