Yürürlükteki anayasanın, toplumun ihtiyaçlarına cevap veremediği gerekçesiyle, mevcut iktidarın sürekli olarak, siyasi hatalarını ve a...
Yürürlükteki anayasanın, toplumun ihtiyaçlarına
cevap veremediği gerekçesiyle, mevcut iktidarın sürekli olarak, siyasi hatalarını
ve aczini mevcut anayasanın arkasına gizlemeye çalışarak, toplumu istismar
ettiği düşüncesinde olan MHP; bu konunun nihayete erdirilmesi gerekçesiyle,
anayasa değişikliğini ülkemizin gündemine taşıdı. Aynı zamanda, parlamentoda
iktidarı desteklemek suretiyle de, milletin onayına hazır hale getirdi.
Gelinen nokta, ilk bakışta hiç te iç açıcı
değildir. Zira toplumun sükûnet ve teenniye ihtiyaç duyduğu bir dönemde,
evet-hayır kampanyası gerilimi arttıracak bir görüntüdedir. Bunu göze
aldıkların göre, tarih önünde hesap vereceklerini de düşünmüşlerdir.
İki kutuplu bir siyasi iklime yelken açmakta olan
ülkemiz, küresel yapılanmalarla irtibatlı siyasal yapılar olan AKP ve CHP,
muhalefet ve iktidar formuna uygun bir görüntüdedirler. MHP tamamen yerli ve
milli bir düşünceyi temsil etmek ve milletler ailesi içinde özgün yapısını
korumak suretiyle, “milletin mutlu devletin güçlü” olacağı bir anlayışın
temsilcisidir. O sebeple, anayasa da yapılacak değişiklik ile ilgili kendi iç bünyesinde,
taraftarları ile istişare etmesi, beklenen ve geleneğinde var olan bir
durumdur. Ancak süreci sadece genel merkez de dar kapsamlı bir guruba şamil
olması, bu camiayı rahatsız etmiştir.
2002 yılından bu güne uyguladığı siyasi
programında, iktidar olmamak üzerine program inşa ettiği görülmektedir.
Bulunduğu yerden (genel merkezden) parti yönetmenin sağlıklı bir yöntem
olmadığını elde edilen neticelerden anlamış olması lazımdır.
Ülkücü camianın bu gün varlığı hakkında yeterli
bir bilgiye mi sahip değiller? Ya da, ülkücüler kendi aralarında farklı düşünce
anlayışı mı geliştirmişlerdir? Ya da partiye egemen bir azınlık mı var? Bu
soruların cevabı elbette yönetimden beklenmektedir.
Aslında, parti genel merkezi “Sırçalı köşkten”
dışarı çıkıp, ülkücülerin neler yaşadıklarını anlamaya çalışması halinde,
sağduyunun hâkim olabileceği bir pozisyon alacaktır. Ancak; ya buna cesaret
edememektedir, ya da durumu böyle götürmek hesabındadır. Her iki durum da, MHP
ve ülkücüler aleyhine işlemektedir.
Bu sebepledir ki, varlığını milliyet düşmanlığı
ve milliyetçiliğe düşman unsurlarla müşterek hareket eden bir geleneğin
temsilcisi olan AKP ile siyasi işbirliği yaparken, Ülkücü ve MHP’li seçmenle
istişare etmek ihtiyacı duymamıştır. Bu durum da, ülkücülerin; şöyle bir yargı
hakkına sahip olduklarını yüksek sesle dillendirdiklerini gözlemlemekteyiz. O
da, “küresel emperyalist unsurlar ülkemizde iktidarları yapılandırılırken, aynı
zamanda, muhalefeti de yapılandırmaktadırlar.” Alınan kararlar ve gelişen
olaylar bu yargının haklılığı yönünde Kanaatlar uyandırmaktadır.
Ülkücü ve milliyetçi düşünce sistemi içinde
düşünen bir insan, kendi mensup olduğu milleti her durumda sosyolojik analizden
geçirebilmektedir. Milliyet duygusunu meydana getiren sosyolojik esaslar
çerçevesinde, içeriden ve dışarıdan gelebilecek, fırsat ve tehditleri görebilecek
feraset ve öngörüye sahiptir. Bu çerçevede, ülkemizin son üç yüz yıldır,
emperyalistlerin boy hedefi olduğunu görebilmektedir. Geçmişte, “mandater”
anlayışların temsilcilerinin bu günde varlıklarını koruduklarını
görebilmektedirler. Üstelik uluslararası destek görerek, üstelik içeride üstünlük
noktada bulunmakta oldukları gibi…
Şimdi,
ülke sathında evet-hayır kampanyası bütün hızıyla devam ederken, en zor durumda
bulunan kesim ülkücülerdir. Yapılmak istenen değişikliğin gündeme taşınmasında
ön ayak olan MHP, bu süreçte partililerle ve ülkücü kuruluşların görüşlerine
başvurmamışlardır.
İlkesel olarak, AKP ye siyasi destek vermek, her
ülkücüye kabul edemeyeceği bir durumdur. Zira AKP, Her türlü düşünceye tolerans
göstermesine rağmen, ülkücüleri hedef almaktadır. Dünde böyle idi, bu günde,
yarında değişeceğini sanmıyorum. MHP yönetimi, bunu bilmesine rağmen, 2002
yılından beri AKP’nin “payende”liğini yapan bir görüntü sergilemiştir. Buna
mukabil, AKP, sosyal hayatın bütün alanlarında ülkücüleri etkisizleştirmek
politikalarını yürütmüştür. Bu durum ülkücülerin devlet eliyle nötr edilmesi
anlamına gelmektedir. Ülkücü ve milliyet şuuruna sahip her ferdin etkisizleştirildiği
her alanda, kendisine İslami “yaftası” ile yafta landıran cemaatçileri ikame
etmişlerdir. Buna mukabil, AKP’nin MHP den destek görmesi, ülkücüler tarafından
kabul edilir bir durum değildir. Bu gün MHP de muhalif gurubun olmasını buna
bağlamak mümkündür.
Devlet ve milletin hayatına milli şuur ile
baktığımızda, devletin temel umdelerinden biri meşverettir. Kaldı ki, Türk İslam
medeniyetini inşa edeceği muhayyel devlette de, meşveret temel esastır.
Kurultay geleneğimiz, gelenekten geleceğe seyreden bir husus olması bu
sebepledir.
12 Eylül anayasasının seçim kanunu, genel
başkanlara tanıdığı aday belirleme yetkisi, istişare edilerek aday belirlemeyi
ortadan kaldırdığı için, genel merkeze ve genel başkanın siyasi ikbali için
hüküm verebilenlerin seçilebileceği fiili durum mevcut olması,
teşkilat-lider-doktrin esasının aşınmasına vesile olan ve başkana isyan eden
bir tavra dönüşmüştür. Bu tavrı sergileyenler, parti disiplinine uymadığı
gerekçesiyle, disiplin cezası ile partilerinden ayrılmak durumunda
bırakılmışlardır. Rahmetli Ali Güngör’le başlayan süreç, il ve ilçelerde görev
yapan parti yöneticileri ve en sonunda da bu gün muhalefet bayrağı açmış
dörtlünün durumunu göstermek mümkündür.
Ülkemizin girdiği referandum sürecinde, MHP zor
bir yol ayrımına girmiştir. Genel merkez ve diğer partililer adeta ikircikli
bir durum ile birbirleriyle kıyasıya bir mücadele içinde, geri dönüşü zor bir
durum yaşamaktadırlar. 16 Nisan sonrası ülkeyi bekleyen kargaşa, MHP de
kendisini daha da belirgin şekilde hissettirmektedir. Bilinmektedir ki, Recep
Tayyip Erdoğan yola beraber çıktığı her kesi bir çeşit yolda bırakması ile de
ünlüdür. MHP’yi de yolda bırakacağı kesindir. Bunu öngörmekten mahrum MHP
yönetimi AKP nin dümen suyuna neden girdiğinin gerekçesini izah etmekten
kaçınmasını anlamak ta herkes gibi ülkücülerde merak etmektedir.
Referandumun muhtemel neticesi ne olursa olsun,
MHP bundan zarar görecektir. Zira netice evet te çıksa, hayırda çıksa AKP bir
seçim yapmak durumundadır. Mevcut siyasi atmosferde MHP baraj altında
kalacaktır. Böylece milliyet şuuruna sahip bir kadronun olmayacağı parlamentoda
millet olgusunun tahribi daha kolay olacağı beklenen bir durumdur. Böyle olduğu
gün gibi açık olan gidişata, MHP yönetiminin istişare kapılarını kapatmasını
anlamlandırmak oldukça zordur.
MHP neden Ülkücülerle istişareden kaçınmaktadır? Bunu
ortaya koymak gereklidir. Çünkü AKP günü birlik politikalarla memleketin
birliğini ve bütünlüğünü tehdit eden bir vaziyet içindedir. Ahlaken sorgulanacak
fiillerin faili durumuna girmiştir. Ülke insanını etnik ve inanç temelinde
bölünmesinin yolunu açmıştır. Kamu mallarına el uzatan milletvekili ve çeşitli
mertebelerde bürokratları korumuştur. Bölücülerle müteaddit defalar birlikte
anlaşmaya girmek suretiyle devlet ve milletin bekası ile oynamıştır. Cemaatleri
devlet kadrolarında istihdam etmek suretiyle, kökü dışarıda faaliyet gösteren cemaatlerin,
devletin müesses nizamına müdahale edecek noktalara taşımışlardır. Bu gün dahi,
cemaatçi yapılanmaların boy gösterdiğini görebilmekteyiz. Yani hedef ve
ilkeleri paralellik arz eden ve birbirlerinin mütemmimi durumunda olan farklı
cemaatler devrededirler. Yeterli güce ve yeterli kadrolara ulaştıklarında Feto
terör örgütünün yapacakları gün gibi ortadadır. Güney sınırlarımızın
mayınlardan temizlenerek açık tehdit haline gelmesini sağlayan mevcut iktidar,
BOP gibi emperyal stratejilere hizmet eden projelerde görev almaları bütün
açıklığıyla bilinmektedir.
Ülke kaynaklarını yabancı sermayenin kontrolüne
sunmaları, stratejik öneme haiz iletişim ve bankacılığımızı, tarım ve
hayvancılığımızı yabancıların kontrolüne vermeleri başlı başına bir milli felakettir..
İşte ülkücüler ve MHP taraftarı bunları
sorgulayacağı için MHP yönetimi istişare etmekten kaçınmaktadır. İkna edici
gerekçeleri olmadığı içinde bu konuda da fikir ve düşünce beyan edenler parti
ve teşkilatlardan uzaklaştırılmaktadırlar.
MHP yönetimi bilmelidir ki, AKP’lilerin
ülkücülerle ilgili yaptıklarını hafızalarımızdan silinmeyecek izler
bırakmıştır. Söyledikleri ise hala ülkücülerin kulaklarında çınlamaktadır. AKP’nin,
İhanet şebekeleri ile yaptıkları “halvetin” sıcaklığı hala birbirlerinin
teninde hissedilirken, onlarla müşterek hareket etmek ülkücülerin
sindirebileceği bir durum değildir.
Ülkücüler, referandumda, ilk defa kendi siyasi
partileriyle karşı karşıya gelecekler. Ülkücülere göre, evet demek, firavunu,
hayır demek, Nemrut’u onaylamaktır. Onun için MHP vakit varken kendi
partilileriyle yeni bir istişareyi devreye sokmalıdır. Yoksa hem partinin hem de
yönetimin akıbeti iyi görünememektedir.
YORUMLAR