“Yenidünya düzeni” ile başlayıp,”küreselleşme” ile devam eden emperyalizmin yeni yüzü ve programı, insanlığın yaşadığı en korkunç vahşeti...
“Yenidünya
düzeni” ile başlayıp,”küreselleşme” ile devam eden emperyalizmin yeni yüzü ve
programı, insanlığın yaşadığı en korkunç vahşeti ve dehşeti ile günümüzde etki
alanlarını genişletmektedir. Tek kutuplu hale gelen dünya’da, bu güce karşı
koyabilmek hususunda, irade gösteren bir güç varlığı da görülememektedir. Hatta
karşı koymak yerine “müttefik” olmayı tercih ederek, “parsa’dan” pay almayı
tercih edenler, aynı zamanda da bu işlenen cinayetlere ortak olmuşlardır.
Milletler arası hukukta meşruiyetin sağlanması iddiaları ile bu “şer ittifak” in hedefi olmak istemeyenlerde, susmayı veya
da “nötr”kalmayı tercih etmektedirler.
Küreselleşmeci
güç, egemenlik alanlarını bu gün bulunduğu alanlardan öteye taşımak niyetini
açıktan ifade etmekten de çekinmemektedir. Sovyet imparatorluğunun çözülmesi,
yeni devletlerin bağımsızlıklarını kazanması, küresel emperyalist güç için,
iştah kabartan gelişme olmuştur. Bu ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginlik
kaynaklarının tasarrufunu elde etmek öncelikli hedef haline gelmiştir. Aynı
zamanda küreselci güçlere karşı oluşabilecek “muhtemel” bölgesel güç ve güçleri
de kontrol edebilecek bir harekât için stratejik noktaları önceliklerine
alarak, o bölgelerle ilgili planlar yapmışlardır.
Amerika
Birleşik Devletlerinde, halen borsada işlem gören şirketleri olan ve terör
örgütü organize eden Usame Bin Ladin marifeti ile Afganistan da EL KAİDE ve TALİBAN’IN
terörist faaliyetleri ve akabinde ABD’de 11 Eylül de meydana gelen bombalama
olayları, ABD’ye sınırsız harekât imkânı tanımıştır. Afganistan’ın jeostratejik
ve jeopolitik konumu, Amerikanın Asya’daki ekonomik kaynaklarını ve mono blok
bir güç olan Çini, Rusya’yı ve Hindistan’ı kontrol edebilmek için en elverişli
bölge olma özelliğindedir.
İkinci adım
olarak; Irak’ın işgali ve İsrail’in giderek güçlendirilmesi, Suriye ve İran’ın
açıktan tehdit edilmesi, bu bölgenin, ABD’nin, fiili egemenlik alanı olması
isteğini göstermektedir. Bahis mevzuu olan bu bölgede, bir sonraki hedefin kim
veya kimlerin olduğunu gelişen olayların akışından anlayabilmekteyiz...
Tehdit
altındaki coğrafyada, bu gün, nüfusu üçyüzelli milyona yaklaşan ve milli
mensubiyeti TÜRK olan devletlerin varlığı söz konusudur. “Karakol Devlet” olma
niteliğindeki Gürcistan ve Ermenistan var sayılmaz ise Asya’daki enerji
kaynaklarını tek sahibi Türklerdir. ABD’nin nihai hedefi de bu bölgede yaşayan
Türklerin bir araya gelip, ittifak içinde olmalarını engelleyerek,
etkisizleştirmek siyaseti olacaktır.
Yakın
tarihimizde, millet olarak, var olan bu endişelerin bertaraf edilebilmesi için
herhangi bir siyasi, ekonomik, kültürel veya da uluslar arası bir tedbirin alınmadığı
aşikârdır... Rusya’nın Çin ile yapmayı düşündüğü bölgesel işbirliği arayışları,
gerek Rusya’nın içinde bulunduğu toplu durum (konjonktür), gerekse ABD’nin Çin
de yaptığı yatırımların geleceği ve ekonomik önemi sebebiyle, bir türlü hayata
geçirilememektedir. Gelişmeler, hep küreselci emperyalist güçlerin menfaatleri
doğrultusunda gelişmektedir.
İla nihayet bu
böyle mi gidecek? Elbette ki hayır… Tabii kanundur, gelişmesini bitiren her
olgunun mukadder sonu da olacaktır. Bu hayâsız zulmünde sonu yakındır.
Temennilerle de yıkılmayacağı muhakkaktır… Ancak tabii refleksler geliştikçe, kendi
içinde doğacak fırsatlar, emperyalistler için birer tehdit olacaktır. Hindistan
bağımsızlık mücadelesinde, sergilenen pasif direniş, güneşi batmayan
imparatorluğu, (İngiltere) BRİTANYA’YA gitmeye mecbur etmedi mi? ABD’ nin
bölgede var olma gerekçeleri ortadan kaldırıldığında, Amerika, inine
çekilecektir. Bu gün Amerikanın en güçlü görülen yanı silahlı gücü ve silah
sanayisi ile güçlü ekonomisi olmasıdır. Aynı zamanda en zayıf noktasını da oluşturmaktadır.
Bu noktalarda baş gösteren zaaf, onun çözülmesinde hızlanma sürecini
başlatacaktır. Ayrıca hemhudut olduğu en ufak bir devletle savaşı onun sonu
olacaktır. Venezüella’nın her türlü hakaretini sineye çekmesindeki sebepte bu
olsa gerektir.
Amerika’nın en
büyük endişesi, şüphesiz dünyanın muhtelif bölgelerindeki kurulacak,”bölgesel”
güç birliğidir. Böyle bir yapılanma, asla onun menfaatlerine uygun bir gelişme
olmayacaktır. Zira uyguladığı hadsiz zulümlerin engellenmesi, ancak birlik
ruhunun oluşturacağı sinerji ile yayılacak ve siyasi etkinliğinin zaafa uğramasının
başlama süreci olacaktır. Sınırlarımız içinde onbeş askerimizin şehit edilmesi
olayında, kandil dağına, İran ile müşterek ve eş zamanlı operasyonlarda,
Amerikanın “çark etme” siyasetinin gerekçesi de bir bakıma buna benzer
birlikteliklerin oluşmasına meydan vermemek olarak algılamamız gerekir…
Yakın ve acil
hedef, Türkiye, İran, Suriye’nin içinde olabileceği milletler arası bir güç
birliği oluşumu olmalıdır. Belki de mevcut ABD’nin tehdit politikalarında, yeni
fırsatların doğmasına vesile de olabilir… ABD’ dışişleri bakanının,”yeni bir
Ortadoğu yapılanmasının zamanı gelmiştir” resti, böyle bir güç birliğini zaruri
kılmıştır. Ayrıca, İsrail ile bölgede var olan istikrarsızlığa, kuzey Irakta
oluşan “kukla” Kürdistan devleti ve Belucistan, yeni istikrarsızlık
politikalarının potansiyel adayları konumuna getirilmesi engellenmelidir.
Uzak hedef ama
–mutlaka- olması gereken bölgesel birlik; Türk birliği, yani adına ister BÜYÜK
TÜRK İLHANLIĞI, ister TURAN DEVLETİ DENSİN, bütün Türk illerinin bir arada olacağı,
demokratik bir yapılanmanın nüvesini oluşturmaktır. Böyle bir iradeyi ortaya
koymak, 26 AĞUSTOS 2006 Tarihinde kutlanacak, MALAZGİRT MEYDAN MUHAREBESİNİN
935. YIL DÖNÜMÜNÜN Müslüman – Türk âlemine en büyük “muştu” olacaktır. Üzerinde
yaşadığımız coğrafyanın dünya enerji kaynaklarının oluştuğu stratejik önemi
olan bir bölge olduğu unutulmamalıdır. Bu coğrafyayı elde tutmanın temel şartı da
budur… GASPIRALI İSMAİL BEYİN; EBEDİ TEMENNİSİ “DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK”
ülkümüz olmalıdır.
Nesim
YALVARICI

YORUMLAR