Milletler mücadelesinin küresel boyutta yaşandığı günümüzde, milletinin ve devletinin geleceğini teminat altına almak isteyen milletler...
Milletler mücadelesinin
küresel boyutta yaşandığı günümüzde, milletinin ve devletinin geleceğini
teminat altına almak isteyen milletler, hak ve menfaatlerini kendi
milletlerinin farkındalığına sunmak üzere, onları uyanık ve gelebilecek
muhtemel tehlikelere karşı duyarlı ve sorumlu hale getirmek çabasındadırlar. Bu
durum, var olma iradesinin gereğidir. Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler,
günübirlik politikalarla uğraştıklarında, bu durumu sürekli göz ardı
etmektedirler. Bu sayede, aynı hataları tekrar etmektedirler.
Günlük ihtiyaçlarını tedarik etmeye mahkûm edilmiş toplumlar, geleceğe dair hedefleri olmayan, sadece “yarın ne olacak?” kaygısının etkisinde olan toplumlardır. Geleceğe dair perspektifleri, hedefleri ve ideallerinden çok uzaktadırlar. Ufak bir vaat, basit bir menfaatle gününü kurtarabilme politikaları bu toplumlarda geçerli ve etkili olmaktadır. Onları, “kısa bellekli” topluluklar olarak ta ifade edebilmekteyiz. Zira bağlantı içinde oldukları küresel unsurlar, aynı oyunların farklı sürümler sunarak onları oyaladıklarını görebilmekteyiz. İhtiyaçları olan ve onun mücadelesini verenlerle, ihtirasları olan iki kutuplu bir toplum yapısını ihdas ederek, sürekli bir mücadele ortamını gündemde tütmek üzere, farkındalık duygusunu öldürmektedirler. Hayata dair perspektifi olmayanlar sadece gözleri ile düşünürler. Gördükleri ile kanat sahibi olurlar. Halbuki beyinleri ile düşünenler, var olan her şeyin arka planını da düşünür. Var olan bütün cephelerden olayları değerlendirmeye çalışırlar. Kendisine önerilen ve sunulan her şeyi karşı önermelerini de mütalaa ederek, akıl yürüterek, makul olanı tercih eder.
Duyarlılık kavramı,
farkındalık içinde olmakla mümkün olan bir duygudur. Çünkü gelişen olayların
kendisine ne getireceğini bilir ve ona göre davranmak durumunda kalır. Gelişen
olayları ve davranışların önsezi, basiret ve ileriye dönük düşünebilmeyi
sağlayan en önemli duygu, duyarlılıktır. Çünkü duyarlılık, iktisat ilmindeki
“Swot analizi” yaparcasına, olayların fırsat ve tehditlerini ön görebilmektir.
Bu sebeple de üzerinde yaşadığımız dünyanın toplu durumu ve kendi coğrafyamızın
ne anlama geldiğimizin farkında olmak duygusu ve duyarlılığının önemi
milletimizin geleceği açısından önemlidir. Türkçe de çok anlamlı bir öz deyiş
vardır; “suyun derinliğini iki ayakla ölçmeye çalışan, boğulma tehlikesini
yaşar.”yni tedbir almak ön sezi içinde olmak gerekmektedir.
Milletin ve devletin içine düştüğü gelişmelerin kararını verdikten sonra yanıldım veya kandırıldım demek tam da bu durumun karşılığı olsa gerekir.
İsveçli siyasi coğrafyacı Rudolf Kjellen (1863-1922) jeopolitik kavramını ilk kullanan biri olarak bilinmektedir.
Suat
ilhan; “Jeopolitik; coğrafyanın bütün unsurları ile aktifleşmesi ve bu unsurlar
değerlendirilerek sonuçlar çıkarılmasıdır”. Demektedir.
Yine
General Suat ilhan, tanımlamalarını devem ettirerek, ”Jeopolitik; bugünkü ve
gelecekteki güç ve amaç ilişkisini-politik düzeyde-fiziki ve siyasi coğrafyayı
esas alarak inceler. Bütün güç unsurlarının, coğrafi platform ve verilerle
politikaya çizdiği yönü belirler. Jeopolitik; coğrafyanın bütün unsurları ile
aktifleşmesi ve bu unsurlar değerlendirilerek sonuçlar çıkarılmasıdır. Fiziki
coğrafya, başka bir deyimle coğrafi platformun üzerinde, evrensel ve bölgesel
güç merkezlerini karşılıklı olarak değerlendirir, politik düzeyde güç ve hedef
ilişkisini kurar. Bir devletin, devletler topluluğunun veya bir bölgenin
güvenlik ve gelişme politikasının bilimsel zeminini oluşturur.”
Müslüman milletlerin yaşadığı coğrafyalarda milletler, jeopolitik duyarlılık ve coğrafi bilgi sisteminin onlara kazandırdığı avantajlardan habersiz bir pozisyondadırlar. Zira aşırı bencillik ve katı bir ferdiyetçi bir sistem ile sadece kendilerini ve menfaatlerini işin merkezinde gören bir anlayışla, geleceğe dair hedef ve ülkülerden yoksun yaşamaktadırlar. Batının bu coğrafyalarda uyguladığı “oryantalist anlayışı görememektedirler. Ellerine aldıkları baltalarla birbirlerini yok edecek bir siyasi iklimin içinde, kör bir döngü içindedirler.
Her
Müslüman ve hususen Müslüman Türk milletinin mensupları sahip oldukları vatan
topraklarının dünya üzerindeki konumu ve yeraltı-yer üstü kaynaklarını sahip
oldukları nüfus ile oluşabilecek potansiyelin farkında olarak hayatını tanzim etmesi,
onun geleceği için büyük bir önem taşımaktadır. Hayatı tanıyan her Müslüman, bu
şuur içinde, eğitilmelidir. Yoksa batının balta tutan elleri,kafalarını
gövdelerinden ayırmak kararlığını göremeyecektir.
YORUMLAR