Musa’nın vaazını verip, firavunun fiilleriyle iştigal edenler, “Rabia” kelimesinin arkasına sığınarak, Müslüman Türk milletinin dini duy...
Musa’nın vaazını verip, firavunun fiilleriyle iştigal
edenler, “Rabia” kelimesinin arkasına sığınarak, Müslüman Türk milletinin dini
duygularını istismar etmektedirler.
Rabia, Arapça bir kelime olup, “dördüncü” anlamına
gelmektedir.
Arap geleneğinde, birinci çocuğa, vahid-vahide, ikinci
çocuğa Sani-Saniye, üçüncü çouğa, salis veya salise deniliyor mu? Ben bilmiyorum.
Ancak dördüncü çocuğa ve özellikle de kız çocuğuna “Rabia” denmektedir. Bu
islamdan önce de mevcut bir uygulamadır. Onu anlamlı kılan ise, Basra’da
dünyaya gelen ailesinin dördüncü çocuğu olan “Rabia-tul adeviyyedir.”
Tasavvuf ehli, veli mertebesinde bir kadın…
Hayatını, Allah’a kulluk için adamış “Saliha” bir kadın…
İbadetlerini “aşığın maşukuyla buluşması” olarak gören biri…
Bütün ömrü yetim ve öksüz kaldığından sonra meşakkat içinde
geçmiş, buna rağmen hayatını ibadetle geçirmekten başka hiçbir gayeye adamamış…
Ona atfen, rivayet edilmiş ibret ve ders alabileceğimiz birçok
hikâye ve menkıbe vardır…
Basra da yaşamıştır. Kudüs ile ilgisi yoktur…
Esas “Rabia” siyasette bir sembol olarak kullanılması sahabe
dönemine denk geldiğini biliyoruz. Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra Hz. Ali
ile Muaviye arsındaki mücadelede dördüncü halifenin Muaviye olması gerektiğini
ve Muaviye taraftarlarının, bu günkü şekliyle dört parmak ile kendi aralarında
bir iletişim ve sembol olarak kullandığı bilinmektedir.
Birde Yahudi öğretisi olan, SİYON karşılığı olarak ta bilinmektedir.
işaret parmağı, SEBEH,orta parmak İLONİ,yüzük parmağı, OHMAH, serçe parmağı ise,NEMKKES olarak adlandırılır ve aynı sembol olarak işaret edilmektedir.
Birde Yahudi öğretisi olan, SİYON karşılığı olarak ta bilinmektedir.
işaret parmağı, SEBEH,orta parmak İLONİ,yüzük parmağı, OHMAH, serçe parmağı ise,NEMKKES olarak adlandırılır ve aynı sembol olarak işaret edilmektedir.
Rabia tul Adviye tabi undandır. Yani sahabeden sonraki kuşaktır.
Hz Ali (kerremellahu vechehu) karşıtlarının bir sembolüdür.
Bu gün siyasette kullanılıyor olması, siyasal İslamcıların zımnen taraflarını ifade etmektedir.
Emevi Müslümanlığını… Hz Al yi şehit edenler… Hz Hasan ve
Hüseyin’i şehit edenler…
İmamı azamı sopayla öldürenler… Siyasal İslamcılar…
Mısırda “esma” kızın hunharca öldürülmesine izafeten gündeme
gelmiştir.
Onu öldürenler umarım cezalarını her iki cihanda da
çekeceklerdir.
Ülkemizde Cemaatleşme sosyolojisinden pragmatik (Faydacı)bir
yaklaşım içinde istifade edenlerde, bu konuyu gündemden hiç düşürmediler…
Mısırlı “esmayı görüp, Mardin’de ırzı paymal edilen kızımızı
hiç gündeme getirmeyen ikiyüzlü ahlaksızların, Rabia sına samimiyetle bakmak ne
kadar bahtsızlıktır.
Ecrini öldürenlerin fiilini, adi bir cinayet ve sıradan bir
hadise gibi görenlerin ikiyüzlülüğü ne kadar acı verici…
Ben Rabia ya yüklene ve sıklıkla kullanılan, ”tek millet,
tek bayrak, tek dil ve tek devlet” olgusunu kabulleniyorum ve saygıyla
karşılıyorum. Ama Arap diliyle sembolize edilmesi ve ifade edilmesi beni
incitiyor.
Zira milletlerin varlığının teminatı onun dilidir. Kaç
asırdır, milli yapımıza kastedenler, önce dilimize taarruz etmiyorlar mı?
Bu gün dahi küresel tehdit unsurları, sokaklarımızın ve
dükkanlarımızın adlarını milletimizin hafızasını dumura uğratmak üzere yabancı kelimelerle
ifade ettirmiyorlar mı?
Heykel ve
heykeltıraşlığı putperstlikle eşdeğer bulan siyasal İslamcılar, Rabia’yı
putlaştırmada hiçbir beis görmemeleri ne kadar gariptir.
Şuur altında, Türklük düşüncesine düşmanlık besleyenleri,
millet olgusunun taraftarı görünmelerine kanmıyoruz.
Türklüğe düşmanlık, Osmanlıdan kalma bir rahatsızlıktır.
Hala, meydanlarda gözümüzün içine baka baka, bu milleti,
Kürt, Laz, Çerkeş, Boşnak ve diğer unsurlar gibi paylaştıran bir zihniyet
millet birliğinden nasıl bahsedebilir.
Rabia’ya yüklediğiniz anlam doğru, ama tarihi arka planını
yanlış ifade ediyorsunuz. Bu milleti bilgi kirliliğine boğmaktır. Haksızlıktır.
On beş senedir İslami akideyi geliştirmek yerine, faizi,
fuhşu, hırsızlığı hortlatan anlayış, siyaseten küresel emperyalistlerin
oyuncağı gibi “seküler” anlayışı ve liberalizmi güçlendirmiştir.
Müslüman Türk milleti oryantalist anlayışla uygulanan bu
siyasi projeyi fark ettiğinde, eminim siyasal İslamcılar kiliselere ve
havralara sığınacaklardır. Ezan okunmayan beldelerde can verenleri gördükçe bu
iddialarımın haklılığına üzülüyorum.
Arzu edenlere örneğimiz vardır…
Baksanıza Feto’nun sığındığı yere, Cemalettin
Kaplan’ın gömüldüğü yere. Ve diğerleri
YORUMLAR