AKP iktidarı, on beş senedir yürüttüğü politikalarda, milletin beklentilerine ve önceliklerine yönelik çalışmaların, yürürlükteki sistemd...
AKP iktidarı, on beş senedir
yürüttüğü politikalarda, milletin beklentilerine ve önceliklerine yönelik
çalışmaların, yürürlükteki sistemden kaynaklandığını, bu nedenle istenilen
düzeyde olmadığını iddia etmektedir.
Bu sistemin devlet kurumlarını
hantallaştırdığını, hizmetleri engellediğini, iki başlılığın olduğunu, hatta
arzu edilen gelişme dinamiğinden ve çağın gelişme hızına ayak uyduramadığından şikâyet
edilmektedir. Bununla birlikte, gündemdeki en önemli değişim unsurlarından biri
de, mevcut anayasa, bir darbe anayasası olması nedeniyle, doğası gereği,
antidemokratiktir. Aynı zamanda ayıplı bir anayasa hüviyetindedir. Dolayısıyla
çağın ve milletin arzuladığı bir çerçevede olması, hem AKP’nin taahhüdü, hem de
toplumun beklentisi şeklinde olduğu iddiaların karşılığı olarak, on dokuz
maddelik anayasa değişikliğine gidilmiştir.
Bu değişiklik kararı, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde ekseriyetle kabul edilmesinden sonra, değişiklik,
halkın oyuna sunulmuştur. 16 Nisan 2017 tarihinde, yüksek seçim kurulu, karara
bağlanan halk oylamasının yapılabilmesi için bütün hazırlıklarını tamamlamış ve
yapılacak tarih beklenmektedir.
On beş seneden beri gerek
kamuoyunda gerekse seçim beyannamelerinde söylenmesine rağmen, kamu vicdanını rahatlatacak
şekilde, seçmenlerinin beklentilerini karşılayacak değişiklik yapılmamıştır.
AKP, mevcut anayasayı başarısız olduğu her konuda istismar edecek boyutta
kendisine bir sığınak yaptığı ve her türlü olumsuzluğu mevcut anayasaya
bağladığı muhalefet tarafından iddia edilmektedir. Muhalefet partilerinden MHP,
siyasi bir hamle yaparak, AKP’nin elindeki bu kozu elinden almak için iradesini
ortaya koymuştur.
MHP; Anayasa değişikliği ile
ilgili olarak, ülkenin içinde bulunduğu olumsuz gidişatının da önünde bir
problem olarak durması sebebiyle değişikliğe gidilmesinde, AKP ile siyasi
işbirliğine gidebileceği teminatını verdi ve karar TBMM de ekseriyetle kabul
edildi.
Aslına bakılırsa, ülkemizin iyi
yönetilemediği ortadadır. Zira gelinen nokta, olağan üstü hal uygulaması ile
kendini zaten göstermektedir. Başka göstergelerin önemini de ortadan
kaldırmaktadır. Gelişmeyi işaret eden parametreler de iyi değildir. Terör,
ekonomi, sosyal barış, eğitim-öğretimde kargaşa, ekonomik değer ifade eden
kurumların giderek yabancıların lehine el değiştirmesi, kötü gidişatın
işaretleridir. Tarım ve sanayi kesiminin iş ve istihdamdaki gerileme rakamları,
hayvancılığımızın yok olma ile ilgili endişesi, veri olarak ortaya konduğunda,
iddiamızın gerçek olduğu ortadadır.
En önemlisi, sıfır problem gibi
uluslararası işlerliği, pratiği ve uygulaması olmayan bir anlayışla başlatılan
dış siyaset veya komşularımız ile ilgili politikalar, reel durumla örtüşmediği
için, gelinen süreç, herkes ile savaş noktasındadır. Zira dış siyaset, ülkelerin
menfaatlerini koruyabilmek üzere, çatışma ve işbirliği esasına göre yapılıyor
olması temelinde, iki ayrı tez veya çoklu tezler üzerinden yürütülür. Doğası
gereği, problem beklenmesi her zaman mümkün görülmektedir. Aksi durum
öngörüsüzlük olmaktadır.
Ülkemizi yöneten iktidarın
öngörüsüzlüğü, bu gün, gerek komşularımız ile gerekse uluslararası
ilişkilerimizin sıkıntısının temelini oluşturmaktadır.
İçte ve dışta sıkıntılarımızın
dorukta olduğu bir dönemde, milli birlik ve bütünlüğümüze ihtiyaç had safhadadır.
Tam da bu nazik ve kırılgan döneme denk getirilen referandum, kendi içinde,
fırsat ve tehdit barındırmaktadır. Demokratik terbiye ve teamüllerin kuvvet
bulması için bir fırsat, yine demokratik hayatımızın olumsuz seyir içine
girmesinde “tehdidi” yaşamamız mümkün görülmektedir. Bunun tercihini de
“evet-hayır” kampanyasında tavır ve söylemlerimizin karşılık bulmasında
kendisini gösterecektir.
Karşılıklı hakaret ve aşağılama,
ihanet ve suçlamaların esas olacağı bir kampanya, kutuplaşmayı, hatta sertleşmiş
bir gerilimli ortamın vücuda gelmesini sağlayacaktır. Gerilim siyasetinden
beslendiğini ve uygulanan gerilim siyasetinin sürekli bir avantaj olarak
kullanma yeteneği olan bir iktidar, bundan vaz geçer mi? Ülkemizin içinde
bulunduğu darboğazın bütün emarelerini mevcut iktidarın uygulamaları
neticesinde geliştiğini kullanmak üzere kampanya oluşturmak doğru mu? Ya da
orta yol takip edilerek, evet ve hayır, ülkemizde siyasi olgunluk için bir
fırsat olarak, değişikliğe esas olan anayasa maddelerinin toplumun ihtiyaç ve
beklentilerini nezaket içinde ifade eden bir yol mu tercih edilmelidir?
Görünürde orta yoldan çok uzaklarda, bel altı vurmalarla gidilmektedir.
Batı ve küresel tehdit unsurlar
tam da böyle bir ortamda, bir siyasi sarmal ile etrafımızı “Çakal tezgâhı”
diyebileceğimiz bir yöntemle sarmak istemektedirler. Bunun tek çaresi, tek ses,
tek yürek olmayı gerektirirken, içerideki bu kargaşa küreselcilerin ekmeğine
yağ sürmektedir.
Ülkemiz için hayati önemi olan
bazı siyasi meseleler göz ardı edilmiş, ya da ötelenmek suretiyle, daha da
karmaşık hale getirilirken, yüzölçümü Konya ilimiz kadar olan Hollanda ile
yaşadığımız gerilim, kamuoyunu oyalasa da, meselelerin ortadan kalkması veya
çözülmesine katkı sağlayamamaktadır. Özellikle güney bölgemizde, ırak-Suriye
sınırları içindeki gelişmelerden uzaklaşmış, işi oluruna bırakmış olmamız,
gelecekte yaşanacak problemlerin derinleşmesine imkân vermektedir.
Bütün bu toz-duman arasında,
sağduyulu düşünebilmek imkânı her şeye rağmen mevcuttur. Dışarıdaki meselelerde
etkili olabilmek, iç bütünlüğümüzü gösterebilmemizle alakalıdır. Referandum bu
konuda iyi bir fırsat olarak düşünülmelidir. Öncelikle evet kampanyasını
devletin bütün imkânlarını seferber ederek kullanan iktidar ve cumhurbaşkanı,
milleti topyekûn kapsayıcı mesajlar vererek, ortamı gerilime götürmemelidir. “Evet”
verecekler de, “hayır” verecekler de bu ülkenin insanı ve bu milletin bireyleri
olarak demokratik hayata terbiye sınırları içinde katkı sağlayacakları bir
seyir içine davet etmelidirler.
“ötekileştirmek” suretiyle elde
edilecek bir başarının ülkemiz için bir kazanç olmayacağını bilmemiz
gereklidir. Olumlu bir davranış sürecini
ise, Cumhurbaşkanından beklemek hepimizin hakkıdır. Demokratik teamüllerin
olumlu bir mecrada gitmesi şarttır. Aynı zamanda “milli birlik ve beraberliğimizin”
gereğidir.
YORUMLAR