TÜRK MİLLETİNİN VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN BU GÜNKÜ DURUMU

 Küreselleşmenin ezici üstünlüğü, milli dokuları tahrip etmektedir. Bu tahribatlardan en fazla payını alan bölge, Asya ve Afrika da yaşa...


 Küreselleşmenin ezici üstünlüğü, milli dokuları tahrip etmektedir. Bu tahribatlardan en fazla payını alan bölge, Asya ve Afrika da yaşayan Müslümanlar ve bilhassa da, Müslüman Türklerdir.
Sömürgeciliğin yeni yüzü, yeni nesil savaş metodu yürürlüğe koymuştur. Bu savaşın adı “terörizm” dir.
Küresel tehdit unsurları; etnik ve dini nitelikli “ayrımcı-bölücü” hareketlerin tahrik ve teşvik edilmesi ile oluşturulan kaotik duruma, sözde, temel insan haklarını korumak adına müdahale edilmekte ve girilen topraklardan elde edilen ekonomik ve kültür varlıklarını ülkelerine taşımaktadırlar. Esasında, küresel güçler tarafından planlanıp yürürlüğe giren ve üçüncü milenyumda Asya’yı kapsayan mücadele alanında, “Asya’yı Hristiyanlaştırma” ülküsünü hayata geçiren bir strateji öngörülmektedir.
Bu strateji yürürlüğe girmeden önce, batının kendi ürettiği değerler bütünü, yargıları, günlük hayatımıza o denli girmiştir ki, oynanan oyun hakkında, duyarlılık gösterebilecek muhakeme ve akıl yürütmeden çok uzak görünmekteyiz. Yani hem telkin edilmekte olunan insani değerler var, hem de insanı değersizleştiren fiili müdahaleler… İkiyüzlü ve kirli bir siyaset…
Algılarımızı uyaran  “etkili uyaranlar” batı teknolojilerinin ürünü olması, batının bize ait her türlü davranışımızı, kontrol edebilecekler imkânı vermektedir. Bilişim teknolojilerinden, askeri mühimmata, gıdadan, giyim kuşamımıza, hatta tercih ettiğimiz müzik ve aksesuarlara kadar yaşamımız, batının egemenliği altına girmiştir.
Bu yapıyı sağlayan irade, sadece batının emperyalist emelleri değildir elbette… Değer üretemeyen bir hazır yiyiciliğe alışmamız, bu durumu sağlayan önemli bir saik’tir.
Birinci dünya harbi sonrası kurulan genç Türkiye Cumhuriyetinin ortaya koyduğu irade, kısa bir süre etkili olsa da, tek partili dönemin -1936’lı yıllardan sonra- uyguladıkları batıcı anlayış, bilahare, sağ iktidarların küresel emperyalizmin yürütücüsü konumundaki ABD ile siyasi birlikteliği bu günümüzün oluşmasında etkili olmuştur.
Acı bir gerçek te şudur; yaklaşık yetmiş senedir, ülkemizde inancımız üzerinden siyaset yapanlar, inancımızı referans olarak göstererek, sekülerliği hâkim kılmışlardır. Bir başka deyişle, sekülerizm anlayışını İslam olarak takdim etmişlerdir. Kifayetsiz karşı duruşlar olmuş ise de, tepkileri ve karşı duruşları, zamanın ruhuna uygun, sistem içinde, sisteme uyumlu hale getirilmiştir. Para, makam ve mansıp ile bu mesele çözülmüştür. Nitekim “bakanlık makamı” için “davalarından” vaz geçmiş insanları bu kabilden değerlendirmemiz mümkündür.
Siyaset kurumu alternatif hizmet üretmeye dönük bir kurum olmaktan çıkmış, “laf fahişeliği” yapılan bir alan hüviyetine dönmüştür. Dolayısıyla batının emperyalist emellerine dur diyebilecek bir olgu, bir güç kalmamış görünmektedir.
Kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, mevcut sistem içinde uzun vadeli planlamalar yapabilme iradesi yerine günü birlik, kendilerini kurtaracak basit işler peşindedirler. Mensuplarını sistem içinde, kamu kaynaklarından en iyi nasıl yararlanabilecekleri küçük hedefler peşindedirler.
İktidar sahipleri, fırsatçılık, faydacılık ve kişinin içinde bulunduğu durumdan yararlanabileceği politikalarla gündemi elinde tutmaktadır. Buna mukabil, devlet ve milletin geleceği ile umut verebilen bir gelişme görülmemektedir. Üretim, ticaret, sanayi darboğaza girmiş, devlet, günü kurtarabilen politikalarına bağımlı hale gelmiştir. Ondan ötürü de bir karşı duruş görmek, irade sergilemek, alternatif üretebilmek adeta imkânsız hale gelmiştir.
Eğitim kurumları, ehliyetsiz ve konuya uzak insanların yönetiminde, belirsiz bir yöne doğru seyretmektedir. Her gün yeni bir kararla sistem kevgire dönmüştür. Bu durumda şahsiyetli insanlar yetiştirebilecek bir sistemin oluşması da uzak bir ihtimal olarak öngörülmektedir.
Peki, bu durumun gidişatını millet ve devlet lehine değiştirecek bir olgu, bir irade, bir düşünce ve ideal sahibi yok mudur?
Milletleri ve o milleti temsil eden devleti kurtaracak yegâne güç, öz kaynaklarını harekete geçirebilecek, vatanını canından aziz bilecek, üretime dayalı ekonomiyi yürürlüğe sokacak, insanı ve insanlığı esas alacak bir eğitimi planlayabilecek, duyarlıklı, şuurlu bir milli reflekstir. Önce, kendi iç bütünlüğünü sağlayacak, sonra da, millet hayatına yönelip onu, hak ettiği bir yere taşıyabilecek, “mili bir seferberlik” başlatacak bir “fikir ve mefkûre” akımının sahibi milliyetçi ruh sağlayabilmektedir.
Peki, ülkemizde böyle bir olgu ve böyle bir yapı yok mudur? Elbette vardır. Herkes bunun farkındadır. Ancak, küresel yapılanmalar, küresel tehdit unsurları, onları devletin iradesinde bulunmalarına rıza göstermezler. Nasıl ki, iktidarların yapılanmasını sağlayabiliyorlar ise, karşı düşüncelerinde tasarlamak kabiliyetlerinin varlığı da ortadadır.
Bu gün bilinen bir hakikat şudur, küreselci tehdit unsuruna karşı, dünyanın yeni bir siyasi dengeyi oluşturabilecek güce ve yapıya ihtiyacı vardır. Mesele jeopolitik duyarlılıkla ve jeopolitik strateji ile ele alındığında, demografik ve coğrafi konum itibari ile en müsait yapı, “Türk Birliğinin” siyaseten oluşturulmasıdır.  Ve bu yapıyı hayata geçirebilecek, küresel tehdit unsurlarının hedefindeki Türklük ülküsü ve onun idealiyle hayatlarını sürdüren Türk Milliyetçiliği düşünce sistemidir.
 Batının belli merkezlerinde, kiliseler birliği destekli çalışan ve “Wellington House” İngiltere –Londra’da bulunan bir merkez, bu yapının oluşturulmaması için yıllardır çalışmalar yapmaktadır. Hatta toplum mühendisliği marifetiyle sosyal ihtilaflar üretilip, Türk birliğinin oluşturulmaması için her Türk iline ait çalışma masaları oluşturulmuştur.
Bu çalışmaların neticesinde, ne acıdır ki, bu gün Türk devletini idare eden iradelerin Türk milletinin milli hassasiyetinden çok küresel değerler ve kabuller ölçüsünde hareket etmektedirler.
Millet ve milliyet meselesine bakış, dünden bu güne Marksistlerin iddiaları ve yargıları ölçüsündedir. Özellikle de, Arap sosyalistlerinin İslam’a getirdikleri yorumlar, bu gün ki iktidar mensuplarının beslendiği düşünce sistematiği olması, şuur altında milliyet düşmanlığı şeklinde tezahür etmiştir. Nitekim Cumhurbaşkanımızın “”milliyetçiliği ayağımın altına aldım” demesi, milliyet düşmanlığını benimseyen kitleleri mutlu etmiştir. Ancak, Türk milletini derinden yaralamıştır. Etnikçi zihniyet mensupları Mevcut iktidarın içinde kolayca zemin bulmalarına rağmen, milli şuur sahipleri hep dışlanmış ve horlanmışlardır.
Milli mefkûreye dair hassasiyetleri bulunan, sendikalar, dernekler, iktisadi kuruluşlar,  hükümet içinde kümelenmiş “etnikçi” - “cemaatçi” yapılanmaların tesiriyle, devletin inisiyatifi ile etkisizleştirme çalışmaları gözle görülür biçimde işlemektedir. Kamuda çalışan memur ve çalışanlar, işten çıkarılma tehditleriyle sendika değiştirilmiş, son olarak ta üniversitelerdeki öğrenci konsey seçimlerinde ülke genelinde, AK Gençlik ve diğer sol fraksiyonların beraber hareket ediyor olması dikkatlerden kaçmayan bir gerçektir. Buna mukabil, Türk milliyetçileri, siyaseten AKP yanında duruş sergiliyor olması, Milli şuur sahiplerinin ülke ve millet bütünlüğü için gerektiğinde her türlü fedakârlığı yapabileceklerini de göstermesi bakımından anlamlı bir görüntü sergilemektedirler.
Biliyoruz ki, milliyet fikrinin mefhumu muhalifi, milliyetsizliktir. Milliyetsizlik düşüncesini hangi adla ifade ederseniz ediniz, yaşadığınız vatan topraklarında, milletinize karşı durmaktasınız ve bir adım sonrası, gaflet ve ihanet içinde olmanızdır. Dolaysıyla Milliyet yaratılışımızla elde ettiğimiz bir sosyal olgudur ve bir sosyal gerçekliktir. İnsanların kendisinden vaz geçemediği yegâne duygu aidiyet duygusu yani milliyet duygusudur. Siz kendiniz tecrit etseniz de, farklı aidiyet ve milliyet mensupları sizi olduğunuz aidiyet içinde görmektedirler.
 Milliyet duygusunu meydana getiren sosyolojik temellere bakıldığında da bu durum aynıdır. Ancak hayatımıza hükmeden küreselci yapılanmalar, ürettikleri suni evrensel ölçü ve getirmeye çalıştıkları değerler, sadece onların egemenliğine hizmet etmekte olan stratejinin bir gereği ve gerekçesi olmuştur. Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de, Filistin’de hangi evrensel değeri veya temel insan hakkını icra edebilmişlerdir. Bir tane gösterebilmeleri mümkün değildir.
Demek istediğimiz husus şudur; bu gün mazlum milletlerin kurtuluşunu sağlayacak dünya üzerinde adaleti gözeten ve varlığına teminat olabilecek bir gücün varlığına ihtiyaç vardır. Bu güç, Türk birliğinin siyaseten vücut bulması ile kabildir. Onun öncülüğünü yapabilecek kabiliyete sahip, Türkiye cumhuriyeti devletidir. Türkiye Cumhuriyet Devletini de, Türk milletine ait bir devlet hükmüne getirebilecek, “mili mefkure” nin sosyolojik esaslar ölçüsünde hukuken temellendirmek gerekmektedir.
İnsani, İslami ve hukuki olabilecek yaklaşımlarla, milleti farkındalık içine çekmek gerekir.
Bu bir “ülkü” meselesidir. Bu “ülküyü” de milli şuura sahip Türk milliyetçileri ancak icra edebilirler. Bu potansiyele sahip yetişmiş insan gücü vardır. Siyasi duyarlılıkla oluşturulabilecek yöntemler kullanmak elzemdir.
Türk milliyetçilerinin bu gün sergiledikleri duruş ve pozisyonları bu durumu sağlamak için elverişli midir?
Belki de esas mesele budur.
Balkan- Rus harbi ve Trablus harbi sonrası,  özellikle de, birinci dünya harbi ve sonrası gelişmeler, bize bizden başka dost olmadığımızı çok acı bir şekilde göstermiştir. Gerek Türkistan bölgesindeki kardeşlerimiz ve gerekse Kafkasya da yaşayan Türklerin dışında bize yardım elini uzatan olmadı. Buna mukabil, asırlarca beraber aynı dini idealleri paylaştığımız Müslüman Araplar, düşman güçlerle ittifak yaparak, bu günde yansımaları süren Arap yarım adasının sembol ismi olan; “yemen” acı ve ıstıraplarının hikâyelerini geride bıraktılar.
Milletin içindeki asil ve asli cevheri ateşlenmek üzere bir kıvılcım bekliyordu. Bir avuç Harbiyeli ve tıbbiyelinin başlattığı mücadele, birinci dünya harbinin organizasyonunda esas teşkil ederek, fiili mücadelede bulunulmuştur. , bu gün üzerinde yaşadığımız coğrafyayı sağladı ise de, koskoca Türk dünyası, başı kesik uzuvlar gibi sırtlan sürülerine terk edildi. Kafkasya gitti, Türkistan perişan oldu. Babür han bakiyesi olan toprakların esamisi dahi bilinmiyordu.
Altı yüz sene hükümranlık sürmüş Osmanlı devleti pay mal edildi. Anadolu’nun Türk ve Türkmen evlatları, en kötü şartlarda dahi canları pahasına verdiği mücadelenin semeresini aldılar… Ancak binlerce şehit, binlerce yetim, dul ve çaresizlik… Üstelik cehalete mahkûm bir vaziyette… Osmanlı devlet geleneğinde var olan arızi hastalıklar, kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti devletinde de baş gösterdi. Devleti yönetenler, Batıcılık adına milliyet düşmanlığını hayata geçirdiler. 1944’lerde Milliyet şuuruna sahip ne kadar milliyetçi varsa zindanlarda yaşamaya mahkûm edildiler. Eş zamanlı olarak, ülkemiz dışında da, Kırım ve Ahıska Türkleri de kıyıma, sürgüne ve zulme uğruyordu…1950 yıllarda aynı güruh devlete din adına egemen oldu. Bu kez, din adına milliyetimize ve milliyetçiliğimize kastedildi. Ne acıdır ki hala aynı düşünce sistemi egemen vaziyettedir.
Belki de, bu gün Türk Milliyetçilerinin çözmesi gereken en önemli mesele, din milliyet ilişkisini, millete anlatmak olacaktır. Zira “İslamcılık” adına İslam’ı anlatanlar, ya “İmamiye Şia’sının” yorumlarını, ya, sosyalist Arap anlayışını, ya da, “İsrail yat risaleleri” ile mecradan çıkarılmış bir din yorumu (semi tik anlayış) ya da, İngiliz entelijanslarının geliştirdiği ve İslam âleminin yüreğine hançer gibi yerleştirdiği “vehhabiliğin” yorumları şeklinde anlatmaktadırlar. Bu karmaşık yapı içinde, siyasi birliktelik oluşturabilecek bir mümbit ortam bulunmuş ve 1980 darbesinin düzenleyici rolü, Özallı ANAP la başlattıkları tahribatı, AKP ile sürdürmektedirler.
Bunu çözebilmek için fert fert ve her mertebede, Türkün, “Kurana göre İslam’ı” anlatmaya dönük bir çalışması yapılmalıdır.
 Bu gün ilahiyat fakültelerimiz ve İmam hatip okullarımız, siyasal İslam’ı (İslamcılığı)oluşturan maalesef, bu yapının kontrolündedirler. Orada milliyet ve milli şuur meselesi adeta boykot edilmekte ve Milli şuur müntesipleri haksız muamelelere reva görülmektedirler. Bu alanda mücadele eden münferit çıkışlar olsa da, devletin Milli hassasiyetten uzak olması işlerini oldukça zorlaştırmaktadır.
Diyanet işleri başkanlığı, muhtelif cemaatlerin etki alanlarına açık bir konumda, adeta inançlar üzerinden bölünmeyi teşvik eden bir görüntü arz etmektedir. Dini hizmetlerin sunulmasında, siyasi iktidarın hedef ve politikaları doğrultusunda açık telkin atlarda bulunması ise, kabul edilebilir bir durum değildir.
Diyanet İşleri başkanlığının hac ve umre hizmetleri sayesinde, turizm seyahat acentesi hükmünde çalışmakta, adaleti gözetmeyen bazı yaklaşımlar söz konusu olduğu kamuoyunda dile getirilmektedir. Özellikle de, camilerde toplanılan paraların tasarrufunda, suiistimaller olabilmekte, kamunun şeffaflık ilkesi göz önünde bulundurulmamaktadır.
Cami derneklerinin bir siyasi partinin organı hükmünde çalışması yetmiyormuş gibi birde cami gençlik derneklerinin, diyanet tarafından teklif edilmesi, doğrusu milletin geleceği açısından sakıncalı bir durum olmaktadır.
Bu yaptığımız tespitlere çare olacak, “milli seferberlik ruhunu” canlı tutacak milliyetçi düşünce sistemi, çağın jeopolitik stratejilerinin tümünü, her seviyede insanımızın anlayabileceği şekilde izah edilmelidir.
Serdengeçti ruhuyla, “Milliyet duygusunun “kapsayıcı” esasını ölçü olarak almak ve hangi siyasi kanaati paylaşırsa paylaşsın, milliyetçiliği ortak payda haline getireceğimiz bir “gönül seferberliği” gereklidir. Hatta en muhalif anlayışa sahip insanımıza dahi gidip, ona samimiyetimizi ifade etmeliyiz. Biliyoruz ki, insan; akıl, duygu ve vicdan olgusuyla donatılmıştır.
O halde milliyetçi anlayışı kendisine ideal ederek onu iddia edenlerle milliyetçilik düşüncesinin bu günkü pozisyonu nedir? Belki de, böyle bir tespit, geleceğimize sağlıklı bir gidişat ve öngörülebilir bir mücadele için ışık tutabilecektir.
Öncelikle, siyaseten milliyetçilik olgusunu benimseyen MHP; bir özeleştiri yaparak, milliyetçilik ve milliyetçilerden, milletin beklentilerini, milliyet duygusunun sosyolojik esaslarını ortaya koyabilecek bir çalışma ile milliyetçiliği millet içinde tartışmaya ve gündeme getirmelidir. Böylece taraftarların takdiri ve özgüveni kazandırılırken, muhaliflerin, milliyetçilik düşüncelerine alternatif olarak sunacakları düşünceleri anlaşılacaktır. Çünkü sosyalistlerde milliyetçilik fikrinde olduklarını iddia etmektedirler, seküler ve liberaller de aynı minval üzeredirler. Hatta Arap sosyalizmini iddia eden ve fikri şahsiyetten mahrum, kendilerini “İslamcı” olarak lanse edenlerde milliyetçi olduklarını ifade etmektedirler. Eğer Milliyet düşüncesinin siyasi temsilcisi iddiasındaki siyasal yapı, milliyet duygusunun sosyolojik esaslar ölçüsünde ortaya koyar ise, diğer fikirlerin temsilcilerinden fark edilmeleri söz konusu olabilecektir. Böylece her kes kendi düşünce sistemi ve diyalektiğinde iddia sahibi olabilecektir. Yani oportünist, Pragmatik ve makyavelist anlayışların geçerliliği ortadan kalkmış olacaktır. Böylece milletimiz ve vatandaşlarımız, ya milliyetçilik düşüncesinde karar kılmaya yöneleceklerdir, ya da milliyetsizliği temsil eden(Sosyalist, Liberalist, etnik temelli düşünceler ile temeli Hıristiyan Katolik anlayışı olan muhafazakârlık) diğer düşünce akımlarına yöneleceklerdir. Nitekim1980 ihtilali öncesi millet hayatında böyle bir süreç başlatılmış, milliyet şuuru, netice verecek bir mecraya girmiş idi…
Ancak, milliyetçiliği siyasetinin esası kabul ve iddia ettiğini ifade eden MHP bu olgudan çok uzak hareket etmektedir. Böyle bir çalışmayı düşünmenin ötesinde bir görüntü sergilemektedir. Parti genel merkezini elinde bulunduranlar, kendi saltanatları ile meşgul görünmektedirler. Denilebilir ki, MHP, milliyetçiliği yalnızlığa terk eden bir anlayışı benimser duruma gelmişler. Bunun emarelerini kamu çalışanlarının içinde, fikri mensubiyeti milliyetçilik olan ülkücülerin bu günkü çilelerinde yalnız kaldıklarını ifade etmek iddiamızı destekler mahiyettedir.
İş hayatında milliyetçi anlayışı temsil edecek, işçi-işveren yapılanması, bunların temsil ettiği kuruluşlar ile ilgili bir çalışma mevcut değildir.
Gençliğin, milli duyarlılığı anlayabileceği yapılanmalar asli mecrasında değildir. Milli mefkûrenin gelişen olaylara ve mevcut duruma çözüm getirecek bir yapıdan mahrum bırakılmıştır. Millet umudunu milli şuur sahiplerine bağlamışken, milli şuur sahipleri birbirlerine düşmüş, adeta paramparça bir vaziyet sergilemektedirler.
Bu gün her günden daha fazla birlik ve beraberliğe muhtacız. Bu gün milliyet şuuruna sahip insanların gönül seferberliği yapması gereken bir gündür. Bu gün yeni ufuklara doğru yelken açmanın zamanıdır. Mefkûre birliği olanların, Türk – İslam ülküsünü ve Türk’ün, dünyada yeni bir denge oluşturmasını sağlayacak, jeopolitik stratejileri üretme günüdür. Jeopolitik duyarlılık ancak milliyet duygusunu benimseyip yaşamak ile mümkün olduğunu anlatma günüdür.



YORUMLAR

Ad

Makale,131,Şiir,12,
ltr
item
Nesim Yalvarıcı Blog: TÜRK MİLLETİNİN VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN BU GÜNKÜ DURUMU
TÜRK MİLLETİNİN VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN BU GÜNKÜ DURUMU
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgh6eyZcv1C5D4926L12gbWgf6jk9FwmCbFFDYoszrr0nRow3Esaw7IJ_tLdNNGxnrxLF3lKPNIlVJTl7J-8hwEijOdMZtKqLn69LzuH5xG5OqBaOk5sQE5OGhOaWalnfZInHLaSgSUwg/s320/afi%25C5%259F.jpg
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgh6eyZcv1C5D4926L12gbWgf6jk9FwmCbFFDYoszrr0nRow3Esaw7IJ_tLdNNGxnrxLF3lKPNIlVJTl7J-8hwEijOdMZtKqLn69LzuH5xG5OqBaOk5sQE5OGhOaWalnfZInHLaSgSUwg/s72-c/afi%25C5%259F.jpg
Nesim Yalvarıcı Blog
https://www.nesimyalvarici.com/2017/03/turk-milletinin-ve-turk.html
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/2017/03/turk-milletinin-ve-turk.html
true
4680738629484459283
UTF-8
Tüm Yazılar Görüntülendi Hiç yazı bulunamadı TÜMÜNÜ GÖSTER Devamını oku Cevapla Cevabı iptal et Sil Yazar: Anasayfa SAYFALAR GÖNDERİLER Hepsini gör SİZİN İÇİN TAVSİYE EDİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH TÜM GÖNDERİLER İsteğinizle eşleşen bir yayın bulunamadı Anasayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Paz Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Oca Şub Mar Nis Mayıs Haz Tem Ağu Eyl Eki Kas Ara şimdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago 5 haftadan daha önce Takipçiler Takip et BU PREMIUM İÇERİK KİLİTLENDİ ADIM 1: Bir sosyal ağda paylaşın 2. ADIM: Sosyal ağınızdaki bağlantıyı tıklayın Tüm Kodu Kopyala Tüm Kodu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalandı Kodlar / metinler kopyalanamıyor, lütfen kopyalamak için [CTRL] + [C] (veya Mac ile CMD + C) tuşlarına basın İçerik Tablosu