Aslında, “roj tv” ye gösterilen tepkilerin ne kadar yersiz olduğunu yeni anlamaktayım. “roj tv” de ifade edilen her şey ayni ile, TRT 6-T...
Aslında, “roj tv” ye gösterilen
tepkilerin ne kadar yersiz olduğunu yeni anlamaktayım. “roj tv” de ifade edilen
her şey ayni ile, TRT 6-TRTŞEŞ de aynı paralelde fakat düşük dozda devam
etmektedir. Alıştıra alıştıra, ifadelerin ve konuların dozunu
ayarlayacaklarından hiç kuşkumuz olmasın. Tepkide gösteremezsiniz. Ne de olsa
devlet televizyonu…
Hükümet, milli bütünlüğümüzü,
devletin dirliğini, icraatlarıyla bozmayı karalı bir şekilde sürdürmektedir.
TRT 6- TRT ŞEŞ, de bunlardan birdir.
Dünyada bir benzer uygulamanın
olmadığı bir anlayışla devleti kendi eliyle yok olacağı bir girdaba
sürdürmektedir. Hakkını vermek lazım; bu yıkım projesinin uygulanışı, yüksek
bir toplum mühendisliği marifeti ile uygulanmaktadır.
Çoğumuz oturduğu yerden bu
uygulamaların “masum istekleri karşılama” olarak ifade ettiğini duyar gibiyim. Böyle
bir düşünceye katılmanın doğru olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Neden mi? Çünkü konuşulan konular
ve ifade edilen hususlar, Kürt vatandaşlarımızın yaşadıkları sosyal, ekonomik,
kültürel meseleleriyle alakalı değildir. Bölgede konuşulan dille, TRT 6 da
konuşulan dil farklıdır. “zorani” Kürtçesinin baskın olarak kullanıldığı dilden
ülkemizde konuşulan “kurmançca” ve “zazaca” konuşan Kürt vatandaşlar pek bir
şey anlamadıkları aşikârdır. Peki, bunların bu dili konuşmalarındaki ısrar
nedendir? Bunu anlamak için çok zeki olmak gerekmez. “zoranice” kuzey ırakta
kullanılan ve geneli, “lur” ve “beluci” asıllı olan ve zaman içinde o bölgeye
sığınarak yeni bir yaşam kuran kimselerdir. Ve kullandıkları dilde doğal
olarak, etkisi altında bulunduğu kültüre yakın bir dildir.
Anadolu da kullanılan ve
“kurmançca” denilen dilde de “Esperanto” bir özellik vardır. Yani, beraber
yaşamak durumunda kaldıkları her millete ait konuşulan kelimelerden oluşan bir
yapıdadır. Ağırlıklı olarak Farsçadır.
Arapça, Ermenice ve Türkçeden oluşmaktadır.
Aynı zamanda da, kendi aralarında
da bölgesel farklılıklar o denli vardır ki, Kars’ta konuşulan “kurmançca” ile
Mardin’de konuşulan “kurmançca bir biriyle anlaşmaları pek mümkün değildir.
Hatta sınırdaş olmalarına rağmen, Diyarbakır da konuşulan “kurmançca” ile
Elazığ da konuşlan dille birbirleriyle anlaşamamaktadırlar. Hal böyle olunca
da, bu dillerin ortak bir payda da toplamak ya da, zoraniceyi baskın bir
şekilde işleyerek, kuzey ırak ve Ülkemizdeki Kürt vatandaşların dil birliğini
sağlamak ve potansiyel bir güç haline getirmektir. Hatta Avrupa da, Kürdoloji
enstitüsünün mutad yapılan toplantılarında yapılan bir değerlendirmede, bu
yapılanmaya, “zormanci” denmesi dahi gündeme getirilmiştir. Bu iddiamın kaynağı
TRT 6 yani TRT Şeş’tir.
Kürt diliyle ilgili yegâne
kaynak, Ahmed-i Hani denilen zatın yazdığı “nevbahar” isimli kitapçıktır. Bu
kitapçıkta ifade edilen kelimelerin, hangi dillerden türetildiği ile ilgili
naçizane bir çalışmam da mevcuttur. Görülmektedir ki ,”Kürt” diliyle ilgili yukarıda
iddia ettiğimiz gibi, Farsça ve Arapçanın ağırlıklı kullanıldığı bir dil
özelliği taşımaktadır.
Bu işin teknik tarafı, asıl
bundan sonra olacakların önüne kim geçecek merak etmekteyim. Bu oluşum, gelecekte
bizi Arap ve Farslarla karşıya getirecek bir potansiyel tehlike taşımaktadır.
Zira bölgedeki yeni yapılanma, bölge ülkelerinin egemenlik alanlarına müdahale
edeceği muhakkaktır. kuzey ırak merkezli her oluşumda, müttefikimiz ve
hükümetin de efendisi konumundaki ABD’nin menfaatlerine dönük olacağı
muhakkaktır. Her seferinde onları korumak gibi bir misyonu da, bize
yükleyeceklerdir. Bu şu anlama gelmektedir. Yaklaşık 400 milyon nüfuslu
Araplarla, 90 milyona yakın nüfusu olan İran’la, sürekli güvensizlik esasına
göre yaşamaya hazır olmalıyız demektir. Yoksa ülkemizin iç ve dış borç
sarmalında iken durup dururken yedi milyar dolarlık “füze kalkanı” almak
nereden gerekti? Yoksa ABD’de ki silah tüccarlarının krizden kurtulmasını mı
sağlamaktayız.
Uyanık olmalıyız. İleriye dönük
bölgemizde istikrarsızlığı ateşleyen oluşumları görmeliyiz. TRT 6 –TRT ŞEŞ;
milli bütünlüğümüze zara verecek her kelimeyi hassasiyetle seçmelidir.
“dengbejler” bölücü unsurları temsil etmemelidir. Zira bu gün, “tahrik ve
kışkırtma” temalı şarkı ve deyişlerin popülaritesinin yüksek olduğu
bilinmektedir.
“dengbej” geleneğinin mimarlarına
bakarsak bir kanaat sahibi olabiliriz. Aram; Ermeni, Kavus Ağa; Ermeni, Karabet
Haco; Ermeni… Daha niceleri…
Şimdi Açılıma alt yapı olarak
kurulan bu Yayım kanalı, bir süre sonra asli işlevi olan kışkırtma
yapmayacağını kim garanti edebilir. Nitekim, halepçe baskını neticesinde
sınırlarımızdan içeri alınanların insani boyutu gündeme getirildiğini herkes
biliyor… sadece bizi balık hafızalı zanneden bunaklar bilemeyebilir.
“Halepçe” katliamı sebebiyle “ajite” edilerek
ülkemize yerleştirilen militanların oluşturduğu yapı, kırk beş bin insanımızın
ve yaklaşık 300 milyar dolarlık bir ekonomik kaybı, Özal’ın “örtülü” açılımı
sayesinde gerçekleşti… Yeni açılımla sınırlarımızdan içeriye alınacak
militanların yapacaklarından dolayı, ne kadar bedel ödeyeceğimizi zaman
gösterecektir…
Peki, millet olarak bu endişeleri
taşıyor muyuz? Taşıyor isek gereğini
demokratik olarak ortaya koyabilecek miyiz? Yoksa bir kilo zeytine bir paket
şekere tav olacak mıyız?
YORUMLAR